Tam
adıyla söyleyip yazarsak; Yusuf
Ziya Atılgan….
27 Haziran 1921 Manisa doğumlu….
Doğduğu
dönemde, savaş devam etmekte...
Savaş
bitecek ama kavgadan önce kartalda bahçıvan olan kazımlar yine
kartalda bahçıvan olacaklar şansları yaver giderse !….
Savaş
yıllarındaki gelişmeler sonucu Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşir
Atılgan Ailesi…
Baba
Atılgan birkaç dönüm tarla alarak çiftçilikle uğraşmaya başlar.
Bu
tarlalar sonraki yıllarda Yusuf Atılgan’ın da geçim kaynağı olacaktır…
Lisenin
ardından üniversite için İstanbul’a gider Yusuf Atılgan.
Yazdıklarının
yıllar sonra, üçlü yapısını oluşturacak
köy,
küçük şehir ve büyük şehir
sacayağının
üçüncüsünü de tamamlamış olacaktır
İstanbul
dönemiyle Yusuf Atılgan…
İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
öğrencisidir...
Fakültedeki
hocası Ahmet Hamdi Tanpınar için
yıllar sonra şunları söyleyecektir Yusuf Atılgan büyük bir
kadirbilirlikle :
“En büyük şansım üç yıl Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi olmam.
Yazarlık
mizacımda büyük etkisi olduğuna inanıyorum.”
Üniversite
biter, hayat başlar…
-Bilenler
bilmeyenlere anlatsın hayatı….!!!-
Ardarda
gelen olaylardan sonra öğretmenlik hakkı elinden alınır Yusuf Atılgan’ın, günlerden bir gün…
Ömrü
boyunca paslı bir çivi gibi hiç ama hiç çıkmayacaktır bu travma
Atılgan’ın gönlünden, yüreğinden…
Yıllar
sonra Refik Durbaş’ın yönelttiği
“Tekrar dünyaya gelseydiniz yine
roman mı yazmak isterdiniz?”
sorusuna
bir çırpıda ve üç kelimeyle yanıt verir Yusuf Atılgan ;
“ öğretmen olmak isterdim…”
Yusuf
Atılgan’ın Aylak Adam isimli romanı
varoluşçu akımın
Türkiye’deki ilk ürünlerindendir…
“Dünyada
hepimiz, korkuluksuz, sallantılı bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey
olmadı mı insan yuvarlanır…
Ben
toplumdaki değerlerin iki yüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreliberi
gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi”
der
Aylak
Adam romanının baş kişisi olan C...
Anayurt
Oteli, kendini çirkin gören, çocukluğundan beri horlandığı için ruh
sağlığı da darbeler alan Zebercet’in öyküsüdür...
Otel
katibi Zebercet'in dış dünya ve insanlarla ilişkisi sınırlıdır ve dramatik bir
son beklemektedir roman kişilerini....
Roman,
1987 yılında film olarak da çekilir...
Ömer
Kavur yönetmen , Macit Koper de Zebercet rolüyle bir başka hakiki emeği
eklerler sinema ve edebiyat tarihimize…
Yusuf Atılgan, son romanı üzerinde emek emek çalışırken
geçirdiği kalp kriziyle 9
Ekim 1989’da İstanbul’da öldüğünde 68 yaşındadır ve bundan 24 yıl
öncedir...
Atılgan’ın
13 yıllık eşi, tiyatro sanatçısı Serpil Atılgan kocası hakkında şu
güzelim cümleleri yazar bir ölüm
yıldönümünde ;
“Her
günü, her şeyi programlı, saatlidir (...) Kadınlarla arası iyidir. Kadınları
sever. Kadınlardan sanatçı çıkmıyor, kadınlar yazamıyor, beceremiyor dendikçe
kızar. ‘Yazmasınlar zaten’ der, ‘Kadınlar yaşıyor. En iyisini yapıyorlar’…
Dostlukta,
arkadaşlıkta hep aynı tutum, aynı alçakgönüllülük. Hoşgörü, sevecenlik, değerbilirlik. Hani bir
lokma ekmeğin bin yıl hatırı vardır derler…
Para,
ün, yaygın okunma isteği, arkasını dönmüştü bütün bunlara.
Dostluklar
ve sevgi; yaşamının tadı tuzu buydu(...)
Hüzünlü
bir sevgi ustasıydı o ; Yusuf Atılgan…”
Ardında
sayıca çok olmasa da derinlik ve nitelik olarak tartışılmaz
büyüklükte ve kalıcılıkta eserler bırakan Yusuf Atılgan’ı saygı ve özlemle hatırlamak ne kıymetlidir bizim için, bir bilsen sevgili okur…
Umarız
senin için de öyledir ,
bayram
telaşı içindeki sevgili okur….
( murat örem / 17 ekim 2013 /
ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder