*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

31 Aralık 2016 Cumartesi

yeni yılınız sağlıklı huzurlu olsun…ölümden uzak nice yıllarınız olsun…ama o gün geldiğinde de ölümü ağırlayacak yüzünüz olsun…çünkü ölümü unutmayan insan bilerek kötü olmaz, olamaz....



                                               ankara/eymir gölü/kasım 2014


kaç yılbaşı geçirdim;  

aklım fikrim yaşım başım yerinde ?

10 mu…20 mi…30 mu…40 mı   ???




kaç yılbaşı geçirdiniz…

aklınız fikriniz başınız yerinde…

20 mi…30 mu….40 mı…50 mi  60 mı…???




kaç yılbaşım kaldı…

kaç yılbaşınız kaldı…

kaç yılbaşımız kaldı….




insanlık habire akan bir büyük suda saman çöpü kadardır…

kainat denen o gizemli kuyuda bir toz zerresi kadardır insanlık…




şu hayatta ;

sınırlı bir sürede ne yaparsanız o kalır…



iyi sevdiyseniz sevginiz kalır…

iyi anlattıysanız anlattıklarınız kalır…

onun için bunun için şunun için

kişiliğinizi  terk etmediyseniz  kişiliğiniz kalır…





her şey akar gider…

günler aylar yıllar yüzyıllar akar gider…

ihtiraslar üzerinizden akar gider…

hırslar kinler büyük laflar akar gider…





geriye ürettikleriniz kalır…

emekleriniz kalır…




bu yüzden demiştir şair;

“yüzünü bile görmediğin insanlar için bile

bir laboratuvarda sabahlayabilmelisin…” diye…





bu yüzden demiştir koca yunus yüzyıllar ötesinden ;

“bilmeyenler ne bilsin bizi

 bilenlere selam olsun…”

diye…






dünya gittikçe daha sevimsiz bir yer oluyor…

insanlar gittikçe daha hedonist oluyor…




herkes mevlanadan alıntılar paylaşıyor dolma parmaklarıyla

yüzyılın büyücüsü olimpik  telefonlarından….

ama çok çok çok büyük  çoğunluk

ne göründüğü gibi oluyor

ne de olduğu gibi görünüyor…





felsefenin  vicdanın olmadığı dualarla kutlanan 

yeni yıllar yeni bayramlar  yeni umutlar

hep aynı umutsuzluk duvarına çarpıyor….



50 yaşına bir adım kalana dek

yıllardır hep şunu söyledim kendime 


“ölümü unutma murat örem

ölümü unutma...

ölümü ve hayatı var eden

o büyük gücü hiç ama hiç unutma…”





yarım asırlık aklım hala şunu söylüyor bana;

ölümü unutmayan insan bilerek kötü olamaz…

bilerek çalmaz çırpmaz, basitliklere teslim olmaz….





ve buradan bakarak hep şuna inandım

ölüm büyük bir ödüldür hepimize

inansın inanmasın her vicdanlı canlıya….





yeni yılınız sağlıklı huzurlu olsun…

ölümden uzak nice yıllarınız olsun…



ama o büyük gün geldiğinde de

ölümü ağırlayacak yüzünüz / yüzümüz olsun…



               ( murat örem / 31 aralık 2016 / ankara…)

26 Aralık 2016 Pazartesi

50. sanat yılı şarkılarında zülfü livaneli analizi..."şöhret ve mutluluğun ateşle kar gibi olduğunu öğrendim...biri ötekini ya azaltıyor ya da zaman içinde yok ediyor..."




üç cdlik set…
kutunun kapağında kırmızı bir banner !!!
50. yıl diyerek selamlıyor sizi…
yine kutunun üzerinde “bir kuşaktan bir kuşağa”  yazıyor….
“bir şafaktan bir şafağa..” cümlesine nazire yapıyor…
yaratıcı mı…belki…
zekice mi…kesinlikle hayır…
zülfü livanelinin 50. sanat yılına özel bir çalışma….
burada da bir metafor var ve her yıla bir şarkı düşünülmüş….
51. çalışma koroya ait…
dökelim bakalım o zaman üç cdlik bohçayı….
gidelim adım adım , isim isim , tam 51 şarkı boyunca….
önce ilk 9 şarkı bu yazıda, uzun uzun.... 



 1.cd…

1/sezen aksu / günlerimiz ….
yağmur atsızın  güzelim şiirinde müthiş livaneli bestesi… atsızla livaneli yıllardır hiç görüşmüyormuş şuymuy buymuş hiç takılmadan söyleyelim ki  muhteşem dizeler ve beste var bu şarkıda…ilk kez üniversitenin ilk  yıllarında dinlemiştim bu şarkıyı 80’lerin ortasında susurluktaki ata ocağında…taaa 1970’lerde kaloriferli olarak tasarlanan , bitmesi yılan hikayesine dönen ve ben kıdemli:) üniversiteli olana dek sobayla ısınılmak zorunda kalan meşhur  öğretmenler apartmanındaki oda/m/da dinlerdim schaub lorenz teybimle bu şarkının da olduğu kaseti döndüre döndüre…dışarıda soğuk bir kış ayazı olurdu….evin içinde çaydanlık kaynardı…annem müjgan hocanım okulda sabahçıysa evde olurdu öğle sonraları….ben istanbuldan kaçıp kaçıp eve geldiğim zamanlarda, takardım kaseti dinlerdim dinlerdim….apayrı bir yeri vardır…hem bu şarkının hem de zor yıllar albümünün…günlerimiz şarkısını sezen aksunun sesinden dinlemeye gelince…ne dersek diyelim, aksu bir fenomen…ülkenin en az 40 yılında var…milyonların aşkında sevdasında kahrında mührü var…dolayısıyla sezen aksu her zaman ne söylerse söylesin dinletir…bir kendine getirir insanı…bu şarkıda da öyle oluyor…o güzelim güfte ve bestenin üzerinde sezen aksu notalarının gezinmesi, teşbihte hata olmaz deyip söylersek; dolu dolu bir yazara ait mükemmel bir kitabı, mesela yaşasa haldun tanerin elinden almak gibi…tarihin içinden yürümek gibi bir şey…
kesinlikle olmuş….
 ****


2/candan erçetin / merhaba…
aktör dayım erhan dilligille çok gittik tüneldeki tarihi gassaray lisesinin pilav günlerine 80’lerin ikinci yarısında ben istanbulda öğrenciyken…onlarca isimle tanıştırırdı beni erhan dayım her vesileyle…bir de prezantasyon yapardı; “yeğenim murat örem, siyasal ilimlerde okuyor…vali olacak..” diye gözlerinin içi parlaya parlaya…oralardan da görüp tanıyıp bilirim candan erçetini…tam da ilhan iremli klips ve onlar grubuyla eurovisionlu halley zamanlarıydı candan erçetinin bir de…4. leventte eurovision için çekim yaptıklarında bir tesadüf yine oradaydım dayımın evindeydim…candan erçetin hep güzeldi…o zaman da çok güzeldi….çocukluğumun leylek bacaklı güzeline benzetmiştim yıllar boyunca candan erçetini ve peşinen daha çok sevmiştim…uzun zaman boyunca çok güzel besteleri de seslendirdi…fakat artık o pik noktalardan çok uzak candan erçetin…zeytinyağlı yiyemem aman falan derken ne olduysa oldu sesi soluğu gerçekten kesildi…fiziken de kesildi…ben yıllardır candan erçetin dinlerken kendimi gayri ihtiyari derin nefesler alırken buluyorum…çünkü sesi adeta çıkmıyor gibi…bence 1.cdnin her manada yazık olmuş şarkılarından biri merhaba…hele hele tonlama , müzikal altyapı ve besteyle oynamalara hiç girmeyelim…bir çuval daha olumsuz cümle yazmamız gerekir…ama bende candan erçetinin hala hatırı çok büyük…olmaz sevgilim senle olmaz dediği şarkısını hala büyük bir duyguyla dinlediğim candan erçetine bunu yapmak istemiyorum…ama o da artık bize bunu yapmasın….sermayeden bu kadar yemesin….
olmamış…
*******

3/ sıla / belalım…
son yılların yükselen isimlerinden sıla…kendince bir duruşu var/mış öyle diyorlar…muhtemelen bu duruşun entelektüel altyapısı da var/dır…ciddi bir dinleyici kitlesi de var sılanın…ben hiç dönüp bakmadım bu tarza ve bu sese ama etrafımdan biliyorum bunu…bilenlere sorarsanız geniş bir ses aralığı ve derin bir nefesi de var sılanın…hasılı kelam varları çok daha fazla…ama sılanın bir handikapı da bu şarkının yıllardır sezen aksuyla anılması…bunun kendince üstesinden gelebiliyor mu sıla derseniz, evet derim bir hakkı teslim etmek adına…ama ben asla ve kat’a dinlemem kendi irademle bu şarkıyı sıladan…adını koyamadığım bir plastik ve zorlama hüzün  var sılanın sesinde ve tınısında bu şarkıda…aslına sorarsanız bence sılanın her şarkısında var bu zorlama tarz…bir de aynı şarkıyı sezen aksudan dinlerken hep şunu düşünüyorsunuz , ortada yürümeyen bir ilişki var…kahırlı bir aşk var…ama tarafların sevgisi ve zaafları da var hala…kopmamış bir şeyler var hasılı kelam…aynı şarkıyı sıladan dinlerken eyvallahsız başka bir tını var arka planda ve bu durum o gelgitli acılı ruhu yansıtmayan gereksiz bir hal…
olmamış…
 *****

4/selda bağcan / çırak aranıyor….
hiçbir zaman unutulmayacak eskimeyecek livaneli bestelerinden biri daha…çünkü öyle mükemmel bir güftesi var ki refik durbaşa ait olan….bazı isimler bazı cümleleri bazı dizeleri yazdıktan sonra bütün bir ömür sussalar bile başımızın üzerinde yeri vardır…benim için refik durbaş bu isimlerdendir…taaa 1970’lerde dinlerdim bu livaneli bestesini daha 10’lu yaşların bile en başında değildim…ama o güzelim refik durbaş dizeleri ciğerimi delerdi her seferinde…selda bağcanın sesinden dinleyince bu muhteşem eseri  yine 70’lerdeki o çocuk dinleyiciye gitti zihnim…bu eser ilk haliyle ve ilk halinin her haliyle o kadar şahikadaydı ki türkiyenin gelmiş geçmiş en güçlü kadın seslerinden olan selda bağcanın sesinden dinlemek de tarihin içinden bir kez daha yürümek gibi geliyor bana…
olmuş….
*******

5/yaşar / gün olur…
ben hayatımın hiçbir döneminde yaşar da , yaşargiller de  dinlemedim…dinlemem de… radyo  ve televizyonda yaşarın  sesini her duyduğumda ışık hızıyla kapattığım ya da kanal değiştirdiğim de çoktur…yaşar gibi biraz da zorlama pes isimlerin elbette hayatta ve müzikte ciddi karşılıkları vardır…ama bende hiçbir karşılıkları yok… yorum olarak da…gittiğiniz bir yabancı şehirde yolun üzerindeki benzin istasyonundan bir paket sigara aldığınızda aklınıza o şehirle ilgili  ne kadar yaşanmışlık ve özgünlük gelirse,  yaşarın ve yaptığı müziğin bendeki karşılığı da yalnızca o kadar…gün olur şarkısındaki unutulmaz sait faik cümlelerini de yaşardan duymanın da bende olumlu hiç bir karşılığı yok…aksine yazıklanma duygusu daha ağır basıyor…bir de böylesi pes seslerin şarkı söylerken zorlandığı duygusu da dahil olunca insan hemen pencereleri açmaya koşmak istiyor…ya da nefes açıcı pastiller bulup sesin sahibine iletmek istiyor…
hiç ama hiç olmamış…
******

6/ kardeş türküler / leylim ley…
livanelinin unutulmaz bestelerindendir leylim ley…onlarca yıl önce böyle internet minternet yokken, google falan  portakal ağacında vitaminken çok bahis kazandırmıştır bana leylim ley bestesi…80’lerin toz dumanında bu çalışmayı ibrahim tatlıses kendi dinleyici kitlesine yeniden meşhur etmişti çünkü…ve çok büyük bir kalabalığın bu çalışmanın livaneli bestesi olduğundan haberi bile yoktu…hatta büyük bir kalabalığa göre gomonist!!! zülfünün bestesini ibrahim tatlıses niye alıp söylesindi…her seferinde bu konuda iddiaya girerlerdi benimle ve her seferinde çaylarını kahvelerini biralarını sigaralarını keyifle içerdim iddiaya girip kaybedenlerin…benim için bu eserin tek karşılığı livanelinin sesinden taaa 1970’lerde dinlediğim halidir….kardeş türkülerin arkasında yılların emeği  var…hep zor zamanlardan geçen şu güzide memleketimizde kendince bir müzik duruşu da var kardeş türkülerin…bundan yıllarca önce bir albümlerini almış enikonu dinlemek istemiştim…ama yok…dinleyememiştim kardeş türküleri…. bütün bunlara rağmen yine de üç cd içinde farklı bir çalışma olmuş kardeş türkülerin yorumu…ben dinler miyim arayıp enikonu…kesinlikle hayır….ayrıca leylim ley….bilenler bilir ki sabahattin alinin ağıtlarından biridir…besteyi unutulmaz kılan en temel yanlarından biri de sabahattin ali dizeleridir…
olmuş mu olmamış mı ??? 
 *******

7/funda arar / zor yıllar….
çok iyi bir ses…çok iyi bir yorumcu funda arar….bir çok etkinlikte gördüğümüz kadarıyla gerçekten uyumlu bir çalışma arkadaşı…bir dönem kıraçla funda arar ne güzel hazırlayıp sunarlardı onlarca farklı eseri trt ekranlarında…hiçbirinde de sırıtmazdı funda ararın  sesi tavrı görüntüsü….bütün güzel kadınlar gibi güzelliğinin farkında olan o hali ayrı bir güç ve tevazu da verirdi hep funda arara…muhtemelen hala da öyledir….elbette her şeyin çok vasatlaştırıldığı  müzik piyasasında klasının altında gezinen şarkılar da yorumlamıştır…ama eminim onları bile belirli bir çıtanın altına düşürmemiştir funda arar…sert ve kemikleşmiş kimliği olan şarkıları yeniden yorumlamak ciddi bir iştir ve risktir….bu biraz da  genco erkalın okuduğu nazım hikmet şiirlerini yeniden yorumlamaya benzer….doğru ya da eğri genco erkal öyle bir mühür vurmuştur ki o şiirlere daha iyisini yapsanız bile o mührü aşmak daha zordur…funda arar zor yıllar çalışmasında işte bu riski göze almış…altından kalkmış mı derseniz….kalkamamış demem…ama funda arara bir dinleyici olarak her zaman pozitif ayrımcılık yapmaya hazır biri olarak da yine de  bu şarkıyı livaneli yerine yalnızca funda arardan dinler misin diye sorarsanız da yalan söyleyemem…
olmuş…..
******

8 / yeni türkü / gözlerin…
bizim kuşağın önemli kısmı için ne kadar farklıdır yeni türkünün gönüllerdeki yeri…apayrıdır….üzerinden 3 deprem , 8 su baskını, 6 yangın geçse de hala yaşıyor yeni türkü…neredeyse 40 yıla gidiyor…evet 50 kere isimler değişti..o geldi bu gitti ama yaşıyor yeni türkü….derya köroğlu yaşadıkça da yaşayacak….sonrası allah kerim…binaların meydanların sokakların bile kentsel dönüşüm derdine 40 yıl bile ayakta kalamadığı bir çağ yangınında bu durum mucizedir…büyük bir mutluluktur….hala albüm albüm hatırlarım yeni türkülü günlerimi…o kara eşek gözlü güzelim kız çocuğuyla 1989 ekiminde İstanbul maçkada  gittiğim yeni türkü konserinin biletleri bile hala durur evimde onca harala güreleye taşınmaya rağmen….böyle bir efsane gruptur yeni türkü…bilmiyorum hakkında kaç master kaç doktora tezi hazırlanmıştır bu grubun…abi bu rolling stones , quenn , beatles  muhteşem gruplar yahu diyenlerin kaçı yeni türküden haberdardır ki…kabul edelim ya da etmeyelim ki yeni türkü bir başka açıdan en çok  derya köroğludur…gözlerin şarkısı da bu albümde tam da derya kaya şarkısı gibi işte…kanaat notu her zaman kullanırım yeni türküye…her zaman….
olmuş…
 ******

9 / linet / sevda değil…
linet kim….bilmiyorum….dinlemedim hiç…bu yoruma dek...
bir daha da asla ve kata dinlemem...
zülfü livaneli kim….ben biliyorum da…kendisi biliyor mu….
hiç entel snopluğu falan yapmadan tek kelimeyle söylüyorum; 
bu şarkıyı yorumlayan arkadaşı bir çırpıda geçiniz…
olmamış kere olmamış ve hiç yakışmamış….



( murat örem / 26 aralık 2016 / ankara....) 

21 Aralık 2016 Çarşamba

hepsi olup giderken takvim bir daha döner ekinoksları, en uzun günler en kısa günler geceler , "şebb-i yeldalar" akar akar akar…




gidilir gelinir….

bir yerden bir yere…



gidilir gelinir

insandan insana…



bazen uçaklar kaçar…

bazen hayatlar….



bazen,

keşkeler kaçar…



bazen de, 

bazenler kaçar…



hepsi olup giderken

takvim bir daha döner ekinoksları,

en uzun günler en kısa günler geceler 
"şebb-i yeldalar..."  akar aka akar…




bugün bir mesaj düştü telefonuma

yeni çağın tellalı whatsapp üzerinden

kıymetli Oya göndermiş o büyük havuzun içine, hepimize….




“şebb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
mübtela-yı gama sor,  kim(i)  geceler kaç saat "




asıl adı alaeddin ali olup bosnalı sabit efendinin bu mısralarını

biraz da dolu dolu   çevirirsek dilimize şunlar çıkar karşımıza ;




en uzun gecenin ne anlama geldiğini gökbilimcilere , takvim uzmanlarına sorma….gamlar  üzüntüler sevdalar içinde sevdiğinden uzakta kalarak sabahlamak zorunda olanlara sor…onlar çok daha iyi bilir (!!!)   şebbi yeldayı…






zamanın göreliliği böyledir işte…

bir maçta gol yememek için iki dakika bir türlü bitmez de

sevdiğiniz bir ortamda geçen 2 saat,  iki dakika bile sürmez….




dahi bilim insanı einstein da şöyle tanımlamıştır bir başka açıdan olan biteni;“güzel bir kadının yanında saatler saniye gibi kısacık gelir de yanan sobanın üzerinde geçirilen bir saniye bir asır kadar uzundur !!!!




dileyelim ki ; bir asır unutmayacağınız güzellikleriniz olsun….



( murat örem / 21 aralık /şebbi yelda / 2016)