*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

26 Ağustos 2017 Cumartesi

şoför yolcuyu en yakın durakta unutuyor...yolcu şoförün sesine bile kızgın, kırgın artık...yollar sokaklar yolcular ayrılınca; herkes kendine müslüman !!!




yılankavi yollardan 
saatlerdir  gidiyor   iri araç....


şoför dalgın....
şoför yorgun...
bıkkın da....


yolcunun da pek keyfi yok...
bin tane şey geçiyor akıllardan...


tekerlekler dönerken
yol bitmeye başlarken
kafasını kaşıyor şoför...
pembe ojelerini tırnaklıyor yolcu....


ikisi de bilmiyor daha 
yıllar yıllar boyunca 
çok uzun yolları aşacaklarını...  


ve günün birinde 
şoförün de yolcunun da 
"aks"   kıracağını :)))


saatlerdir upuzun yol gelmişler...



yağmurların bulutların arasından
geçe geçe kilometreleri 
yara yara suları  


güneşli yerlere varmışlar...


bir şeyler eksik...
zaman sınırlı...
ömür belirli...
meseleler çok....


yaratmak istersen
meseleler gani gani....


isterse insan
köpürmeyen deterjanları
içilmeyen ayranları
okunmayan kitapları 
deniz görmeyen odaları bile
mesele yapabilir :)) 


sessiz bir gürültüyle yol alıyor iri araç...
yol çalışmalarının zifti kokuyor etraf...


sonra birden zeytin ağaçları beliriyor...
iyot kokusu bastırıyor zift kokusunu...


gelmek üzereyiz diyor şoför...
umursayan bir umursamazlık içinde yolcu !!!


ve ani  hareketle düğmeyi çeviriyor ojeli parmaklar...
do do re re mi mi tuşlar doluyor piyanodan içeri...
altı  dakikalık muhteşem bir  resital bu...


şoför de yolcu da gülümsüyor artık
notalar düşerken kucaklarına...



güneşli bir cumartesi oluyor etraf...


ve o ses dolduruyor her yeri; 

"doğanın kanunudur herkes kendine benzer
gönüller değirmen bendine benzer
bazen yıldız olur erişilmez kendine
bazen de söndürülmüş kandile benzer...."



iki günün ardındaki dönüş yolunda
özdemir erdoğan dinleyelim mi yine diyor yolcu


hangi nehirdi ki o  diyor şoför,  yolcuya...
birden fazla yıkanılmayan...!!!



bir rüzgar yalıyor iri aracın içini...
adı rüzgar da, kendi kasırga....
ipil ipil gözyaşlarını
yağmura benzetiyor yolcunun
kalpsiz şoför :)))


aradan yıllar geçiyor...
aradan bin yıl geçiyor.... 


şoför yolcuyu en yakın durakta unutuyor...
yolcu şoförün sesine bile kızgın, kırgın artık...
yollar sokaklar yolcular ayrılınca 
herkes kendine müslüman oluveriyor !!!


ama yine de ; 
ne zaman özdemir erdoğan dinleyecek olsa
hep aynı fotoğraf çıkıyor karşısına şoförün; 
zeytin ağaçlarıyla dolu bir yol...
ojelerini tırnaklayan ince kalem parmaklar...
tomurcuklanmış gözaltları...

ve sigarasını sakince yakan bir şoförün 
hüzünlü hüzünlü gülümsemesi...

ve ne diyordu şair ; 

                     "o kadar uzun yol geldik ki seninle 
                       şimdi sen ayrı ben ayrı olan  yolu 
                                nasıl yürüyeceğiz...."

( murat örem / 26 ağustos 2017 / ankara ...) 

                         - alıntı şiir / birhan keskin-

                            eser / özdemir erdogan / herkes kendine benzer











24 Ağustos 2017 Perşembe

o gitti...o da gitti..öbürü de...oysa gelenler kalmaya geldiler...oysa gidenler bile gelmek üzere gittiler...şimdi zamanı düşünmenin; kim kalacak kim gidecek:)

o gitti....
o da gitti....
öbürü de gitti...
diğeri de....


gittiler gittiler, hep  geri geldiler...
geldiklerinde de   gitmek istemediler...


ama sen istedin gitmelerini....
gelme/me/lerini de sen istedin...



bir gün ,  sanki tümü  sözleşmiş gibi
hep mi senin istediklerin olacak dediler...


" evet  "   dedin kestirmeden....

"ben başkasını bilmem, 
                           hep benim istediğim olacak !" 


"artık hayıııırrr"   dediler  
harfleri uzata uzata...


o gitti....
o da gitti....
öbürü de....


gittiler...
geri geldiler....
çağırdın keyfin olunca yine;  
gelip gittiler / gitmediler....


ama sen istedin bir bahaneyle;  
her geldiklerinde yeniden gitmelerini....


oysa gelenler,  kalmaya geldiler....

oysa gidenler bile,  gelmek üzere gittiler...



ama sen istedin hep gitmelerini....
yine sen istedin,  hepsini....
hepsini aynı anda da sen istedin....


"olmazzz "   dediler hepsi birden "hepimizle hep olmaz..."

"olmazsa olmaz, olana bakalım..." dedin...


sonra bir balık gördün  hayatın terazisinde...
sonra bir balık gördün  hayatın terazisinde...
sonra bir balık gördün  hayatın terazisinde...


şimdi düşün bakalım, kim kimi nereye götürecek...
şimdi düşün bakalım, kim kalacak kim gidecek :)

                                            
                                           .....

 oysa  anlatmıştı yazar philip djian ;  o balığı yıllar öncesinden; 

"....yürürken kıyıya vurmuş büyük bir balıkla karşılaştım. yer yer parçalanmış bir iskeletten ibaretti, ama o haliyle bile bir zamanlar ne kadar muhteşem bir balık olduğu anlaşılıyordu. sedefli karnında hakiki bir gümüş bir parıltısı vardı, tıpkı hareket eden bir pırlanta gibi ışık saçıyordu. ne var ki bütün bunlar artık geçmişte kalmıştı ve 'güzellik' büyük bir darbe yemişti...."   




ve ne diyordu aynı yazar; 

                      "iç sıkıntısı ve saçmalık 
                              dünyanın iki memesidir."


                                                                         ....

değerli okurlar ; bir gün, aylak aylak dolanırken internette, kendinize mutlaka zaman yaratın ve en etkileyici insan hikayelerinden birinin anlatıldığı o filmi kesinlikle izleyin...hangi  filmi mi....yazının başına gidin...en tepedeki fotoğrafa bir daha bakın....işte o filmi...


sonra isterseniz yine konuşuruz....


ama cevabını bildiğiniz soruları sormak yok...
çünkü bu soru tarzı;  3.sınıf amerikan filmlerinde olur...
1000 yıl oldu böyle müptezel filmleri izlemeyeli....


ben yukarıdaki filmi izlediğimde 22 yaşındaydım....
biz yukarıdaki filmi izlediğimizde 22 yaşındaydık....
hadi söylemek gibi olsun aradan neredeyse 30 yıl geçmiş !!!


istanbulda beyoğlunda bir sinemada...
şimdi tatlıcı ve kebapçı olmuş !  bir tarihi sinemada...


eee, 30 yılda insanlar yaşlanırken
tarihi sinemalar da  kebapçı ve lokumcu olmalı... 

eşyanın tabiatına uygundur bu...
uygundur....!!!

öyle işte....

 ( murat örem / 24 ağustos 2017 / ankara...)








16 Ağustos 2017 Çarşamba

yazıyla uğraşanlar bilir, didişmek olmaz harflerle....üzerine üzerine giderseniz ters teper...koyunları sayarak dalınan uykudan, ince hesaplı aşklardan nasıl hayır gelmezse zorlanan yazıdan da hayır gelmez...bittecrübe sabittir bu:)))



bir koca ay geçmiş şuraya iki satır yazmadan....
olacak şey değil ama olmuş işte....


bazen böyle olur...
kelimeler cümleler uçuşur da zihninizde
hayat baskın gelir....
umutlar beklentiler dostluklar
anılar hayatlar sevdalar 
rol çalar,  kelimelerden....


yazıyla uğraşanlar bilir...
didişmek olmaz harflerle....


uykuya dalmak gibidir yazı...
sevmek gibidir...
aşık olmak gibidir....


üzerine üzerine giderseniz 
mutlaka ters teper çok şey....


harfler kelimeler cümleler
çimdik çimdik alır öcünü
her bir adımınızda....


koyunları sayarak dalınan uykudan...
didişerek yaşanan sevmelerden....
ince hesaplı  aşklardan....
asla ve kat'a hayır gelmez....


her şey bittiğinde 
sası bir elmanın ekşisi  kalır
kalbinizin tam orta yerinde.... 

bittecrübe sabittir :)))



bu yüzden bırakmak gerekir yazının da ucunu...
o bilir kendini yazdıracağı zamanı....
inatlaşmamak  gerekir....



artık kaf dağının bile uzağında kalan  
bir ciğerparem  yıllarca,
"kimi gezer yorulur,  kimi yazar yorulur"  
derdi gevrek gevrek, edalı edalı, umursamaz umursamaz....
şaşkın gözlerimi açarak dinlerdim onu ...


ne çok ne çok gezdim ben de şu bir aydır....
zihnimde uçuşurken kelimeler....


artık kelimelerle anıları
ölümsüz kılma zamanı....
artık gezerken de zihinde yazarken 
klavyeye dökme zamanı...


yeni ve tılsımlı bir yolculuğun 
gönlümdeki duraklarını 
adım adım anlatma zamanı...


ne diyordu nazım hikmet 

"memleketimi seviyorum
çınarlarında kolan vurdum
hapishanelerinde yattım...
hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi..."

                                               ......

ankara/susurluk/adatepe/assos/gömeç/ayvalıkizmir/altınoluk/muğla/marmaris/bodrum
/datça/denizli/foça....yollarının   arkadaşlığıyla...çoğunu çok iyi bildiğim yerleri yeni bir gözle gezmenin , keşfetmenin ve yaşamanın  yorgunluğuyla....  


(murat örem / 16 ağustos 2017 )

                   onur akın'ın en iyi bestelerinden birini 
                          hakkını vererek dinleyiniz!!!

                              -çok geçtim bu sulardan şu burundan  şu koydan
                              /.../ sana dönen geminin kırıldı omurgası.....-