Tezer Özlü , çok trajik bir hayat yaşamıştı bir yandan
bakarsanız...
Başka bir yandan
bakarsanız da , hakkıyla yaşamıştı...
Hasan Ünal Nalbantoğlu
Hoca, Ulus Baker’in ölümünün ardından
ODTÜ’de yapılan bir panelde “ Ulus bir
insan gibi üreterek yaşadı ve ölümü hakketti...Çünkü yalnızca üreten insan
ölümü hakeder “ demişti...
Bugün Ulus Baker yok ,
Hasan Ünal Nalbantoğlu Hoca da....
Tezer Özlü gideli zaten
çok oldu...
Bu isimlerin hepsi, insan gibi yaşayarak, üreterek ölümü
haketmişlerdi...
Çeşitli vesilelerle onur
duyarak paylaştığım çekirdek ekiple birlikte ( murat örem / alper beşe / furkan
gündoğan / deniz demir) 2010 yılında işte böylesi isimleri anmak için yapmıştık
o program serisini...
Bu çekirdek ekibin
dışında değerli katkılarına başvurduğum isimler de olmuştu 104 bölüm içinde
zaman zaman...Hacettepe Üniversitesi’nin genç akademisyenlerinden Hayrunnisa
Topçu ve Sibel Hatipoğlu da katkılarını esirgememişlerdi farklı
bölümlerde....Beni bu genç isimlerle tanıştıran da Hacettepe Üniversitesi’nin
çok değerli hocası Dilek Yalçın Çelik’ti...
Bu işbirliği hem teknik
bir zorunluluktan kaynaklanıyordu çünkü haftada 30’ar dakikalar ve onlarca sayfadan
oluşan iki bölüm yazıyor, okuyor, kayda alıyor, montajlıyor, denetim aşamasını
geçiyor ve yayına veriyorduk...
Böylesi bir program
serisini yapmak için bir yandan zaman sıkıştırıyordu bir yandan da hayatlarının
önemli kısımlarını bu isimlerle ilgili araştırmalara ayırmış gepgenç isimlerle
işbirliği yapmak en doğru olanıydı...
Bu işbirliğinin önemli
yanlarından biri de kurumlar arasındaki ilişkileri pekiştiren, genç isimlerle
çalışmanın yolunu açan sinerjisiydi....
Hayrunnisa Topçu’nun çok
büyük katkıda bulunduğu isimlerden biri de Tezer Özlü’ydü...Aşağıdaki metin
Değerli Topçu’nun da katkılarıyla hazırladığımız Tezer Özlü bölümünün omurgasıdır....
( murat örem / 18 şubat 2013 / ankara
)
TEZER ÖZLÜ ;
“Küçük dünyanız sizin olsun” diyen büyük kadın....
1950 yılında, 42 yaşındayken bu dünyadaki konukluğunu kendi
isteğiyle sona erdiren ünlü İtalyan şair, romancı, çevirmen ve eleştirmen Cesare Pavese “Yaşanılacak bir yaşam vardır. Üzerine binip
dolaşılacak bisikletler vardır. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak
gün batımları vardır” der...
Bir benzetme yaparak
söylersek : Türk edebiyatının lirik, gamlı
ve hüzünlü kalemi olarak tanımlanan Tezer Özlü de , ömrünü “yaşanılacak bir yaşamın” peşinde geçirmiş
biri olarak hatırlanmaya devam
ediyor çünkü kendine ait bir hayatın peşinden gitmeyi göze alan ve sayısı çok
az olan insanlardandı Tezer Özlü de...
Tezer Özlü’nün babası
Sabih Bey ve annesi Nimet Hanım, cumhuriyetin ilk kuşak eğitimcilerindendir.
Öğretmen okulu sonrası Anadolu yollarındadır aile...Özlü ailesinin üç
çocuğundan biri olan Tezer Özlü, 10 Eylül 1943 tarihinde bugün de Kütahya’ya
bağlı Simav’da doğar. Tezer Özlü’nün
çocukluğu ülkenin farklı yerlerinde geçer. Bu yerlerin
hafızası ve ruhunda bıraktığı silinmez
izleri Çocukluğun Soğuk Geceleri
ve Kalanlar başlıklı kitaplarında anlatacaktır Tezer Özlü yıllar
sonra...
Cümlelerinden birinde “... Eriyen karlar altında açan sarı, mor
çiğdemler topladığımız Esentepe’nin yüksek çamları soyut bir çocukluk düşü” der Tezer Özlü... Çocukluk düşleri, Tezer Özlü’nün
ruhi derinliğini de belirlemiş
ve tamamlamıştır dersek
yanlış olmaz...Mesela şu cümleler de Tezer Özlü’nündür “Anadolu’da bir kasaba. Hiç
kibar değil. Bilinçsizce alçakgönüllü. Ne baharımsı ne yazımsı. Sessiz, durgun
ama geniş değil, yalnızca can sıkıcı. ‘Can sıkıcı’ sözcüğünü seviyorum. Birçok
Anadolu kasabasını, kentini anlatmaya yetiyor ve içimde birçok duyguyu birden
uyandırıyor”
Tezer Özlü, 10
yaşındayken İstanbul’daki kız kardeşi
Sezer Özlü’nün de devam ettiği Avusturya Kız Lisesi’nde öğrenci olur. Edebiyat, bu dönemle birlikte
Tezer Özlü’nün dünyasına daha bir girecek ve hayatının sonuna dek başköşede
olacaktır...Dünya edebiyatının klasiklerini okur Tezer Özlü. Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Gogol,
Steinbeck, Hemingway, Lagerlöf, Camus, Rilke, Goethe’yle tanışır tekrar tekrar.
Fakat Tezer Özlü için üç ayrı isim olan Italo
Svevo, Franz Kafka ve Cesare Pavese’nin yeri bir ömür boyunca bambaşka olacaktır....
“Bütün yaşama cesaretini ölülerden alıyorum. Anlatılarında
yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi
başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış
ölülerden” diyen
Tezer Özlü kısa denecek ömründe
Kafka’nın mezarını ziyaret etmiş, Italo Svevo’nun kızıyla görüşmüş, Pavese’nin
hayatını kendi kararıyla sonlandırdığı otel odasını da görmüştür. ...
Tezer Özlü’nün edebiyata
yönelmesinde etkili olan bir başka isim , edebiyatçı ağabeyi Demir Özlü olur...Ağabeyinin kitaplarla dolu
odası da, Hilmi Yavuz, Ferit Edgü,
Fethi Naci, Edip Cansever, Orhan Duru gibi yazar ve şairlerle paylaştığı
kültürel ortam da, Beyoğlu’ndaki Baylan
pastanesinde sıklıkla yapılan sohbetli toplantılar da fazlasıyla etkiler Tezer Özlü’yü
ve onu bu dünyanın daha da içine çeker...
Yıllar yıllar sonra Tezer
Özlü ve Ferit Edgü arasındaki mektuplaşmalar Her Şeyin Sonundayım başlığıyla çıkacaktır okur karşısına...Tezer Özlü , kendisiyle,
yaşadığı hayatla, kural ve geleneklerle daima meselesi olan biri
olmuştur... Bir yazısının farklı yerlerinde
şunları dile getirir Tezer Özlü ;
“O sonbahar, kış, ilkbahar ve yazlarda henüz çocuğuz. Ama içimizde çocuksu bir
sevinç yerine, garip bir hoşnutsuzluk, bir sıkıntı. (...) . Kimse yaşadığımız
mevsimin, günlerin ve gecelerin yaşamın kendisi olduğundan söz etmiyor. Her an
belirtilen bir öğretiye, bizler hep hazırlanıyoruz. Neye?”
Ertelenen yaşamlar, günü
ihmal ederek yalnızca geleceğe yönelik olarak yapılan planlar Tezer Özlü’ye göre değildir. Dünya tarihinde
, alanlarında önemli eserler vermiş kimi
isimlerde de görüldüğü gibi, yaşamını
kendi elleriyle sonlandırma duygusunun
ağır bastığı anlar da yaşar Tezer Özlü..Bu dönemlerdeki duygularını Çocukluğun Soğuk Geceleri isimli
eserinde şu cümlelerle anlatmıştır: “Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum.
Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen
gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak
için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel
görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel bir ölü gövdeyle öç
almak istediğim insanlar var. Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar,
müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış!
Küçük dünyanız sizin olsun”
Tezer Özlü, kitabında da
anlattığı travmayı yaşadıktan sonra kendine geldiğinde verdiği ilk tepki kurtarıldığı için ağlamak olur...Ruhbilimcilere göre Tezer Özlü,
manik-depresif’tir.... Yatılı
kalınan klinikler, gidilen doktorlar, bitmek bilmeyen gecelerin geçirildiği
hasta odaları Tezer Özlü’nün hastanelerden nefret etmesi için yeterlidir.
Sigarasını yerde söndürdüğü için öfkeyle üzerine saldıran hastabakıcıları,
paralı özel hastalara bakmak için baştan savma sorular soran doktorları,
kendisini elektroşokla tehdit eden hemşireleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri isimli
eserinde döne döne anlatacaktır Tezer Özlü yıllar sonra...
Tezer Özlü için böylesi
zor dönemlerinde yaşadıkları yeterince
acı vericidir ama yine de en büyük acı o hastanelerde uzun süreler boyunca
kalmak ve yaşamak korkusudur... Bu yüzden,
“Bu kapıların ardına bir kez daha
dönmeyeceğimi biliyorum. Böylesi bir sefaleti hiçbir zaman yaşamayacağım.
Direnmeliyim. Beni iyileştiren ne şok ne de ilaçlar. Beni iyileştiren, bu
kliniklere bir kez daha kilitlenme olasılığının
verdiği büyük ve derin bir korku”
diyecektir bir yazısında ....
Tezer Özlü, liseyi
bitirmeden Almanya’daki kardeşi Sezer’le buluşarak Paris’e gider...Paris’te
tiyatrocu isim Güner Sümer’le tanışır...Güner Sümer, yazar Adalet Ağaoğlu’nun da kardeşidir...Bir
hatırlatma olarak söyleyelim ki , ilerleyen yıllarda ne gariptir ki önce Güner
Sümer sonra da Tezer Özlü kırklı
yaşlarının tam başındayken ayrılacaktır bu dünyadan...
Paris, farklı kültürel
ortamıyla Tezer Özlü’yü etkiler.
Sergilere, davetlere katılıp Paris’i gezerler ama sınırlı para bitmek üzeredir.
Otostopla İsviçre ve Almanya’ya geçer
iki kardeş... Yurda dönüş parası toplamak için Tezer Özlü’nün payına dondurma satmak, Sezer Özlü’nün payına da
garsonluk yapmak düşse de
İtalya’daki anneleri çocuklarını
alarak Türkiye’ye getirir.
Tezer Özlü, Türkiye
dönüşünde, Paris’te tanıştığı Güner Sümer’le evlenerek Ankara’ya
yerleşir. Almanca‘dan çeviriler yapar...Bu dönemde babasının da ısrarları
sonucu dışarıdan girdiği sınavlarla lise
eğitimini tamamlar...Kız kardeşi Sezer Özlü de yazar ve gazeteci Orhan Duru’yla
evlenmiş ve Ankara’ya
yerleşmiştir...Tezer Özlü’nün iş hayatı
dışındaki yakın arkadaşları, dönemin
etkili tiyatrocusu Asaf Çiğiltepe’nin Finlandiyalı hanımı Pirkko ve her biri
mesleğininin ustaları olarak anılmayı hak eden Sevgi Soysal, Adalet
Ağaoğlu, Genco Erkal, İsmet Ay, İlhan
Berk ve Berk’in eşidir....
Türkiye 1970’lere
giderken politik ve kültürel ortam hareketlenmekte ve farklı sanat kurumlarını
da ortaya çıkarmaktadır...Bugün bile AST olarak anılan Ankara Sanat Tiyatrosu da o dönemin en öne çıkan
gruplarındandır...AST’ın Gizli Ordu
adlı oyununda oynayan hatta turneye
giden Tezer Özlü’nün Yeni Dergi, Yeni İnsan, Yeni Ufuklar
dergilerinde de öyküleri yayınlanmaya
başlar...Tezer Özlü, hayatında ayrı bir yeri olmuş yazar Franz Kafka’dan çeviriler yaparken, bir yandan kendi kalemiyle de yazmayı
ister ama koşullar çok uygun değildir o
dönemde...
Aradan birkaç yıl
geçtiğinde Güner Sümer’le olan evliliğinde sona gelir Tezer Özlü ve bir süre
sonra Ankara’dan İstanbul’a döner....İstanbul yılları , zaman içinde yeni bir
evliliğin de kapılarını açar Tezer
Özlü’ye....Asaf Çiğiltepe’nin çok erken ölümünden sonra İstanbul’a yerleşen
Çiğiltepe’nin eşi Pirkko’nun evinde tanıştığı yönetmen Erden Kıral’la
evlenir . Erden Kıral Tezer Özlü
çiftinin 1973 yılında doğan kızlarının adı
Deniz’dir ...
Türkiye 1970’leri
yaşarken siyasi ortam daha keskin ve
yıpratıcıdır... Tarih 1 Mayıs 1977’yi gösterdiğinde Taksim meydanında yaşanan
acılar ve ölümlerden kıl payı canını
kurtulabilmiştir ve artık ülkesinde yaşamak istememektedir Tezer Özlü
de....
Tezer Özlü 1978
yılında, dergilerdeki öykülerinden oluşan Eski Bahçe isimli kitabını yayınlar.. Tezer Özlü, olaylardan çok sözleri, anları, durumları
anlatan, bilinçaltından yansımalar sunan bir yazar olarak tanımlanmıştır
daha çok.... Özlü’nün öykülerinde büyük kahramanlar , olaylar yoktur ama derinden derine akan
hayatın , her yönü vardır....Eski Bahçe isimli kitap, Tezer Özlü’nün ölümünün ardından, yeni öyküleri
de eklenerek Eski Bahçe - Eski Sevgi adıyla
1987 yılında tekrar yayınlanacaktır...
1980 yılında Çocukluğun Soğuk Geceleri isimli kitabı
yayınlanır Tezer Özlü’nün.... Adının da çağrıştırdığı üzere bir anı-hikaye-roman
niteliği taşıyan kitap, Özlü’nün ortaokul ve lise yıllarını, arkadaşlarını,
ailesini anlatır gibi görünse de kitabın daha derinlerinde her
şeyle ve herkesle meselesi olan bir aklın ve hayatın izleri vardır....
Saraçhanebaşı’ndaki apartmanlarını, evde katı
bir düzen kurmak isteyen babasını, ev işlerini yapan babaannesini,
okulda dersler dışında hiç konuşmayan asık suratlı rahibeleri, arkadaşı Gönenç
Ertem’le yaptığı edebiyat sohbetlerini kendine has yorumlarıyla anlatır Tezer
Özlü....
Zaman ilerledikçe yönetmen
Erden Kıral’la olan ikinci evliliğinde de sorunlar yaşamaya başlar Tezer
Özlü. 1981 yılında burs alarak kızıyla birlikte Almanya Berlin’e gider.. Ferit
Edgü’nün Hakkari’de Bir Mevsim isimli romanı, Erden Kıral tarafından aynı
isimle sinemaya uyarlanır. Film Tezer Özlü’nün de çabalarıyla Berlin
Film Festivali’ne katılır ve Gümüş
Ayı ödülünü alır...
Başarılar, mutluluklar
geçici ; hüzünler, acılar, sitemler,
isyanlar daha kalıcıdır Tezer Özlü için....Bir yazısında da bıçak gibi
cümlelerle şunları yazar Tezer Özlü: “Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla,
namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda
dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene yer verdiğiniz
için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin
vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için.
Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.
Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle.
Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz.
Ölmek istedim,
dirilttiniz.
Yazı yazmak istedim, aç
kalırsın, dediniz.
Aç kalmayı denedim,
serum verdiniz.
Delirdim, kafama
elektrik verdiniz....”
Berlin dönemi Tezer Özlü için yeni ve farklı anlamlar
kazanacak ve yeni eşi olacak Hans Peter
Marti ile bir sergide tanışacaktır . Tezer Özlü, sanki hayat yazgısının geri
kalanının Hans Peter’le çizildiğine inanmaktadır. “Berlin bursunu sanki bunun için kazanmışım, bu adam için gitmişim, iki
kocamda da bulamadığım o şefkati bulmak için, aldım getirdim onu işte! Ölümümü
bulmaya gitmişim sanki...” der bir mektubunda Tezer Özlü....
Bu duygular içinde
yaşayan Tezer Özlü kopma noktasına gelmiş evliliği hakkında da ikinci eşi Erden
Kıral’a Berlin’den mektup yazar
....Mektubun bir yerinde de şu cümlelerle seslenir ; “Dostça
ayrılmamız gerekir. Yaşamımız boyunca en derin dostlar olarak kalmamız
gerekir.(....) . Bunlar insana özgü duygular. Biz insanlığa yön vermeye çalışan
kişiler olarak, tüm insancıl duygulara saygı göstermeliyiz.”
1983 yazında İstanbul’a
geri dönen Tezer Özlü’nün Erden Kıral’la ayrılması sonrası Hans Peter’le
evlenebilmek için başlattığı bürokratik işlemler uzadıkça uzar.. Hans Peter’in
Tezer Özlü’den on yaş küçük olması bile sorundur bürokrasiye göre...Günlük
sıkıntılar, ülkenin 12 Eylül 1980
darbesinin izlerini silmeye çalışan siyasi ortamı, bürokratik engeller ve
evliliğin ertelenmesi üst üste gelince,
İsviçre’ye yerleşme kararı alır Tezer Özlü....Tezer Özlü, ülkesine bir kez daha kırgın ve
kızgındır... Tarih 2 Nisan 1984 olduğunda Hans Peter ve Tezer Özlü nihayet
evlidir ve yeni evli çift artık İsviçre’dedir....
İsviçre’deki ilk
aylar sakin akar... Hans Peter reklam
fotoğrafçılığı yaparken Tezer Özlü de
yıllardan sonra zamanının neredeyse tamamını edebiyat çalışmalarına ayırır...
Tezer Özlü kızgınlıkla ayrıldığı ülkesi
Türkiye’yi özlemeye başlamıştır
bile...Bir mektubunda “İstanbul’dan ayrılalı 10 ay oluyor. En çok
Mehmet’in ‘ kız özlersin, insan memleketini özler’ sözcükleri kulaklarımı
çınlatıyor. Biraz kesin gibi görülen -tabii hiçbir şey kesin değil- bu ayrılık
bana oldukça güç geldi” diyecektir Tezer Özlü...
Zürih’teki sakin
yaşam, ansızın ortaya çıkan yeni bir
sağlık sorunuyla darmadağın olur. Yaşadığı ruhsal sıkıntı dönemlerinden
dolayı hiç iyi hatıraları olmadığı
hastanelere, doktorlara alışıktır Tezer Özlü ama bu kez durum daha
farklıdır...Yazar Leyla Erbil’e yazdığı 3 Ocak 1985 tarihli mektubunda sol
kolunun altında bir beze çıktığından fakat kendisinin bunu pek önemsemediğinden
bahseder...Mektubun bir yerinde şunları yazmıştır yazar arkadaşı Leyla Erbil’e Tezer Özlü : “Nezle olanların bile röntgenlerini
çekiyorlar. Doktorlar hiçbir şeye bakmıyor, her şey makineden geçiyor. Makine,
kompütür… Onlara da inanmayıp kesmek istiyorlar. İnsanın hormonal dengesi bozuk
olunca böyle beze şişmeleri de oluyor. Artık aldırmıyorum. Bir daha doktora
gitmemeye karar verdim”
Aradan geçen zamanda meme
kanseri olduğunu öğrenir Tezer Özlü....
Bu gerçek onu bir kez daha karanlık labirentin içine çeker....Yaşadıklarını
yazıp anlatırken şunları söyleyecektir Tezer Özlü: “Korku
ağır bastı. Depresyon geçirdim. 20 gün beni yatakta kayışa bağlı tuttular.
Göğsümdeki rahatsızlığı bile bile bana verdikleri ilaç en zararlı ilaç. O kayış
içinde 2-3 kere öldüm, ama kendimi dirilttim. Oradan çıkıp, öteki hastaneye
yattım, 5 gün. Parça aldılar, en azılı kanser çıktı. Şu şansa bak: Sinir hastanesinden çıkıp kendini kanserin kucağında
buluyorsun”
Zürih’teki doktorlar
ısrarla ameliyat derken bir doktor,
Tezer Özlü’ye kemoterapiyle iyileşebileceğini söyler. Paris’e giden Tezer Özlü
kemoterapi görür fakat Zürih’te ameliyat olması kaçınılmazdır.... Leyla Erbil’e
gönderdiği 13 Ocak 1986 tarihli kartpostalda da yalnız fakat umutlu
olduğunu söyler ve şunları yazar Tezer Özlü :
“Hastalığın neden olduğu depresyon
ve üzüntüleri yenmeye çalışıyorum. Zaman geçerse iyi olacak. Okuyorum, yürüyüşe
çıkıyorum. İstanbul’da sizlerle olsam daha mutlu olurum, burada hep yalnızım.
Yalnız olunca insan acı düşüncelere saplanıyor. Ama iyi olacağıma inancım
büyük. Gözlerinden öperim”
Tezer Özlü ameliyattan
sonra eşiyle birlikte Kıbrıs Lefkoşa’daki dostlarının yanına gider. Lefkoşa’dan
kız kardeşi Sezer’e attığı kartta da şöyle demiştir Tezer Özlü: “Baharda sevgili Arnavutköyüme geri
geleceğim ve bundan sonra hep birlikte olacağız” ...
Ancak, aradan iki ay bile geçmeden kardeşi Sezer’i Zürih’e çağırır Tezer Özlü... Baş
ağrılarının dayanılmaz olduğunu söylemekte ve yanına gelmesini istemektedir.
Sezer Duru, İstanbul’dan Zürih’e gitmek için hazırlıklarını acilen bitirmişken
Tezer Özlü’nün eşi Hans Matri’den gelen yeni bir telefon her şeyi anlatmaya
yeter....
Tezer Özlü de, şairin dediği gibi , “arkasında güneş doğmayan
büyük kapıdan geçmiştir artık....”
Tezer Özlü 18 Şubat 1986
sabahında Zürih’te hastaneye kaldırılmış, eşinin eşya getirmek için eve gittiği
sırada da, ömrü boyunca çok korktuğu hastane odalarından birinde geride
kalanlara hoşçakalın demiştir....
Tezer Özlü’nün eşine söylediği son
söz “Beni
yalnız bırakma” dır...
Aradan geçen bir haftada bürokratik
işlemler halledilecek ve Tezer Özlü’nün bedeni , büyük kırgınlıklar, sevgiler ve özlemler yaşadığı ülkesine, İstanbul’a getirilecek, 25
Şubat 1986 tarihinde de Aşiyan Mezarlığı’na gömülecektir...Şair Tevfik
Fikret’in de yattığı yerdir Aşiyan..
Kızkardeş Sezer Duru ,
Tezer Özlü’nün eşyalarını toplamak ve
yeğeni Deniz’i almak için Zürih’e gittiğinde Almanca henüz işlenmemiş anlamına gelen bir dosya bulur. Neredeyse tamamı Almanca
yazılan metinler iki kısımdan oluşmakta ve
bir bölümünde “Cümleler”
başlığı altında yaşama, acıya, özlemeye dair özdeyişler yer alırken , kalan
bölümdeyse günlük notlar vardır... Bu notlar da Sezer Duru’nun çeviri ve
düzenlemesiyle 1990’da kitap olarak yayınlanır...
Sezer Duru, kardeşi Tezer
Özlü’nün notlarına bakarken bir başka
çalışmayı daha fark eder. Bu çalışma da, Almanca bir film senaryosudur ve bir
dönem Tezer Özlü’nün eşi olan Erden
Kıral’ın çekmesi için yazılmıştır...Bu çalışma da Sezer Duru tarafından Zaman Dışı Yaşam adıyla Türkçeye
çevrilerek 1998 yılında yayınlanır. Tezer Özlü,
Zaman Dışı Yaşam’ı, Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk isimli
kitaplarına yaslanarak yazmıştır. Tezer Özlü’nün, Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabında
hayatının yazarları olan Kafka,
Pavese ve Svevo çerçevesinde
sürdürdüğü arayış, Zaman
Dışı Yaşam isimli bir senaryo olmuştur işte. Senaryoda Tezer
Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri’ kitabında da anlattığı annesi, babaannesi, ağaçlar
içindeki sessiz Anadolu kasabaları da vardır...
Şunları yazmıştır Tezer Özlü bir başka yazısında da : Ceset kokmuş ettir. Güzel, ya peynir ne? Sütün
cesedi. Durmadan içeriye girip çıkanlar.Her hastanın sayısız iyileştiricisi
var.Kahvaltıdan sonra akıl verenler,öğle yemeğinden sonra akıl verenler.Kente
eşlik edenler,bir mağazaya eşlik edenler,ormana eşlik edenler ve her gün burada
oturan ve kazak ören sayısız iyileştirici.Sayısız ipek,pamuklu ve yünlü kazak
örülüyor.Karışık iplikle,renkli motiflerle yapılanları da var. Kimbilir ne
zaman ve hangi amaçla giyilecekler."
Bir
başka vurucu yazısında da hayata manifestosu vardır sanki Tezer Özlü’nün ; “Pazar günleri, şimdilerde, sokak
aralarından geçerken, gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu
gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim, evlerin pencere camları
buharlaşmışsa, odaların içine asılmış
çamaşır görürsem, bulutlar ıslak
kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları
yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek,
gitmek, gitmek, gitmek...
( murat örem / hayrunnisa
topçu-hacettepe üniversitesi / 2010...)
Bu yağmurlu Mart sabahı, yeniden hatırladım Özlü'nün çocukluğunu,yıllar önce okuduğumdan farklı anlamlarla...Teşekkür ederim.
YanıtlaSilDeğerli nevy craft store incelikli yorumunuz için ben teşekkür ederim...
SilYeni yorumlarda görüşmek umuduyla....
Murat Örem...
Ah nur içinde yat güzel kadın..
YanıtlaSilgüzel
YanıtlaSilve
akıllı
ve
farklı
ve
cesur
kadın da
diyebilir miyiz ?
değerli yelda yılmaz...
murat örem...
Bana çok hüzünlü ve bunaltıcı bir yaşantı gibi geldi. Sanki mutlulukla bir türlü kesişmememiş yolları. Hüzün, hüzün hüzün. Belki de üretkenliği bu yüzdendir. 😞
YanıtlaSilBende griyi andırıyor Tezer Özlü.Grinin uyumu,huzuru ve bunalımı..
YanıtlaSilYalnız yaşı olmayan ve dünyalarını kendi içlerinde taşıyan insanlara dayanabildiğimi görüyorum.Tezer ÖZLÜ
sayın duvarların renkleri
Silyorumunuz için teşekkür ederim...
edip cansever de "bu dünyada yaşamak can sıkıcıdır" der....
bana da sorarsanız öyledir...
ama yine de hakkını vermek ve zamanı geldiğinde sahneden çekilmeyi bilmektir...tezer özlü de bunu yapanlardan olmuş...
selamlarımla...