- acı haberi almadan yalnızca birkaç dakika önce, fotoğraftaki şu kutu ankara'daki evde bana bakıyordu…bir gün önce babam taşkın hoca'yla evine dönen annem müjgan hocanım aynanın önünde unutmuştu…
kimbilir kaç yıllık bir
kutuydu ki telefon numarası hala 4 haneliydi…
belki de taaa 1987’den
kalmıştı…
gördüğünüz , o kutunun fotoğrafıdır…
okuyacaklarınız
hepimizin yaşanmışlıklarıdır….
hepimizin yaşayacaklarıdır… -
******
ben,
sarraf semih’i / semih abi’yi hem
tanırım hem tanımam…
tanırım
çünkü susurluk bir avuç yerdir ve o kasabanın, ömrümde izi vardır…
tanımam
çünkü semih abiyle arada yaş farkı kuşak farkı vardır…
ben
sarraf
semih abiyi, kardeşim ayşın’ın lisedeki en yakın arkadaşı mutlu’nun babası olarak
tanırım en çok…mutlu’yu
çok severim on yıllardır görmesem de…ankara’daki
evimize gelmişliği çayımızı içmişliği de vardır mutlu’nun…insan
kızdır mutlu…delidoludur…bir
dönemin çok kullanılan tabiriyle “harbi kızdır..” ve
hep her
şeyi öğreten abi olarak
görmüştür beni…ben
de kardeşimin
arkadaşı olan yeni kardeşim olarak onu…yıllardır
yüzünü görmesem de, başarılarını
duydukça “yakışır mutluya, kardeşime” demişimdir…
lise
yıllarında en çok babaannesini anlatmıştır hem ayşın’a hem bize tatlı
tatlı anılarla mutlu….babaannesinin, kendini iyi hissetsin diye ona ilaç
yerine muzipçe ve akıllıca “bonibon”
verdiklerini ve babaannesinin birden ve hemen iyileştiğini
anlatmıştır mutlu , o tarazlı sesiyle…gülüp
güldürmüştür bizi…
bilenler
bilir bir de kardeşi vardır mutlu’nun, mert
diye…çok
çok yıllar önce küçücük haliyle gözlerini güneşten kaçırıp bisikletiyle
tatlı ve şımarık dolaşıp dururdu tatlısu dalyan’ın rahmetli "ibrahim balkanlı" otel bahçelerinde,
merdiven aralarında mert…bisikletiyle
arada mutlaka çiçeklere girer orasını burasını kanatır, domateslerin marulların
, fidanların canına okurdu :)) ibrahim
balkan da o her zamanki babacan ve tatlı tatlı azarlayan üslubuyla yalandan yalandan kızardı mert’e “ ulen , bir rahat
dur artık pe…menk ” diye
diye…
hınzır
, akıllı ve sevimli bir çocuktu mert…yanaklarında
çilleri vardı…
rahat
bir çocukluk geçirmenin şımarıklığı da vardı üzerinde…
bazen
ters köşe cümlelerimle afallatırdım onu…
hem
kaçardı sorularımdan , hem de ilgilenmem hoşuna giderdi…
mert
, şimdi kocaman adam olmuştur…
hatta
belki evlenip barklanmış, babalığı bile
yaşamıştır…
aradan
çeyrek asır geçmiş neredeyse…o
zamanlar, 90'ların başında daha dünyada olmayan büyük oğlum umur bile
babasına çekseydi çoktaaaan evlenmiş olurdu…oradan hesap edin işte mert’in
bugünkü yaşını halini…
ben,
sarraf semih’i , sarraf semih abi’yi hem tanırım hem tanımam…
tanırım çünkü susurluk bir avuç yerdir…
tanımam çünkü arada yaş farkı kuşak
farkı vardır…
ama anılarım vardır sarraf
semih abiyle de…
zaten
insan dediğin anılarının toplamıdır….
*****
1987
yılının son günleri…
20
yaşında bile değilim…
20
yaşında bile değiliz…
tutturmuşuz işte…
iki işgüzar sevdalı…
dört koldan anneleri
babaları sıkboğaz etmişiz…
kabul
cevabını onlar mı vermiş
biz mi boğazlarına basa basa almışız..
orası muallak...
ama dediğimiz olmuş...
artık
durur muyuz…
yüzük
lazım bize…
söz
yüzüğü lazım…
hem
de hemen !!!
yıl
1987…
aralık
ayının sondan bir önceki günü…
telefon
etti babam taşkın hoca, sarraf semih abi’ye…
çok
kısa konuştular…
hemen
gelsinler dedi semih abi….
gittim
aldım mı yüzükleri, yoksa iki sevdalı birlikte gidip mi aldık hatırlamıyorum
orasını…ama ışık hızıyla sarraf
semih abi’ye gidilip alındı o yüzükler…
türkiye’nin en parasız zamanlarıydı…
bizim de öyle….
ama aynı türkiyenin
en insan zamanlarıydı da…
belki
babam
taşkın hoca gün içinde uğrayıp parayı ödeyeceğini söylemişti …
elbette
hocam ne demek…cevabını almıştı muhtemelen…
detayı
bilmiyorum…
gözüm
dünya
işlerini görecek durumda değildi çünkü…
gönül
işleri, sırasını hiçbir konuya kaptırmıyordu !!!
olmalı
olacak istiyorum….replikleri kuşatmıştı dört yanımızı…
sonrasında
aynı gün paldır küldür büyükler çağrıldı…
sarraf
semih abiden alınan yüzükler o gece takıldı…
dedem ve babaannem ellerinde çiçeklerle balıkesir'den geldiler...
isteme ritüelleri tamamlandı eller öpüldü ve yüzükler takıldı...
dedem selahi örem, kısa bir konuşma yaptı...
yüzükleri taktı...bizleri öptü...
bütün hayatı boyunca hep klas bir adam oldu dedem...
o gece de öyleydi....
dedem ve babaannem ellerinde çiçeklerle balıkesir'den geldiler...
isteme ritüelleri tamamlandı eller öpüldü ve yüzükler takıldı...
dedem selahi örem, kısa bir konuşma yaptı...
yüzükleri taktı...bizleri öptü...
bütün hayatı boyunca hep klas bir adam oldu dedem...
o gece de öyleydi....
dağı
delmiştik iki sevdalı…
başımız
göğe ermişti..
yıllar içinde o dağı o kadar çok delmeye devam ettik ki
günün birinde çürük bir diş gibi
o dağ üstümüze devrildi…!!!!
o dağ üstümüze devrildi…!!!!
sonra
aradan çok yıllar geçti…
o
oldu bu oldu…
hikayeyi
bilenler biliyor…!!!
*****
eş
kontenjanından çok uzun yıllar mecbur olduğum tatlısu dalyan’daki otelin
lokantasında tosur tosur mutsuzca otururken ben, bir gece vakti iki el sarıldı boynuma tam
arkamdan ”delikanlı nasılsın…” diye…yıllar önceydi....
delikanlı
olacak yaşı geçmiştim ama daha bu kadar da aklaşmamıştı saçım sakalım…mecburen
övgüyü üzerime alınıp(!!!) döndüm baktım
sarraf semih abiydi bu … yazlık evleri dalyandaki yazlık otelin
hemen yanındaydı, yıllardır hep selam
sabahımız vardı ama bu kadar samimiyet pek beklemediğim bir davranıştı…
dedim
ya, kuşaklarımız hayatlarımız hem yakın
hem uzaktı…durup dururken o kadar sıcak olmasına hem şaşırmış hem de mutlu
olmuştum…o güne dek yıllardır elbette
konuşmuştuk kalabalıklar içinde ama bile isteye yanıma gelip oturmuşluğu ilkti sarraf semih abinin…
insan
bu…
bazen
gelir bulur insanı…
vardır
bir hikmeti hayatın….
oturdu
hemen yanıma sarraf semih abi ben
hızla ayağa kalktım, masama buyur edip bir bira söyledim ona da…belki yanına
biraz da çerez merezr…memleketten, hayattan, susurluktan, hayatlarımızdan söz ettik
karşılıklı…
ankara
nasıl diye sordu bana…ankara adı da bahtı da kara…bitmedi oradaki askerliğimiz :))) dedim
ben de ona bezgince…ama hemen de ekledim işin garibi buralar da , küçük yerler de artık hitap etmiyor bana…
güldü sarraf semih abi…
eni konu güldü…
elini bir daha omzuma koydu…
gözlerime baktı…
birasından bir yudum çekti…
ve
delikanlı dedi
bu işler böyledir…
bir yaş gelir hayat anlamsızlaşır…
orada duracaksın , bekleyeceksin…
bekleyecek bekleyecek bekleyeceksin…
birgün
birden geçecek…
göreceksin geçecek…
tünelin ucunda ışık var sonra…
çocuklarınız büyüyecek
yanındaki hanım kızımızı alıp gezeceksin…
tavla oynayacaksınız saate bakmadan…
güneşin tadını çıkaracaksınız...
bekle , sakince sabret…
hiç
anlam veremediğim derin cümleler kurmuştu pat diye semih abi…bu kadar yakın
değildik, onunla paylaştığım bir dert de yoktu ama....o dünyayı pek umursamaz görünen semih abiden, sanki felsefenin şahları bir spinoza,
sokrates, hegel çıkmıştı…
sonraki yıllarda arada sırada düşündüm…yıllar içinde de unuttum !
ama sanki
eni konu hesaplamıştı bu cümleleri yanıma gelirken semih abi…
o
gece, bu cümlelerin ardından ikimiz tabaktaki fıstıkları eşeler, biralarımızı içerken karşılıklı , üç beş
dakika içinde masaya teklifsiz gelip oturanlar oldu …
konuyu
hemen değiştirdi sarraf semih abi…
göz
kırptı bana …
söyleyeceğini
söylemişti pat
diye…
sonra
susmuştu…
gözünü
de kırpmıştı…
tamam…demek
lazımdı…
öyle
yaptım ben de…
bilenler
bilir pek öyle kolay susmam ben…
o
gece susacağım tutmuştu…
masadakiler
balık yakalamaktan falan söz ettikçe hafakanlar bastı beni…baktı ki kıvranıyorum
ben bu muhabbetlerin arasında, ama büyükler masama geldikleri için de kalkamıyorum, yine
halden anladı semih abi, seni
açmaz bu mevzular…git kitabının çocuklarının
yanına, bizim balık mavramız bitmez dedi…eyvallah abim dedim…bu kez ben
gözümü ona kırparak…
ışık
hızıyla kalktım…
sonra
,
aradan
aylar geçti
aradan
yıllar geçti….
hatta yıllar yıllar yıllar geçti !!!
hatta yıllar yıllar yıllar geçti !!!
çok
çarparken kuyruklu yıldızlar başıma
aklım
fikrim uğul uğuldarken
ortalık
anlamsızlığa keserken
ve
bile isteye jiletlerin üzerinde gezerken
arada bir gölge gibi hatırladım semih abinin o geceki sözlerini…
muhtemelen
semih
abi bile çoktan unutmuştu o
geceki cümlelerini…
dün
geceki ölüm haberini duyana kadar belki ben de artık unutmuştum…
ama
o derin kuyudan çıktı yine anılar işte…
hadi
ben
ne
bekledim
ne
sabrettim
sarraf
semih abi…
orada
durmadım…
beklemedim…
tüneline
de ışığına bu dünyanın… dedim…
sevdim
çıplak jiletlerin üstünde akrobasiyi…
sevdim
, sevmeyi…
de…
peki , senin acelen neydi…
semih abi…???
duydum
ki,daima
senin yanında gördüğüm ve yalnızca merhabalaştığım mutlu ve mert’in annesi, hüzünlü fransız
filmlerinden fırlamışçasına donuk umursamaz ama zeki aktris tavrı olan eşin vildan hanımı da götürmüşsün yanında….
ne
yalan söyleyeyim…
yakışmış
aranızdaki o güçlü sevgi bağına sarraf
semih abi…
hadi
bakalım…
kırmızı
yanaklı manav necati abi gittiğiniz yerde zaten, yıllardır…
sofranın
zenginini yine o kurar…
meyveler
sebzelerin en iyisi de zulasındadır…
kalanları
da siz tamamlarsınız…
ibrahim
balkan yine o unutulmaz sunturlu cümleleriyle “ çeşit
çeşit kullarını ya rabbim …” derken,
bir gözüyle de aranıza yeni gelenleri anında görür uzaktan uzaktan…
yaşar
balkan tıpkı senin gibi çok acemisidir daha oranın…
gözü
kimseleri görmeden hasret gideriyordur evlatlarıyla…
hayrullah
abi de atmıştır ilk şaşkınlığı üzerinden..
yine
telaşlı telaşlı kireç tozu arıyordur akşam üstleri voleybol sahası çizmek için…
biliyorsun
, ikisinin de daha kırkı çıkmadı…
torosların
güzel çocuğu eniştem ismail özkök yine tiril tirildir
orada da…
eline
bir dal almış usul usul yontuyordur yine insanca…
alışmıştır
iki yıldır oralara belki…
tahsin
bozoğlu da yine yaka bağır açık en doğal haliyle memleketi için koşturuyordur...bulmuştur yine kendine , düzeltilecek zor işler…
artık
sen de usulca ilişirsin bir kenara sarraf semih abi…
güneşin
sofrasında dostların arasındayız dersin…
bir
türkü mü dinlersin…bir ömrü mü gözden geçirirsin…
bulursun
yapacak bir şey…
hepimiz
biliyoruz ki çoğalan siz olacaksınız…
buradan
oraya gidenler hep olacak…
oradan
buraya kimseler gelmeyecek…
bu
yüzden ne yapın edin
öyle
rehavete kapılıp
gelenlere
de hazırlıksız yakalanmayın…
(
murat örem / 09 mayıs 2016 / ankara…)
-mutlu ve mert’e zor günlerin direnciyle…
başsağlığı dileklerimle…-
şarkı sözleri / ömer hayyam...
Yüreğine sağlık, dostlarımızi ve büyüklerimizi ne güzel tasvir etmişsin teşekkür ederim. Kardeşim ,Öğretmenlerimin oğlu
YanıtlaSildeğerli haluk aybartürk ağabeyim;
YanıtlaSilbu kadar güzel kardeşim diyene elbette canı gönülden ağabeyim denir...
senin de gönlüne yüreğine bereket...
boşuna demedi yahya kemal sessiz gemi şiirini...
selam ve saygılarımla...
murat örem...
Manav Necati' nin kızı olarak babamın ölüm yıldönümünden bir gün önce bu yazıya denk gelmek bana ve ruhuma çok iyi geldi, çok teşekkür ederim. Amacım eski Susurluk Parkı ile ilgili bir şeyler bulmaktı sadece, anıları yad etmek ama sayenizde kendimi nerelerde buldum. Semih Amca ve Vildan Teyzem hem Dalyan'da hem Susurluk'ta kapı komşumuzdu hakları üzerimde çoktur. Tekrardan yüreğinize sağlık harika bir yazı olmuş.
YanıtlaSil