önsöz niyetine ;
bilenler
bilir; yeri ve zamanı geldiğinde çok
severim ben sunturlu ve sinkaflı laflar
etmeyi…ne de olsa okkalı küfrün çok yakıştığı ve her geçen gün çok özlediğim erhan dilligil’in rahle-i tedrisinden geçmiş bir yanım vardır….
yıllar önce saçları benden de bembeyaz ama yaşıtım bir adam vardı her fırsatta ayaküstü iki çift
laf ettiğim…bir gün bana “sen romantiksin abi…yazılarından anladım…yazılar
çok içli…sen çok romantiksin ” demişti istihzayla…
sanki sütün içine su
pirincin içine taş katıp
karun kadar zengin olmuştum da
bir açığımı yakalamıştı...!!!
sanki cürmü meşhud!
yapmıştı…
ben
de ona “ ulan kelek…senin gibi hanzo olacağıma elbette romantik olacağım…ben insanım…dünyayla derdim
var…bir yanım evlat…bir yanım baba…bir yanım erkek...bir yanım koca...bir yanım sevgili…insan olduğum için hayatla hatta kendimle derdim var...bu yazıları da onun için yazıp atıyorum
orta yere, güneşin altına…senin gibiler de biraz insan olsun diye…dertlensin diye... şimdi artık bi.iktir
git , yontul da gel… insan ol da gel ulan…” demiştim kurt gibi gülerek...
gözüne
araba farı tutulan tavşan misali kekelemişti…
romantik (!!!)
bir kalemden bu
çok hafif sinkaflı cümleleri bile yine de beklemiyordu zahir !!!
ona
yine de göz aşinalığı iltiması(!!!) geçmiştim…
yoksa
çok daha köşeli cümlelerim de vardır heybemde…!!!
öyle
bir çağda yaşıyoruz ki…
insanı
unuttuk…
kalemi
unuttuk…
kelamı
unuttuk…
kelimeyi
unuttuk…
evet
ben romantiğim…
siz
de olun…
evet
ben romantiğim;
ama
bu dil bu kalem
helva
da der, halva da der…
şimdi
geçelim
mehmet ve miraç
hikayesine, yazısına...
-çünkü geçen yıl
tam da bugün
nikah şahitleriydim
ikisinin de
onur duyarak...-
-çünkü geçen yıl
tam da bugün
nikah şahitleriydim
ikisinin de
onur duyarak...-
birileri de artık rahat dursun
“ ışıklarla oynamasın !!!”
eğilip
eğilip perdenin arkasına bakmasın,
anlamak
isteyenler için
her
şeyi perdenin önüne
ben
kendiliğimden koyuyorum zaten…
( murat örem…)
**********
çocuklar gençler
;
bana
her fırsatta ağız dolusu “hocam” diyen evlatlarım ;
evlilikte
"bir koca yılı" devirdiniz...
önünüzde
çok yıllar var...
-evet
, ölüm de var…
ama
o şimdilik bir kenarda durup haddini bilsin…-
bundan
sonra da güzellikler olduğu gibi
çok .uştlar,
çok .uştluklar göreceksiniz...
direnin,
yalana
dolana talana,
sevgisizliğe
direnin...
umutsuzluğa,
karanlığa,
kifayetsizliğe,
bezirganlığa
direnin...
ama bunu
yaparken de;
asla
birbirinizi işaret etmesin
suçlayarak
parmaklarınız…
ölümün
olduğu bir dünyada
bilin
ki hiç bir ilişki sonsuza dek sürmez...
dünyanın
en zengin dillerinden arapça
bu duruma " küllü halin yezul " der
“
her hal geçicidir / kayıptır…”
manasında...
elbette
her hal geçicidir...
belki
de hayatı anlamlı kılan budur...
ve
hayatı anlamlı kılan,
değerleri
için yaşayan insanlardır en çok...
o
hallerinin her birinde samimi olan
insanlardır…
sevginizde
de, öfkenizde de samimi olun…
kararlarınızda,
kavgalarınızda , sarılmalarınızda
itirazlarınızda, yönettiklerinizde samimi olun…
samimiyet
tek gerçekliktir…
her
hal geçici olsa da
bazı
değerlerinizi hep yaşatın...
aklınızı
terazinizi
vicdanınızı
umudunuzu
gerçeklik
duygunuzu
sevginizi
saygınızı
ucuz
işportalarda kaybetmekten çok korkarak yaşatın
ellerinizi birbirinden ayırmayarak...
ellerinizi birbirinden ayırmayarak...
birbirinizi birbiriniz üzerinden
sonuna kadar yargılayın
fikirlerinizle kesin biçin doğrayın
sonuna kadar yargılayın
fikirlerinizle kesin biçin doğrayın
ama ASLA intikam almayın...
bilin ki unutulur gibi görülse de
her şey ama her şey kalır zihinde...
kötü intikamlar hep hazırda bekler
kendini hatırlatmak için...
birbirinizin
gölgesinde dinlenin
ama
birbirinizin güneşini asla kesmeyin...
değişin dönüşün...
değişin dönüşün…
değişin dönüşün…
birbiriniz üzerinden dönüşmeyi
kişiliğinizi kaybetmek olarak görmeyin...
kişilik dediğimiz şey ,
kimliğinizin altındaki sizdir…
kimliğiniz kırk kılığa girse de
kişiliğinizdir sizi siz yapan…
ve sizden en sonunda
her şey gelip geçtiğinde
her şey gelip geçtiğinde
kişiliğiniz kalacaktır...
kimliğiniz değil…..
artık
bu dünyanın nasıl bir yer olduğunu biliyorsunuz...
bu
dünya vasatların bayağıların sesinin daha çok çıktığı bir yer.../dir...
tarihte
de coğrafyada da hep böyle olmuş...
ama
iyiler de ayakta kalmak zorunda...
iyilerin
tek bir silahı vardır ve olmalıdır;
gerçeğe
daha çok yaslanmak..
gerçeği
daha çok bilmek….
iyi
insanlar olmaya devam edin...
gerçekçi
insanlar olmaya devam edin...
köklerinizi unutmayın...
o köklerle daima hesaplaşsanız bile
o köklere asla teslim olmasanız bile
köklerinizi ZİNHAR unutmayın...
çok
bunaldığınızda her şeyi bir kenara bırakıp bir eli tutmanın
bir
çift göze bakmanın en büyük değer olduğunu
tekrar
tekrar hatırlayıp yaşayın...
zaman o kadar hızlı akacak ki...
siz bile şaşacaksınız buna...
her şeyle birlikte siz de değişecek
eskiyeceksiniz...
ne o delikanlı kalacak, ne o gepgenç
güzel kız...
bilin ki birlikte yaş almanın da büyük
bir tadı vardır…
bilin ki yüzünüzdeki her kırışıktır sizi
biraz da büyüten…
yıllar
geçtikçe
olaylar
üstünüze abandıkça
bazen
fazla gelebilirsiniz birbirinize...
gülüşleriniz,
oturup kalkışlarınız
yeni bir güne birlikte başlamanız
hatta öpüşleriniz bile fazla
gelebilir...
bilin ki bu hal de geçicidir...
siz, bir yudum suyu tek bardaktan
bölüştüğünüz günlerden geldiniz..
siz , bir parça ekmeği tuza banarak ayakta
kaldığınız günlerden geldiniz..
bu yüzden tarihinizle, geçmişinizle, anılarınızla rus ruleti oynamayın...
gönlünüzün bitti demediği bir
ilişkiye,
diliniz de zinhar bitti demesin...
ama yine de
ve her şey bir gün
ve her şey bir gün
-evinizden
ırak olsun ama-
gerçekten
bitecekse de
adaletli olun…
ahde
vefayı unutmayın…
eyyamcıların, goygoycuların
kifayetsiz
muhterislerin rabarbalarına
aşk nedir yanından geçmeyen sefillerin
akıl vermelerine, hukuk vermelerine
yalan ve soysuz iddianamelerine
aşk nedir yanından geçmeyen sefillerin
akıl vermelerine, hukuk vermelerine
yalan ve soysuz iddianamelerine
kulak
vermeyin...
bugün değilse bile
yarın
çok utanırsınız...
bugün değilse bile
yarın
çok utanırsınız...
birbirinizin
mezarına gidecek
birbirinizin
salına omuz verecek
yüzünüz
hep kalsın…
hayatla ölümün kardeş olduğunu
unutmayın…
hiç ama hiç unutmayın….
okumuyorsanız
okuyun...
okuyorsanız
bunun yetmeyeceğini bilin....
yaşadığımız
çağın en büyük yalanlarından biri de
mikro
alanlara yoğunlaştırılmak...
cambaza
bak dedirtmek…
bu oyuna gelmeyin...
dünyanın en iyi mikro cerrahı olmak
iyidir
ama bunu yaparken
basit bir ekimozu göremeyecek kadar körleşmek
ama bunu yaparken
basit bir ekimozu göremeyecek kadar körleşmek
felakettir...!!!
bu
dünyada artık bunu pazarlıyorlar...
duyguların
sahtesini pazarlıyorlar…
kavganın
sahtesini pazarlıyorlar…
nefretin
sahtesini pazarlıyorlar…
aşkın
sahtesini pazarlıyorlar…
kitapların
sahtesini pazarlıyorlar…
bu
oyuna gelmeyin....
bu
oyuna gelmeyin…
bu
oyuna gelmeyin…
şiir
olsun evinizde…
bet
sesinizle de olsa şarkılar söyleyin…
masanızda
bir dal karanfil bulunsun…
duvarlardaki
tablolarınıza gülümseyin geçip giderken…
parayı önemseyin
ama parayı sevmeyin…
insanın harcadığı paranın sahibi
olduğunu hiç unutmayın…
birbirinizi para üzerinden sınamayın…
birbirinizi sevgi üzerinden sınamayın…
birbirinizi geçmiş üzerinden sınamayın…
birbirinizi hayatın yarını üzerinden sınamayın…
birbirinizi
sınayacağınız tek şey olsun;
ruhen yan
yana durabilme yeteneğiniz…
yan
yana durun…
aynı
yere de baksanız
ayrı
yere de baksanız
ruhen yan
yana durun…
kavgaya
birlikte girin…
özrünüzü
birlikte dileyin…
yenilmenin
de tadını bilin
yenmenin
olduğu kadar…
herkes ve her şey bittiğinde
ikiniz kalacaksınız…
bunu ASLA unutmayın….
kalabalıklar
içinde
sevginizle
övünmeyin…
paranızla
övünmeyin…
mesleğinizle
övünmeyin…
sahip
olduklarınızla övünmeyin…
aslında
tüm bunlarla
diz
dizeyken bile övünmeyin...
ama
dayanışmanızla övünün…
ama
birbirini tutan ellerinizle övünün…
ama
kıymet bilen dudaklarınızla övünün…
birlikte
yürüdüğünüz yollarla övünün…
anılarınızla
övünün…
emeklerinizle
övünün…
bir
yağmurun altında birlikte ıslanmanızla övünün…
evde, sokakta, hayatın içinde
emek verdiğiniz insanlarla övünün...
ama onlara verdiğiniz emeklerinizle değil...!!!
bilin ki sizin de üzerinizde onlarca insanın izi var...!
bırakın hayat versin şu kainattaki yerinizin anlamını...
kendi kendinizin hakemi olmayın...
evde, sokakta, hayatın içinde
emek verdiğiniz insanlarla övünün...
ama onlara verdiğiniz emeklerinizle değil...!!!
bilin ki sizin de üzerinizde onlarca insanın izi var...!
bırakın hayat versin şu kainattaki yerinizin anlamını...
kendi kendinizin hakemi olmayın...
ilmek ilmek çözülmeye inat
bir yılı, on yıl yapmakla övünün…
bir yılı, on yıl yapmakla övünün…
bir
yılı, yirmi yıl yapmakla
övünün…
bir
yılı elli yıl yaptığınızda da
çoktan toprağa karışmış olsa da
çoktan toprağa karışmış olsa da
şu ak
saçlı hocanız için de kaldırın
elinizdeki kadehi…
elinizdeki kadehi…
yolunuz bahtınız açık olsun…
ölüm
bir gün kapınızı çaldığında
“yaşadım, erik ağaçları
şahidimdir”
diyecek
ömürleriniz olsun…
gönlünüz
bir gün isterse
kendinize benzetmek için
bencilce çaba
harcamayacağınız
meyveleriniz
de olsun
çekirdeklerini öpücüklerle tohumladığınız…
çekirdeklerini öpücüklerle tohumladığınız…
( murat örem / 17 mayıs 2016 /
ankara…)
- fotoğraf / miraç ve mehmet / istanbul-
Değerli hocam,
YanıtlaSilAhde vefayı, birlikte yürümeyi, asıl sevginin değiştirmeye calışmamak olduğunu, okumayı ve daha sayamadığım birçok şeyi sizden öğrendik. Mehmet ile yürüdüğümüz bu yolda kimilerinin aksine taş koymadan, öğüt vermeden ve hatta 'etliye sütlüye karışmamazlık' yapmadan yanımızda oldunuz. Bunun iki genç insan icin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım.
YanıtlaSilben artık ihtiyar bir adamım...
gözüme bazen hayat kaçıyor...
ovalıyorum ovalıyorum geçmiyor...
keyfiniz daim olsun...
murat...
Hocam,
YanıtlaSilİnsan olmak, insan kalmak ne zormuş, tek kişinin harcı değilmiş artık. Tam da insan olanların insanlıktan çıkma çağlarında sizi tanıdım/tanıdık ve hepsinde de sınırdan döndük.
Beni zenginleştirdiğiniz bilgiler, yaşanmışlık süzmeleri bir kenara dursun, insan olmak / kalmak mücadelesinde katkınız çok büyük.
Şu ana kadar yıkılmadan, eğilmeden geldik, umarım bundan sonra da yine sizin babalığınızı hissederek daha çok yılllar yaşarız insan olarak...
Ya yapayalnız kalarak insan kalacağız ya da sizin gibi hocamızın varlığıyla, eylemleriyle insan kalacağız.
İstanbul'a geldikten sonra, nice şanslı piçlerin olduğunu, çıktığım köyden geldiğim yeri öyle net görüyorum ki. Eksilerde başladığım yolu artılarda yürüyorum.
Attığım bu büyük adımların hazzını gerçek dünyaymış gibi görünen dünyalık işlerde öyle kolay kolay alamıyorum da...
Samimi olmayan, yoktur.
Düğündü, işti bir yıl geçmiş gitmiş.
Dediğiniz gibi zaman öyle akıyor ki, korkunç bir hale bile geliyor.
Emekleriniz, sözleriniz, yazılarınız, güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederiz.
Ne güzel ki siz de biz de daha genciz ve umarız daha çok yıllar, daha güzel günler görürüz.
Sağolun, varolun.
Ellerinizden öperim.
Mehmet