Latinler
, zamanın her şeyi eskiten, yaşlandıran ve sonunda yok eden gücünü anlatmak için
omnes vulnerant ultima necat demiş
; ‘hepsi
yaralar sonuncusu öldürür‘ anlamında.
Ünlü
düşünür Montaigne de, yaşayanları
doğdukları andan itibaren kendi ölüm ağını ören canlılara benzetir. Canlılar için her ömür doğum anından itibaren geriye
doğru işleyen bir saat gibidir ve zamanı
geldiğinde zemberek duracaktır.
Zaman
öyle bir büyük değirmendir ki yalnızca
insanlar girmez iki değirmen taşının arasına un ufak olmak için. Medeniyetler,
kültürler, toplumlar ve milletler de zamana yenik düşer er ya da geç. Hititler
gibi, Sümerler, Akalar, Mayalar , İnkalar
gibi....
Akıp
giden zamanla birlikte herkesin anılarına emanet ettiği gençliği, çocukluğu da
vardır. Kim inkâr edebilir ki zihinlerin kuytularında saklanan anıların durup dururken akla düştüğünde mutlu gülümsemelere veya hüzünlere
yol açtığını.
Marketlerde
satılan bin bir çeşit dondurmaların olmadığı eski ve sıcak bir yaz öğle
sonrasında , zorla yatırıldığı öğle uykusundan yeni kalkmış bir çocuk için
uzaklardan gelen ‘dondurmacıııı’
sesinin yarattığı heyecanı en yeni bilgisayar oyunları yaratabilir mi ?
O
günlerin Türkiyesinde bir çocuk yine bir başka çocuğun elinden satın alırdı o
dondurmayı genellikle çünkü satan da alan da çocuk olurdu. Para kazanmak için yaz
tatillerinde çalışmak, dondurma satmak zorunda olan kavruk çocuk öğle
uykularına yatan çocuğun yerinde olmak isterken, öbürünün hayalinde de kendi sattığı
bütün dondurmaları yemek olurdu...
Öyle
değil miydi ?
Kimi
yavaş yavaş, kimi hızlı hızlı unutulan
başka şeyler mi dersiniz ? Mesela kapıdan içeri girildiğini
haber veren ve şangır şungur sesler çıkaran boncuklu tüller, sineklikler. Çıkardığı
seslerden gelenin kadın mı erkek mi olduğunu
haber veren kapı tokmakları. Annelerin, bir
zamanlar çok pahalı olduğu için atmaya kıyamadığı kaçmış çoraplardan birleştirerek ördüğü kapı önü paspasları....Sokaklarda
gezerken elindeki pilli radyosunu
kulağına dayayarak dolaşan ağabeylere imrenilerek
bir an evvel büyümeyi hayal edilen günler, geceler...
Durduk yerde
düşmez mi sanki insanın aklına tüm bunlar...
Anneler
ve kızlarının bin bir emekle örerek salonların penceresine , duvarlarına ya da tavanlarına asıp saksılarını koyduğu balık ağlı makrameler,
el işleri. Evdeki büyüklerin başının şişirildiği, işportacılardan alınan mızıkalar, balonlar, en
kötü plastikten üretilmiş zıplamayan toplar. Tenekeden yapılmış arabalar... Ayşegül
kitapları... Tombiksi, Zagoru, Teksası , Kızıl Maskeyi okuyan erkek
çocukları... Oynattıkça üzerindeki resmin değiştiği zamanın avrupasından gelmiş
pahalı kartpostallar...
Bunların
çoğu hayatımızdan sessiz sedasız çıkalı yıllar
oldu, yerlerini ebooklara, laptoplara , psplere, ipodlara şunlara bunlara bırakarak...
İstediklerinin
ancak sırayla ve imkanlar nispetinde olacağını çoktan kabullenerek büyüyen 1970’ler
ve daha öncesinin çocukları iyi hatırlar bu
saydıklarımızı...O çocukların
çoğu büyüdü orta yaşlı anne babalar oldu
şimdi...İçlerinde torun sahibi olanlar bile var...
Çok
ama çok para kazanan babaların bir kısmı her akşam evine pahalı oyuncaklarla gitse
de, çok iyi biliyor aslında, bugün çocuğuna aldığı uzaktan kumandalı yüzlerce
dolarlık uçağın bile zamanında babasının bin güçlükle aldığı sıradan
oyuncakların yaratacağı sevinç ve
mutluluğun yanına bile yaklaşamayacağını...
Bugünün
babaları çocuklarına aldıkları pahalı
oyuncaklar üzerinden kendi öksüz çocukluklarının
gölgesini atmak istiyorlar sanki üzerlerinden...Anneler, eşler daha sağduyulu.
Geçmişin yaralarını, kabuklarını, imkansızlıklar içinde yeşeren çocukluklarını gerekli
gereksiz kaşımayacak kadar olgun
oldukları için kadınlar , kızıyorlar bu
savurganlığa...
Oysa
o anneler de ne olursa olsun her babanın
içinde kanadı kırık bir çocuk yaşadığını bilse
belki bu kadar katı olmazlar, olamazlar...
Annelerin
kaç çocuğu varsa evlerde, an gelir, babalarla birlikte artı bir
olur çocuk sayısı...
Bu
gerçek, kainatın temel kanunları kadar değişmezdir çünkü...
(
murat örem / 2011-2013 / ankara...)
-müzik / arda erhan örem / çok yorgunum / cover -
İçimizdeki çocuğun hiç ölmemesi dileğiyle. Hem kadınlarda hem de erkeklerdeki.
YanıtlaSilEllerine sağlık dostum. Yine iş dönmüş dolaşmış çocukluğumuzdan orta yaşımıza gelmiş dayanmış.