*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

24 Kasım 2014 Pazartesi

kalemler değişti kitaplar değişti yazarlar değişti okurlar değişti ....okumayanlar çok şükür (!) hiççç değişmedi... öyle diyorlar…

çağ değişti…
zaman değişti…
mekan değişti…
öyle diyorlar…

kitaplar değişti
evler değişti
sokaklar değişti
şehirler değişti
siyaset değişti
hayat değişti…
öyle diyorlar…

sen değiştin
o değişti
şu değişti
bu değişti 
“ama ben değişmedim”
cahiller  öyle diyorlar…

kalemler değişti
kitaplar değişti
yazarlar değişti
okurlar değişti
okumayanlar
çok şükür (!)  
hiççç  değişmedi

öyle diyorlar…

çağ değişti…
talebeler değişti…
öğrenciler değişti…
muallimler değişti
öğretmenler değişti…

öyle diyorlar…

kötülüğün karşısına iyiliği , 
dört ayaklılığın karşısına  insanlığı ,
pespayeliğin karşısında dimdik durmayı
paranın karşısında ahde vefayı
bütün bir ömür koymaya çabalayan
iki dosdoğru muallimin evladı olarak büyürken
önce çocuk ve genç oldum
sonra erişkin oldum
şimdi orta yaşlılığın eşiğinde miyim içinde miyim…

hayatımdaki en güzel muallime
annem müjgan hocanımın
kulağıma her vesileyle üflediği
“ Allah kötüye fırsat vermesin…”
 cümlesi misali  köpkötü olmayı hiç bilmediğim için
kötülere çok da yenildim…

ama
hayatın öğrencisi olmayı
hak eden talebelerin  de öğretmeni olmayı
hep sevdim
pek sevdim
çok sevdim…

düşünmenin
üretmenin
okumanın
yazmanın
kim olursa olsun
hangi makamda olursa olsun
hak edenin  ve karşıdakine ahde vefanın
boza markası kadar kıymet bulmadığı  coğrafyada
yazandüşünenüreteninsan olmanın karşılığı
bir yazarın ifade ettiği gibi
“kutuplarda bikini satmaya benzese de”
başka şey bilmediğim için
elimden bu geldi…

elinden geleni ardına koymayan güzel insanlar
yolunuz açık olsun
elinden geleni ardına koymayan cahilverezil insanlar
şeytanınız bol olsun…

ha bir de bu arada
yalnızca ama yalnızca
hak eden öğretmenler ;
gününüz kutlu olsun…

-öğretmenliğin hayat biçimi olarak yaşandığı
taşkın hocalı müjgan hocanımlı
atila pekyalçınlı fikret ünallı….günlerimin
ve bu cümleleri hak eden 
öğretmenlerimin emeklerinin anısına-

( murat örem / 24 kasım 2014 / ankara..)
 



15 Kasım 2014 Cumartesi

"bütün çiçekleri koparsalar da baharın gelmesini engelleyemezler..." pablo neruda....






kasım en çok  sonbahardır....
sonbahar mevsimlerin güzelidir...
en güzelidir...

benim işgüzar bir arkadaşım vardı ,
daha üniversite yıllarında  kendini ellili yaşlarda hisseden...  

"sonbaharda aşık olmak da zor, 
insan daha çok üşüyor sonbaharda"
dedikçe bana

" o zaman sen hep annenin evinde otur, 
lake dolaplarını, kırmızı halılarını  sev annenin, 
ne aşık ol ne de üşü..."  
derdim hınzırca ben de ona...

küt diye gittiğinde
bir arabanın direksiyonunda ölüme
otuzuna bile gelmemişti daha...

ve sonbahardı o zaman da....

o istanbul'da
ben ankara'daydım...

günler sonra duymuştum öldüğünü...

ve duyduğum gün,
şairin dediği gibi
zarfsız kuşlar 
veladdalin aminli 
dualar uçurmuştum 
hemen arkasından....

hınzır ve acılı
özlemli ve sevdalı
keşkeli ve iyi ki'li 
gözyaşları dökmüştüm....

kimseler bilmez....


yukarıdaki fotoğrafa bir kez daha
ve  iyice bakın...
bugün çekildi o fotoğraf...
arda , kahve fincanı ve anahtarlıkla  bir mizansen yaparak
elindeki telefonla  çekti o fotoğrafı...

fotoğrafa iyi baktığınızda
bu yazının da başlığı olan cümlelerin sahibi
neruda daha bir takılacak gözünüze....

neruda da sonbaharda ölenlerdendi...

büyük şairdi pablo neruda...

"aşk ne kadar kısa, unutmak ne kadar uzun.."   demişti...
"şairler nefret etmekten ve savaştan nefret eder"  demişti...

ömrü boyunca
güçlünün değil de haklı olanın yanında durmuştu
bedel öderim falan demeden...


insan adamdı neruda...
merak edenler il postino filmini bulup izleyebilir ,
neruda'nın da bir döneminin pek güzel anlatıldığı...

yukarıdaki fotoğraftaki neruda'ya iyi bakın...
bu fotoğraftaki neruda'nın taaa şililerden geldiğini söylemek isterim size...

eksik olmasın , sevgili mehmet öztürk vermişti bana bu anahtarlığı ;
"hocam , siz kıymetini iyi bilirsiniz" diyerek....

ben, bir çok şeyin kıymetini iyi bildim sevgili dostlar...
fakat, kıymet verdiklerimin önemli bir kısmı çoğunluğun kıymet verdikleriyle örtüşmedi...

nazım'ın otobiyografi şiirinde anlattığı gibi
çoğunluğun hissetikleriyle
hiç de ve iyi ki de yanyana gelmedi hissettiklerim...

sevmedim kalabalıkları
isterik kahkahalar atarken de
mekanik sloganlar bağırırken de
toplu ve sahte ibadet hezeyanlarına garkolurken de...

eli yüreğinde gezen bir abdal hep daha yakın oldu bana...

hakiki bir dizenin şairinin hakiki bir inananın
her daim  elini öpesim geldi de
çırağına, pirincin taşını, sütün suyunu kattıysan şimdi namaza gidebiliriz diyen
yoldaşına emek nutukları atarken borsadan okkalı hisseler kaldıran
şerefsizkereşerefsizzibidilere  kelimelerimle tükürdüm şu yaşıma dek...

hiç de pişman değilim...
ne mutlu ki
ne onur ki
hiç de pişman değilim...

son sözüm de dün akşam beni arayan kemal yemişen dostuma olsun;
"insan yalnızca mutsuzken yazmaz dostum...
insan kendikendine mutluyken de yazabilir..."

ne diyordu neruda şu aşağıdaki muhteşem şiirinde....
okuyun , bir daha okuyun, bir daha okuyun...

( murat örem / 15 kasım 2014 / ankara...)

                                                                       *****


 




6 Kasım 2014 Perşembe

güneşin sofrasında dostları, dostların sofrasında güneşi düşündüm...



akdenizin kıyısında
karadenizi düşündüm…

güneşin sofrasında  dostları ,
dostların sofrasında  güneşi düşündüm…


gittim , geldim…


gemiler geçti önümden…
otobüsler  geçti…


günler geçti
saatler geçti…


ve insanlar  geçti  önümden
siyah takım elbiseleri , pırıltılı abiyeleriyle…


ben hep
akdenizin kıyısında
karadenizi düşündüm…

güneşin sofrasında  dostları ,
dostların sofrasında  güneşi düşündüm…


gittim , geldim…


şimdi yorgunum biraz…



ne diyordu şair ;

“ Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...”


artık ben de ihtiyarlıyorum biraz…

( murat örem / 06 kasım 2014 / ankara…)

          -şiir / şükrü erbaş-