*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

29 Eylül 2016 Perşembe

o güzelim şecaattin tanyerlilere zeki mürenlere ilhan iremlere kıyıp atacaksanız her 10 kasetinize bir tuzluk benden...20 kasete de fosforlu !! mandal takımı...






birkaç gün önce okudum o röportajı…hangi sitedeydi hatırlayamıyorum…günde onlarca makale geçince ekrandan…yaş da gittikçe ilerleyince…zihin de mütemadiyen yorulunca…böyle oluyor…okuduğunu olmasa bile nerede ne zaman okuduğunu   unutuyor insan….


eh, bunun bir adım sonrası okuduğunu da unutmaktır da...
evlerden ırak olsun....


ıstanbul kurtuluşta bir esnaf…
ne iyi bilirim kurtuluşu, feriköyü, 
dolapdereyi şişliyi taksimi harbiyeyi...


öğrencilik yıllarımda 
kaldığım yurtlardan biri de  feriköydeydi…

yüzlerce kere yürüdüm her bir yere…

çoğu zaman öğrenci hallerimden değil...
müthiş bir huzur duyduğum için yürüdüm...

feriköyden bayazıta da
mertere de...
etilere de...
sarayburnuna
sarıyere de...


bilenler bilir bu mesafeleri yürümek
öyle çok da akıllı adam işi değildir…


yıllar sonra;  bin yıllık HAKİKİ dostum gürcana bıraktım bu meczup gibi yürüme işlerini…gürcan dostum her zamanki gözü karalığıyla eminim benim rekorlarımı çoktan kırıp battala çıkarmıştır…

en son birkaç yıl önce yanımızda umur da varken böyle bir azap!!! yaşatmıştı zaten gürcan!!! ayaklarıma kara sular inmişken üsküdardan şileye yürüyelim demesinden korkmuştum…can havliyle atmıştım kendimi tarihi kanaat lokantasına ve asla kalkmam artık buradan !!!  diye sesimi yükseltmiştim...


yemekten sonra da vapur ve otobüsle gürcanın evine gitmiştik...biz umurla çökkün yüzlerle birbirimize bakarken baba oğul,  dünyanın en büyük günahını işlemişiz gibi nazar etmişti !!!  gürcan,  ikimize de...


şöyle on dakikada boğazı da yüzerek geçmek varken ne kadar ayıptı şehir hatları vapuruna binmek !!!!...kesin böyle düşünmüştür gürcan...çünkü anlamıştım yüzünden...anlarım tabi....huysuz adamlar birbirinin yüzüne bile bakmaya ihtiyaç duymadan ne dediklerini bilirler....garip bir dil vardır aralarında...telekineziden de öte bir iletişim vardır...



gürcanla yaşadığım yürüme azabından sonra, 2015 mayısında gecenin artık sabaha dönmeye hazırlandığı kör bir vakitte masadan kalkmış, kelimelerin ve dostluğun hakkını veren upuzun  sohbetin ardından birlikte adımlamıştık feriköy sokaklarını bu kez yanımdaki  o kibar isimle...kaldığım öğrenci yurdunu onlarca yıl sonra sabaha karşı görünce duygulanıp muhtemelen gevezelik de etmişimdir anılarımdan falan da bahsederek...ve muhtemelen her zamanki nezaketiyle dinlemiştir yanımdaki isim...sonra salaş bir sabahçı lokantasında çorba içmiştik...ama kendinden çok etrafına ayarlanmış saatler taşıyan gözlerin ve yüzlerin üzerine sıvanmış cılklıklardan da ne kadar korunabilirse o kadar korunabilmiştik...


ben size okuduğum röpartajdan bahsedecektim değil mi...!!!


kurtuluştaki esnaf 30 yıldan fazladır mesleğin içindeymiş…
gazeteci sorular soruyor…
esnafın bir soruya  verdiği yanıt çok hüzünlü;  
geçen yıl  yalnızca 200’e yakın kaset sattık…
diyor esnaf gazetecinin sorusu üzerine…



200'e yakın kaset...nedir ki...
şöyle bir silkelensem evimizde ve arabamın bagajındaki kutuların içinde bile 500'e yakın kaset vardır hala...


evet ben arabasında hala kaset dinleyenlerdenim...
çağdışılardanım yani...
dinozorlardanım...
dinAzor değil ama...
dinozor...


hadi ben geldim 50'sine de, dinozorluk üzerimde sakil durmaz da, habire benimle yollarda olan ardanın günahı ne...o da 20'sine bile gelmeden dinozor oldu çoktan...!!!


işin garip tarafı benden daha fanatik arda...
oğlum alalım şu italyan aygırının içine dijital bir zımbırtı üç kuruşa, sonra cıstak cıstak .... dedikçe ardanın gözleri tersten biçimde karasinek yutmuş kurbağa gözüne dönüyor...tiksinerek bakıyor bana ve teklifime...


bu türün bir de neredeyse on yıldır  plaklara / pikaplara meftun olanı  var...amerikalardan falan plak getirip murat öremin iki yakasını biraraya getirmeyen!!!  cinsten olanı...süleyman abisine yeni bir dükkan daha açtıracak parayı kazandıranı...

ben ona büyük oğul diyeyim de siz onu umur diye tamamlayın artık...tam da aramız pek düzelmişken umur cık cık cık yapar mı yapar yazının bu kısmını okurken...ne yapalım, başa gelen çekilir artık !!!



mevzua dönelim;
arda kasetçaları çıkarıp atma teklifime peşin peşin itiraz ettikçe 
benim de canıma minnet oluyor laf aramızda...


çünkü o kasetlerin içinde neler neler var...
benim gençliğim var...
anılarım var...
çocuklarımın bebeklikleri var...
ankara balıkesir arasında gittiğim 100'e  yakın  sefer var...
ankara trabzon sümela ayder hıdırnebi yolları var....
ankara antalya alanya kaş kemer bodrum marmaris denizli var...
var da var..


janet jak esim var...
esin afşar var...
şecaattin tanyerli var...
pink floyd var...
beatles var...
edip akbayram var..
barış manço var...
füsun önal var...
ilhan irem var...
gibsy kings var...


taaa 1980'lerden
çekirdek sanatevi kayıtları var...
hüsnü arkan var...
onur akın var...
gülhan var...
zeki müren var...


ahmet çağıran abimin doldurduğu 90'lıklar var...

o kadaaarr  çok isim var ki...
kendine yer bulabilen,  fatih kısaparmak bile var...


ezginin günlüğünü yeni türküleri saymıyorum bile...
onlar zaten hep var...


bazen hiç umulmadık anlarda 
öyle kasetlerin içinden öyle sesler çıkıyor ki...
şaşırıp kalıyoruz ardayla...


mesela şu yazının sonundaki  sesi bir dinleyin...
çünkü o da bu kasetlerin içinden çıktı...
ipek bir perdeyi güneşli bir sabahta usul usul açarken 
pencerenin dışındaki hayatın içine karışır gibi  oluyorsunuz...



arabasında  hala kasetçalar olan  dinozor  insanlar...
karıştırın arada o elinizdeki kasetleri...
herşeyin gözönünde olmaya pazarlandığı şu çağda
kimbilir hangi isimler hangi anılarla karşılaşacaksınız...

siz bile şaşacaksınız buna..


yok,  

ille de  atacağım bu kasetleri diyorsanız...
yapmayın...
yapmayın...
yapmayın...
her 10 kasetinize bir tuzluk  benden...
20 kasete de  fosforlu mandal takımı...
sözüm söz...
daha ne yapayım....


( murat örem / 29 eylül 2016 / ankara...) 













26 Eylül 2016 Pazartesi

"hayatım boyunca yıldızlara yürüdüm, hepsi bu..." martin heidegger/mezartaşındaki cümlesi


“ yakınlık, uzaklığın bir halidir yalnızca…”

                            ****

“ felsefe,  yolda olmaktır…”

                           ****
“dil, var olmanın evidir…”
“dil,  varlık/ın  evidir…”
“dil, düşüncenin evidir…”
“dil, insanın evidir….”    

                          *****

“şu düşündürücü çağımızda
daha da düşündürücü olan
hala  DÜŞÜNMÜYOR   oluşumuzdur…” 


       ‘martin heidegger…’

127 yıl önce yine bir 26 eylülde doğdu…
1976 yılında öldüğünde 87 yaşındaydı…


kendinden sonraki çok ismi etkiledi…
kendinden önceki bir çok isimden de öğrendi…


yahudi yazar ve düşünür hannah arendtle büyük aşk yaşadı…

nazilerle yakın görülmesi hep gündeme getirildi…
bu  gölgeli gerçek  peşini hiç bırakmadı…


felsefi metinleri türkçeye de  defalarca çevirildi…
okurları   kaan ökten çevirilerine yakın durdu…


“varlık ve zaman” eserini 1927’de yayınladı…
 almanca eser “sein und zeit” adını taşıyordu…
“sein und zeit” en çok okunan felsefi kitaplardan oldu..


eserleriyle sartre, derrida, foucolt’u etkiledi…


hayatta çok şeye vekalet verebilen insanın
yalnızca kendi  ölümü için vekalet veremeyeceğini söyledi…


bir cümlesinde  şöyle diyordu martin heidegger ;
“herkes başkasıdır ve aslında kimse kendi değil….”


( murat örem / 26 eylül 2016 / ankara …)