*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

19 Ocak 2019 Cumartesi

ATAKULE...kapıdan girerken bordo kırmızı pelerinli adamlar karşılıyor sizi...30 yıl önce yoktu böyle antinkuntin işler...89'dan bu yana neler gördük...bakalım neler var sırada....








binaya  sinema perdeli (!) kapıdan giriyorsunuz....

koskocaman adamlar bordo kırmızı pelerinleriyle karşılıyor...
öyle bir kapı var ki; ortaçağ şövalyeleri gibi kas gerektiriyor açmaya...

sizin yerinize açıyor pelerinli adamlar kapıları serf halleriyle...
size de içeri girerken kont olmak , dük olmak kalıyor :))


21. yy metaforlar çağı, biliyoruz da, suyu çıktı bu işin de...

ne diyeceğiz yani;  
atakuleye girerken 
hayatım bir film şeridi gibi 
gözümün önünden geçti gitti mi 
diyeceğiz....


bu dünya bir pencere;  
her gelen baktı geçti  
mi diyeceğiz....


ıngmar bergman'ın  
"bir evlilikten manzaralar" 
"yaban çilekleri"
filmlerini mi hatırlayacağız....


yoksa bütün bu metaforlardan azade biçimde pelerinli adamlara selam mı vereceğiz...


bana sorarsanız, 
siz yine de bana sormayın ama
bembeyaz bir hastane gibi atakule'nin içi...
temiz, aydınlık, steril ve ezen  bir beyazlık hakim her yerde...

30 yıl öncesine gidiyor aklım her seferinde....

yıllar öncesindeki Atakulenin o insan kalabalığının telaşı....
alışveriş zehrini daha yeni yeni yutan 1980'lerin insanları....
soluk sarı ışıklar altında sıralanan dükkanlar...dükkanlar....
en aşağıya konuşlanan dream land'in büyüsü....

pamuk şekerler...jetonlu örümcekler...
kumpirle tanışan (!)  başkent insanı...
en tepeye gar gar gar çıkan asansör...


döndüğü rivayet edilen en üst kulede yediğimiz yemekler...
erhan dilligilli, turgut özallı anılarım...
büyüyen evlatlarımı/zı  atakuleye götürmelerim/iz defalarca...


hepsi ama hepsi sisli bir dağın ardında sanki...
her şey ama her şey ziya osman saba şiirleri gibi sanki...

           ( murat örem / 19 ocak 2019 / ankara ) 
                                











2 Ocak 2019 Çarşamba

ne diyordu pis bir trafik bir kazasında ölen aşık özlemi; "bugün benim efkarım var zarım var / baykuşlar tünedi dalıma benim /değme felek değme telime benim..."



içerisi de dışarısı da  arı kovanı gibi...
genç kızlar gepgenç oğlanlar koşturuyor...


onlar koştururken bekliyor birileri de sırasını, sakince...
babalar göbeklerinin üzerinde taşıyor şehirli çocuklarını...
camekandan seçiyor çocuklar,  antin kuntinli turtalarını....


burada  sıra beklemenin de bir ilmi var...
statüsü bile var beklemenin, hatırlıca...


ellerinde ispirtolu kalemler

latte tall  &  latte grande plastik bardaklara 
kavisli çizgilerle ahmet , suna , kemal... yazıyor genç kızlar...
çıt çıt giriyor şifreleri müşteriler,  latte  parası diye...


habire yeni isimler düşüyor kumbaralara
sedat oylum alkan beril diye....
tın tın ediyor isimler, çarptıkça kasalara...

isimlerin bile rengi değişik ...
isimlerin bile ismi değişik...

birden gururlu bir gülümseme oturuyor... 
ismi,  bardağa yazılan müşterinin yüzüne 


daha bir tepeden bakıyor dünyaya 
ismi çiziktirilirken naylon bardaklara...

sanki, insanlık için büyük  emek harcamış da
ismi sonsuzluk duvarına yazılmış bir hal var çoğunun yüzünde...

hızla bitiyor grande bardaklar...
yerine yenileri konuyor yeni isimlerle 
betül ırmak deniz diye diye...

çok ihtiyar kalıyorum ben 50 lik halimle
bu 30 yaş altı populasyon ummanında...


bakıyorum da hiçbir gemide neredeyse pusula yok...
neredeyse hepsi palamarı kopmuş bir gemi bu gençlerin


yağlı göbeklerini büyük bir özgüvenle açan genç kızlar
sakallarına perma yaptıran genç erkekler
büyük hikayeler anlatıyorlar  birbirlerine...
grande latte & espressolar içilirken....


hepsinin sözü başından aşkın...
hepsinin lafı tomar tomar....


derin bir uğultu var her yerde
sigara içilen mekanlarda da 
bebekleriyle gelen şehirli annelerin oturduğu bölümde de...


şairleri düşünüyorum 
çorba kasesi kılıklı  kupada
yutkunarak içmek zorunda kaldığım 
kahvemi yudumlarken....

 
gezerken akıllı telefonun içinde
yoklarken midemi bulantılar 
mehmet müfit geliyor aklıma
                                     
                                  "...annem annem 
                                        tüm kapıları 
                              çivilemek geliyor içimden."

diyen mehmet müfit geliyor aklıma...

artık bir ölü şair olan mehmet müfit...


                                ne diyordu 
pis bir trafik bir kazasında ölen  aşık özlemi; 

                "bugün benim efkarım var zarım var
                  değme felek değme telime benim (...)
                   baykuşlar tünedi dalıma benim
                 değme felek değme telime benim..."


         ( murat örem / 02 ocak 2019 / ankara )