Kapıdan
baktırıp kazma kürek yaktıran Mart ayının "nemrut" şöhretini hepimiz iyi biliriz bunca yıl yaşamışlığımızla.
Ancak
yine de Mart başkadır çoğumuz için. Takvimde ilkbaharın ilk ayıdır.
Mahşerin
dört atlısı misali, kış mevsiminin üç ayı olan , Aralık, Ocak ve Şubat’ın adını
söylerkenki ürpermemizden eser olmaz
‘Mart’ derken. Mart, zor ya da kolay geçen bir kışın ardından hepimize baharı ve güneşi çağrıştırır.
Elbette soğuklar hatta çok soğuklar olacaktır daha , kar, yağmur yağacaktır ama yine de gelen
her gün Nisan’a , baharın iyice hissedileceği günlere yaklaştıracaktır hepimizi.
Belki
birinciliği alamaz ama yine de en sevilen ayların içindedir
Mart...
Çünkü
Haziran varken , en sevilen ay sıralamasında birincilik kimselere gitmez.. :)))
Türkçenin
deyimleri arasında ‘mart ayı dert ayı’ tanımlaması da vardır . Vergi
mükellefleri için zor bir aydır Mart, ödemeler listesinin kabarık olduğu bir
aydır.
Türkçenin
bir başka deyiminde de yaşar Mart. Tabiatla birlikte canlılarda da artan üreme
coşkusu biraz ironik bir dille ‘Mart
kedisi’ deyimini kazandırmıştır dilimize.
Mart
yaygın görüşe göre Romalıların savaş tanrısından ismini almıştır. Mars, Ares'in
Roma mitolojisindeki karşılığıyken Martius, marsla ilgili olan demektir. Mars
bir yanıyla savaşı simgelerken diğer yanıyla da baharı simgeler birçok çizimde bu yüzden. Mars'ın bir elinde savaş
aletleri görünürken diğer elinde tabiatı simgeleyen şeyler de vardır.
Yılın
on iki ayı içinde, ironi yaparak tersten
söylersek, ‘tutarsızlığı’ konusunda en
tutarlı olan aydır Mart. Dünyanın
kuzey yarımküresinde yaşayan ve şu
dünyadaki konukluğu en azından ergenlik yıllarına kadar ulaşan herkes bilir
ki, Mart ayında havanın sağı solu hiç belli olmaz.
Yaz
günü gibi ısıtan hatta yakan güneşin bir anda bulutların arkasına saklanması an
meselesidir . Mart ayında kardan yollar kapanır, çiçeğe duran meyve ağaçları
donarsa buna yetişkinler içinde şaşıran birini bulmanız zordur. Herkes, Mart ayının bu delidoluluğuna, tutarsızlığına,
karla, boranla, fırtınayla, güneşle, yağmurla kurduğu anlık dostluklara
alışıktır .
Mart
bu yanıyla biraz tutarsız bir dost, arkadaş , sevgili gibidir de.
Bu
yüzden güneşine aldanılmaz Mart’ın.
Soğuğundan
da çok korkulmaz...
Çünkü
arkası bahardır...
Belki
o yalancı güneşiyle önce çocukları ve
sonrasında gözü hiçbir şey görmek
istemeyen sevdalıları kandırabilir Mart amma bunu da her insanın ömründe yalnızca birkaç kere başarabilir.
Şair
Cahit Külebi muhtemeldir bir Mart ayında yazmıştır Zerdali Ağacı şiirini
ve sonunda şunları demiştir:
Şimdi okşar da hafif hafif
Bir gün yerden yere çalar rüzgâr
Küçük zerdali ağacım,
Bakma güzel gitsin havalar.
Sallansın dalların çocuklar gibi
Bakma güneş ısıtsın varsın
Küçük zerdali ağacım,
Sonra donarsın.
Zemheride bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım.
Mart
ayına dair söylenecek şeylerin içinde, elbette
gündüzlerin hızla uzuyor olması, geceyle
gündüzün eşit olduğu günü, Nevruz’u yani yeni günü, yeni bir yıldönümünü barındırması
da gelir.
Mart
ayı, içlerinde Türkiye’nin de olduğu ülkelerin insanlarından her sene birer
koca saati de hiç kullanılmadan heybesine alıp gider. Her yıl Mart ayının son
pazarına ulaşan gece bir saat az uyuruz hepimiz
çünkü saatler ileri alınmıştır ama yine de bundan şikayetçi olana pek rastlanmaz.
Genellikle
kimseler, kullanılmadan Mart ayının heybesine giriveren bir saatinin peşine
düşmez.
Eh
bahar geliyordur evlere, yüreklere kocaman ve uzun bir kışın ardından.
Bu
yüzden kayıp giden bir saatin lafını etmek kimselerin aklına gelmez...
(
murat örem / 2011 / ankara...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder