“anne ben geldim;
üstüm başım
uzak yolların tozlarıyla
perişan…
çoktan
paralandı
ördüğün
kazak
üzerinde
yeşil
nakışları olan…”
ahmet erhan / oğul
az önce annem aradı…
“
evladım bursa’dan çıkıyoruz
yollar
da şoförümüz de çok iyi
gece
11 gibi evdeyiz inşallah…”
dedi …
her zamanki
dingin ve güvenilir üslubuyla…
ve artık alameti farikası olan
biraz da tatlı buyurgan, tane tane öğretmen sesiyle….
“hadi
bakalım
bir
şey kalmamış
yolunuz
açık olsun…
taşkın
hocama selam”
dedim ben de…
geride kalan
neredeyse yarım asırda
ana
evlat,
oğul ana olarak
çok didiştik biz annemle…
kah memleket derdine
kah araya girenlerin derdine
kah da aynı keskin dili konuşmanın lezzetiyle
çok ama çok didiştik biz annemle…
hayatımın hiçbir döneminde
“peki
anneciğim siz bilirsiniz” diyen
kokmuş
sütlaç kılıklı evlatlardan çok şükür !!! olmadığım için,
ve hayatının hiçbir döneminde
“benim oğlum bir tanedir” misali
tatminsiz
anne cıvıklamasına meyletmediği için de
çok ama çok didiştik biz annemle….
birileri densizlik yaptı,
birileri bencillik yaptı,
birileri habire bir şeyler yaparken
bize didişmek düştü...!!!
her zaman
kara kaşlarımı çok benzettiler anneme
kara gözlerimi ve kararan gözaltlarımı da…
bir zamanlar
onun da benim de simsiyah saçlarımız varken
saçlarımızı da benzetirlerdi…
şimdi ikimizin de saçlarında …
grinin
her tonu geziyor…
muhtemelen artık
saçlarımızdaki grinin tonlarını benzetiyorlardır…
bir de ikimizin de yıllardır hiç azalmayan
kararan gözaltlarımızı...
bir de ikimizin de yıllardır hiç azalmayan
kararan gözaltlarımızı...
annem 70 yaşında…
ben 50’nin tam kapı ağzındayım artık…
belki 30 yıldır tek bir boya sürmedi saçına
annem…
bu cümlelerin de yazarı olan tek oğlu,
taa üniversite yıllarındayken
“anne senin saçlarının grisi başka güzel
sakın etrafındakilere benzeyip boyatma”
dediği için…
bir koca ayın sonunda,
ne kadar ağırlayabildiysek,
gönülden ağırlamamızın ardından
bugün yeniden evine döndü annem
yarım
asırlık kocası
babam
taşkın hocayla birlikte…
hayatın allahsız tokadının
ve ölümün nereden geleceğinin
hiç belli olmadığı rezil bir çağda,
50 yaşın eşiğindeyken
ve sakallarım
bembeyaza kesmiş
iki kocaman oğul sahibi de olsam
yine de bir evlatken ,
yine de bir evlatken ,
hala
anne babalı olmanın
nasıl
bir nimet olduğunu
ne
büyük bahtiyarlık olduğunu
bilecek
kadar yaşadım ben de
bugün bile her fırsatta
ikisiyle tatlı tatlı didişsem de…
yarın/bugün anneler günü…
bilenler bilir,
nefret ederim
böyle günlerden…
her özel günün,
sayısı
hiç de az olmayan
milyonlarca
insan için,
kanırtan
acıların kapısı olduğunu da bilirim…
gidin de
gepgenç evladını kaybeden bir anneye
sorun
anlatsın size ne demek istediğimi…
gidin de
yıllardır bebek sahibi olamamış bir
kadına sorun
anlatsın size ne demek istediğimi…
gidin de
annesini kaybetmiş bir evlada sorun
anlatsın size ne demek istediğimi…
ben annemi severim…
öyle dudağımı büze büze
her fırsatta söylemem
ama ben annemi severim…
şu yaşıma geldim
yapılmaz denilen çok şeyi yaptım
açılmaz denilen çok kapıyı
eğilmeden bükülmeden
gerekirse tekmeleyerek açtım ama
sırtımı sıvazlamalarının sayısı
bir elin parmaklarını geçmese de
annemin de sevdiğini iyi bilirim…
çünkü bir başka kuşağın anneleridir onlar…
severler ama
sevgiyi göstermenin bile
fazlasını sevmezler !!!!…
fakat en zor zamanda görürsünüz varlıklarını kocaman kocaman…
şu yaşıma gelsem de
eşşek kadar iki evladım olsa da
bir şey aklına yatmadıysa
hala bıçak gibi söyler annem cümlelerini…
bu yüzden alışıktır benim de testereli kelimelerime
çok zıvanadan çıktıysam deli deli bakan gözlerime…
annem
;
sevmez
cahil kadınları
yaşları
kaç olsa da…
cahil
ve haddini bilmez kadınları hele,
hiç
sevmez annem…
pat diye söyler de…
kırk yılda bir sustuysa
hatırımın büyüklüğündendir…
ve sustuysam çoğu zaman ben de
annemin hatırının çok büyüklüğündendir…
en keskin didişmelerin ardından
yine de karşılıklı içerken kahvelerimizi
ben bir cigara yakarım
dalgalandım
da duruldum diyen murat örem halimle
ve annem “ah
muradım ah muradım” derken
bir de sigaramın dumanını tüttürür
annem
müjgan hocanımın evladı olmanın
onunla zihin çarpıştırmanın
onunla zihin çarpıştırmanın
tarifsiz
hazzını yaşarım…
insan annesini seçemez…
insan milliyetini seçemez…
insan ailesini seçemez…
çoğu insan sorgulamaz da bunları…
çünkü küçük sürüler halinde yaşar insanların çoğu…
bu yüzden masallarla kandırmak kolaydır
neredeyse
hepsini insanların…
ama müjgan hocanımı
masallarla kandıramazsınız…
o, iyiden iyiye güzel zamanların
" cumhuriyet kadını " öğretmenlerindendir…
dilerim
daha çok günlerimiz vardır
annem
müjgan hocanımla…
babam
taşkın hocayla…
dilerim artık
hepimizle birlikte
annelerin de hiç ağlamayacağı
günler vardır ufukta….
(
murat örem / 07 -08 mayıs 2016 / ankara…)
-fotoğraf / safranbolu/yemeniciler
arastası/mayıs 2016
annem müjgan örem hocanım
/ babam taşkın örem hoca-
Ellerine, yüreğine sağlık. Bu günler bence bir kez daha sevdiklerimize sevdiğimizi söyleme fırsatı.
YanıtlaSilnamıkçım;
Sil"an ki, fıskiyesi sonsuzluğun" demiş şair....
ne söylesek , bir şeyler hep eksik kalacak belki de...
selamlar biraderim...
murat....
olabildiğince içten yazın için kutlarım murat Taşkın hocamı rahmetle anarken Müjgan öğretmenimin de anneler gününü kutlar ellerinden öperim nicelerine ermesi dileğiyle... Sevgi ve selamlar
YanıtlaSilsevgili funda;
Silkıdemli anne ve çiçeği burnunda anneanne;
senin de günün şimdiden kutlu olsun...
sevdiklerinle daha nice güzel zamanlar gör...
murat...