Bir
‘var’ varmış , bir de ‘yok’
varmış....
Masallar
böyle başlamazmış ama hayat hep böyle başlarmış...
20
kocaman yıl öncesiymiş...
1990’ların ortasına doğru gidiliyormuş...
Aşklardan, konserlerden,
tiyatrolardan, geceler gündüzler boyu memleket kurtarmalardan bir türlü sıra gelemeyen üniversitenin siyasal bilgiler
fakültesi bir kaç yıl önce nihayet
bitmişmiş......
Gepgenç bir adamla genç mi genç
kadının evliliği ta ilk günden itibaren “zorlu güzel” gidermiş...
Yıl 1993’müş...
“Dünya malı dünya malı her şeyin
en güzel balı” diyen çirkin ev sahibi ,
“çıkın evimden paldır küldür , hayırsız oğlum oturacak “ diye ihtar
çekmişmiş...
Bu yazıyı yazan adamın saçları sakalları daha
o zamanlarda hala simsiyahmış...
Kadının saçları tıpkı o zaman da
bu zamanki gibi tek tel ak ağarmamışmış...
Ankara’nın Küçükesat’ının sıcacık bir yerinde adam “yok parasıyla” çok güzel bir ev bulmuşmuş...
Artık taşınacaklarmış...
Masal kitaplarından çıkan gönül
yürekli bir emlakçı kendi komisyonunun yarısını “helali hoş olsun” diye
almamışmış...
Türkülerin ustası Yavuz Top’un
kardeşiymiş...
Bu yazıda ona da selam olsunmuş...
1993 yılının güneşli bir Şubat
gününde adamla kadın gidecekleri evde eşyalarını toplarken televizyondan bir
haber duymuşlarmış;
“Pankreas kanserine
yakalanan Yaman Okay öldü” demekteymiş spiker...
Adamın elindeki çatal masaya
düşmüşmüş...
Adamın göğsündeki güneş diyaframın
içine kaçmışmış...
Kadın 25 yaşındaymış....
Adam o zaman da 2025
yaşındaymış....
“İçine sıçayım böyle
kahpe dünyanın”
demişmiş adam eliyle kalbini
yoklayarak...
O zamanlar en büyük korkularındanmış
bir gün tık diye gidivermek işleri aşkları yarım bırakarak...
Büyüdükçe kocaldıkça o korkuları
da Kaf Dağının ardına kaçmış adamın...
Şimdi artık “puşt dünyanın küçük insanları ” ölümden daha
tiksindirici ürkütücü gelmekteymiş...
Aradan tam tamına yirmi yıl
geçmiş...
Adamla kadın boy boylayıp soy
soylayıp kendi boylarını geçen çocuklar yetiştirmiş...
Yıllar içinde adamın saçları
sakalları apaklaşmaya başlamış...
Kadının tek teline ak düşmemişmiş
hala...
Arada Meral Okay da Yaman’ına
gitmişmiş koşar ayak....
Adam bugün oturmuş bu yazıyı
yazmış...
Adam çok yıllar önce, toyluk zamanlarında da , aşağıdaki yazıyı
yazmışmış....
Şimdi , anlayanlar için
yeniden paylaşma zamanıymış...
Adam 16 yıl öncesinin naif genç
adamının yazısına bile bile dokunmamış...
Bunu yaparken de bir bildiği
varmış...
Anlayan anlarmış ,
anlamayanların da “başı pınar
ayağı göl olsunmuş...”
( murat örem / 19 şubat
2013 / ankara....)
YAMAN OKAY ; SÜRÜNÜN KARA KOYUNU...
SÜRÜNÜN GÜZEL ÇOBANI
...
“ Hiçç kanser olmaz onlar
Gnl.mdr.ler
Holdingler
PolitikapçIklar
T.S.K.'ler
T.K.K.'lar
Hiç hiç kanser olmazlar
Ama bizim Yaman durdugu yerde
Pankreas kanseri ölür
Nedeni bir Şair tanır Yunan
Adi Pankreatitis
Yani, yeni bir rol ...”
Gnl.mdr.ler
Holdingler
PolitikapçIklar
T.S.K.'ler
T.K.K.'lar
Hiç hiç kanser olmazlar
Ama bizim Yaman durdugu yerde
Pankreas kanseri ölür
Nedeni bir Şair tanır Yunan
Adi Pankreatitis
Yani, yeni bir rol ...”
Can Yücel...
İriyarı, eskilerin “Dalyan gibi” diye tanımladıkları kocaman
bedenli, kocaman yürekli ve kocaman insanlıklı bir adam. Bir adam gibi adam. Gülerken kahkahalar atmak yerine bu coşkuyu
gözlerine yansıtan, davudi sesiyle hüznüne kamuflaj yaparken, gönlünün kırıklık
ve yorgunluğunu her daim saklamaya çalışan adam....
İşte bu adam hangi oyunun oyuncusu, hangi
filmin aktörü olduysa bilin ki aklının yanına yüreğini de koydu her zaman.
Çünkü bu adam Türk tiyatrosunun, sinemasının, edebiyatının insan adamıydı. Bu
adam , Yaman Okay’dı...
Yaman Okay’ı yakın geçmişte daha çok
filmlerinden tanıdı birileri, daha çok filmlerini izlerken sevdi. Bir de televizyon dizilerinden tanında
elbet. Yirmili yaşlarını sürerken, 1970’lerin
büyük yankı yapan “Sürü”
filminde, saralı bir çobanı canlandırdığı küçücük rolünü kocaman yapan da yine aynı adamdı, aynı
Yaman Okay’dı…
Yaman Okay hakkıyla sanatçıydı, sanat
adamıydı. ‘Kurtuluş’ filmdeki küçücük rolünü yaşayarak oynarken de, sosyal
sınıf ve konumunu beğenmeyen ihtiraslı bir kadının kaprislerine “Ya sabır” çekerek
boyun eğmek zorunda kaldığı ‘Fazilet’ filminde parası ve çaresi olamayan koca rolünü oynarken de, ‘Bizimkiler’ adlı
televizyon dizisinde, yeğenlerinden biri olan Ali’nin, uçarı ruhlu, bohem,
vurdumduymaz, gamsız ama bir o kadar da insanlıklı dayısını yaşatırken de, “40 Metre Kare Almanya” adlı Tevfik Başer filminde karısını eve
kilitleyerek şizofren yapan ve sonra bir gün banyoda duş alırken ansızın
ölüverip karısını yaban ellerde sudan çıkmış balık gibi bir başına bırakan
cahil ve kabasaba duygulu vahşi adamı canlandırırken de gerçek bir
oyuncuydu O.
Oynadığı bütün rollerin hakkını verdi Yaman
Okay, hatta hayat rolünden alacaklı bile kaldı. Geniş izleyici kitlesiyle
tanışıp, kucaklaşması ‘Bizimkiler’ adlı
televizyon dizisiyle oldu Yaman Okay’ın. Ne gariptir ki kendisi gibi
hayatla dalga geçen ve dizideki lakabı ‘doktor’ olan güzelim rol arkadaşı
Yavuzer Çetinkaya pat diye öldüğünde,
neler hissettiğini soran bir muhabirin yanındaki kameranın göbeğine bakarak yalnızca
şunu söyleyip, sormuştu Yaman Okay ; “
Doktor’suz, Yavuzer’siz bir hayatı ne doldurabilir ki artık ? “
Şimdi sorma sırası bizde, “Yaman Okay’sız
bir hayat sahnesini kimler nasıl dolduracak peki ?”
Bazı insanlar önce adamlıklarıyla
vardır....
Onlarla birebir olarak çok şeyi paylaşmasanız
da uzaktan uzağa güven verirken çok şeyi
paylaşırlar sizinle.
Tıpkı Yaman Okay gibi...
Öldüğünde yalnızca 42 Yaman
Okay.
Geride okunmamış şiirler, sahneye konmamış
oyun tekstleri bırakıp önce ani bir kalp kriziyle Yavuzer gitti, sonra pis bir
pankreas kanseriyle Yaman Usta, sonra da diğerleri…
Bakın , Yaman Okay’ın 1993 yılında çok ani yaşanan ve büyük acı veren kaybının
ardından Selçuk Yöntem neler demiş ? “
Her şey aklıma gelirdi de 1993’ün Mart ayında sen yoksun diye benim bir şeyler
karalamaya çalışacağım hiç aklıma gelmezdi. Tırnaklarınla kazıyarak geldiğin
nokta. En verimli, en olgun, en pişmiş döneminde elveda. Beraber açtığımız
perdeyi erken kapattın. Biliyor musun sanat toplumu seni hiç bir zaman
unutmayacak…”
Selçuk Yöntem’in yıllar önce söyleyip
yazdıklarının sonunda yer alan “Sanat
toplumu seni hiç bir zaman unutmayacak.”
sözünün her zaman geçerli olduğuna ve olacağına keşke can-ı gönülden
inanabilsek.
Üç kuruşluk zekaya sahip insanlara seslenen
televizyon dizilerinde rol almak, zevksiz ve kaba diyaloglarla izleyicinin
karşısına çıkan reklamlarda dahiyane! roller ‘kesmek’ ve buralardan kazanılan
hesapsız paralarla satın alınan çok
geniş salonlu evlere maalesef çok ama çok çok dar ufuklu hayatları sığdırmaya
çabalamak gibi büyük ve önemli ! işler varken, Yaman Okaylara olan gönül ve
akıl borçlarını ödemek hala birilerinin, tiyatro dünyasındaki insanların aklına geliyorsa, gelecekse ne mutlu…
Bir gün içinizden birine , “ Türk Tiyatro
ve Sinema Dünyası’nın gönlüyle gülen
kocaman yürekli adam gibi adamı kimdi ? “ diye sorarlarsa, hiç düşünmeden “
Yaman Okay’dı, Yaman Baba’ydı “ diye yanıtlayıversin.
Bilin ki bu yanıt söyleyeni hiç bir zaman utandırmayacaktır....
Türk Tiyatro ve Sinema Dünyası’nın dobra
sözlü, çocuk ruhlu adamının, “Adamların Adamı’nın” anısı önünde saygıyla…
(
murat örem / radyo anadolu / alkışlarla yaşayanlar / 1997 / ankara...)
Ne kadar çok zaman geçmiş ölümü üzerinden. Hala dün gibi. Mekanı cennet olsun.
YanıtlaSil