Yıl
1898....Bundan tam 115 yıl önce yine bir şubat ayı...
Günlerden
10 şubat...
Almanya'nın
Bavyera eyaletine bağlı Augsborg şehrinde dünyaya gelen bir bebek...
Zamanla
delikanlı olan bebeğin de lise ve
gençlik yıllarına denk gelen o büyük altüst oluş zamanları ;
Birinci Dünya Savaşı...
Bu
savaşı yaşayan genç yıllar geçtiğinde dünya
edebiyatı ve özellikle dünya tiyatrosunda marka olduğunda o günleri , o
günlerin rezilliğini anlatacaktır dönüp dönüp...
Bertold Brecht’tir bu
kalem...
Hayatı
boyunca sıklıkla işleyeceği savaş karşıtlığı ve insan aklının yıkıcı ve rezil
zekasına yönelik eleştirileri de o zor yılların eseri olacaktır Brecht’in zihninde....
‘Savaş
istiyoruz
Savaş
istiyoruz
en önce vuruldu
bunu haykıran’
dizeleri
de muhtemelen o günlerde yaşananların
yansımasıdır....
1920
yılında, sonraları kendi adıyla anılacak epik
tiyatro kuramında payı büyük olan Karl Valentin'le tanışır Brecht...
Epik
tiyatro, iki bin yıllık Avrupa tiyatrosuna baştan sona bir reddiyedir. Bu
yüzden oyunlar bölümlere ayrılarak sunulur, anlatıcılar devreye girer.
Epik
tiyatroda insanların merak, korku, merhamet gibi duygularına hitap etmek yerine
seyircinin oyuna yabancılaşması ve
sorgulaması istenir.
Oyun
metinleri de doğal olarak çok sert siyasi eleştiriler taşır.
Brecht
için tiyatro, halkın bilinçlenmesi için bir araç olmalıdır. Bunu başarmanın
yolu da seyircinin sahnede olup bitenin
tümüyle içine girmesini önlemekten / yabancılaşmaktan geçmektedir....
1933
yılında Almanya'da iktidara gelen ve
insanlığın en büyük ortak dertlerinden olan faşizmde altın vuruş (!) yapacak Naziler'in , halkın bilinçleneceği “Epik
Tiyatrodan” hoşlanması beklenemez elbette. ...
Brecht
de , can güvenliği olmadığı için ülkesi Almanya’yı terk eder...
Naziler Brecht’in önce kitaplarını yaktırır sonrasında vatandaşlıktan çıkarır...
Brecht on yıldan fazla süre Avrupa ve Amerika'da yaşayacak ve yıllar sonra Doğu Alman hükumetinin davetiyle Berlin'e
dönebilecektir....
Bertolt Brecht'in en verimli yılları Almanya'ya geri dönebildiği 1948 yılından ölümüne kadar geçen 8 yıldır.
Bugünden
bakıldığında Brecht’le anılan epik tiyatroya bir çok eleştiri getirilebilir ,
bu eleştirilerin önemli kısmı sonuna dek
haklı da olabilir...
Ancak
tüm bunlar Brecht’in dünya tiyatro
tarihinde, edebiyatında gerçek bir kilometre taşı ve fenomen olduğu gerçeğini değiştiremez...
Oyunları,
teorik yazıları ve şiirleri onlarca dile çevrilen Brecht'i Türkiye'de emek
vererek yorumlayan isimlerden biri de aktör ve yazar Ferhan Şensoy’dur...
Ferhan
Şensoy, Falınızda Rönesans Var adlı
kitabında, Brecht’le ve Türk tiyatro tarihiyle ilgili hem vurucu hem öğretici cümleler kurarken Brecht’i de her
zamanki üslubuyla ince ince iğneler ve
şunları yazar :
“Bir
tiyatro ki güldürmez, ben o tiyatroya güler geçerim.” diyen Augsbourglu temiz
aile çocuğu Bertolt Brecht, bizim tiyatro tarihimizdeki üstad Kel Hasan
Efendi'yi bilmiyordu, bilmeden de öldü.
Brecht doğduğunda, Hasan Efendi
yirmi iki yaşındaydı ve Brecht'in büyüyünce düşüneceği epik tiyatroyu bilfiil
yapmaktaydı. Cahillik yalnız bize özgü değil, Avrupalıların da cahili oluyor.
Burjuvaların
kadife perdeli tiyatrosuyla alay etmek için, yamalı Brecht perdesini buluş
olarak dünya tiyatrosuna getiren Bertolt Brecht, bunun daha önce “Abdürrezzak
perdesi” adı altında, komik-i şehir Abdürrezzak Efendi tarafından kullandığını
bilmiyordu.
Bilmemek ayıp değil.
Ancak yaşamı boyunca,
bilmemekle yetinmeyip bu konuyu öğrenmemekte de direnen Brecht, bizim buralardan transit geçerek Çin
tiyatrosuna gitti.
Dün
Nazi Almanya’sında Brecht'in kitaplarını yakanların bugün olumlu manada ,
insanlık medeniyeti anlamında esamisi bile okunmuyor...
Amma Bertold Brecht yaşıyor...
Yaşayacak....
İnsanlık oldukça
ya-şa-ya-cak....
A.Kadir’in
(Abdülkadir
Meriçboyu) yıllar
önceki güzelim çevirisinde “İyilik Neye Yarar” sorusuyla şunları da söylemişti bir
şiirinde Bertold Brecht...
İyilik
neye yarar,
Öldürülürse
iyiler çarçabuk,
ya
da iyilik görenler?
Özgürlük
neye yarar,
yaşarsa
bir arada
özgürlerle
tutsaklar?
Akılsız
olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl
neye yarar?
İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki
dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür
insan olacağınıza,
öyle
bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun
özgürlüğe herkes,
özgürlük
sevgisi geçersiz olsun!
Akıllı
insan olacağınıza,
öyle
bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık
zararlı olsun!
Ferhan
Şensoy’un andığı tiyatrocu Kel Hasan Efendi’ye gelince ;
Onu
böylesine unutmak da hepimizin ayıbı...
Brecht
‘i anarken sözü bir şekilde Kel Hasan
Efendi’ye getirmek ve göndermeler yapmak da nereden çıktı ? diye soranlar da
varsa, bu durum da onların ayıbı...
(murat örem / 2011
alper
beşe’nin çok değerli katkılarıyla....)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder