şubat
cemrelerle gelir...
bahar da öyle...
aşkın
nereden
geleceğini bilen yoktur...
ölümün de...
insan yaşar,
öleceğini bile bile yaşar...
insan ölür
yaşayacağını bile bile ölür...
öleceğini bile bile
yaşamak mı zordur
yaşayacağını bile bile
ölmek mi ....
ölmek
baktığınız yere göre değişir...
vuslattır
kurtuluştur,
basübadelmevt’tir...
hiçliktir...
ve dahasıdır...
- aşağıdaki yazıyı biraz da böyle
okuyun...
hayatı da biraz böyle okuyun...-
( murat örem / 22 şubat 2013 / ankara...)
-------------------------------------------------------
Daha
şubat da olsa kış giderken, ömürler biterken....
Bir
kışın daha bittiğini herkes her zaman fark eder. Önce akşamların serinliği kalır kışın ardındaki baharda sonrasında yaylaların en sıcak günde bile
bunaltmayan havası.
Şubat
ve Mart’tan sonra Nisan Mayıs da sırasını savar ve ayların en güzeli olanı Haziran gelir. Haziran ayının tarifsiz yanlarından biri de yazın o üşütmeyen tatlı
sıcağına rağmen Temmuz ve Ağustos kadar
bunaltmamasıdır.
Bağda,
bahçede, sokakta , işyerinde çalışanlar için büyük nimettir üşümeden, terlemeden , bunalıp titremeden işe
gidip gelmek, çalışmak. Yaz bin bir umutla beklense de genellikle kışın yapılan
planların hemen hiçbiri tutmaz.
Geleceğe
yönelik plan yapmayı sevmeyenler son
yıllarda dünyayla birlikte ülkemizde çok
atıf yapılan Latince bir cümleye yaslanır oldu fazlasıyla : Carpe diem.
Latin
edebiyatının ünlü şairi Horatius’un bir
dizesinde de geçen cümle “Gününü
yaşa , yaşadığın anın tadını çıkar” anlamlarına gelir.Düz ve derinliği olmayan bir
mantıkla bakarsak Carpe Diem tamlamasını
Antik Yunan filozofu Epikuris’le anılan hedonistlerin, yani yaşamayı
yalnızca haz almaktan ibaret görenlerin bir tezi olarak görmek mümkündür.
Oysa
bu özdeyişin altında yatan daha derin anlama göre, gelecek hakkında yalnızca endişelenmek ve
beklemek yerine yaşanılan anın da değerine vurgu yapan bir hatırlatma ve uyarı vardır baktığınız yere göre.
Yalnızca
günlük yaşayan, sorumluluklarını önemsemeyen ve sorun çözmek yerine bizatihi
varlığıyla etrafına, ailesine yeni meseleler çıkaranların yol açtığı olaylar
için söylenen o güzel deyimi hatırlayalım: Vur patlasın çal oynasın.
Carpe
diem asla bu demek değildir...
Böyle
insanlar hepimizin hayatında vardır, olmuştur ve gelecekte de olacaklardır. İnsan,
başında kavak yellerinin estiği gençlik yıllarında yakın ve uzak gelecekle
ilgili çok daha kayıtsız, umursamaz olabilir. Bu durum biraz da o yaşların
haleti ruhiyesiyle ilgilidir ve genellikle birkaç yıl içinde normale döner.
Yine
de bu dönemde anne babalara, aile büyüklerine , öğretmenlere düşen büyük
sorumluluklar vardır elbette. Bir yanıyla bu genç insanları küstürmemek
gelecekle ilgili boğmadan hatırlatmalar yapmak genellikle belirli bir zaman içinde olumlu sonuçlar verir. Hepimiz hatırlarız: Çocukluk
yıllarında çok sevilen Lafonten hikayelerinden birinde Ağustos Böceği
ve Karıncanın hayatı anlatılır. Bütün bir yaz hem eğlenip hem çalışarak kışa
hazırlanan karınca gün gelip soğuklar bastırdığında hayatını rahatlıkla idame ettirirken, koca yazı yalnızca
eğlenmekle geçiren ağustos böceği muhtaç halde karıncanın kapısını çalar ve şu
keskin cevabı alır: ‘Ben bu günler için çalışırken
sen bütün yaz eğlendin, o zaman şimdi de devam et saz çalıp eğlenmeye.’
Bazı
hikayeler hem hayatın içindendir hem de değil...
Bazı
hikayeler herkese göre değildir...
Hayat
yalnızca karınca olmakla da renklenmez...
Hayata
yalnızca kusur bulmak ve çalışmak için gelen karıncalar ne kadar
sevimsizse bu ağustos böceklerinin daha
da pervasız olanları vardır. Hem zamanında işlerini yapmaz hem de yapanları
alaycı bir dille eleştirir sonra da kendi işleri çıkmaza girdiğinde etrafına
küstahca ‘ tabi ki benim sorunumu çözmek
zorundasınız, ben bu ailenin üyesiyim, sizin evladınızım, büyüğünüzüm
falan derler.
İşte
o zaman gerçekten sabır taşı çatlar.
İnsan
yapacağı varsa da yardım etmek istemez.
Çünkü
siz vakti zamanında kimseler hatta kendiniz için bile parmağınızı
kıpırdatmazsanız veya hep etrafınızdan
yardım beklerseniz hiç bir şey yapmak içinden gelmeyebilir başka kimselerin de.
Evet,
günü yaşamak, yaşanan anın hakkını vermek güzeldir.
Ama
, bugün dünün mirasıysa yarın da
bugünden alacaklıdır...
Carpe
diem bunların hepsidir...
(
murat örem / 2011 mart ...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder