tahtadan
yaptığım adam
ne
yemek yiyor
ne konuşmak biliyor
kaskatı
gözlerle
görünmez
yerlere bakıyor
tahtadan
yaptığım adam
hatırlıyor
ki
bir zaman
nefes
alan
ince
ince yaprakları vardı
toprağı
istiha ile yiyen
liften
ince
ince ağızları vardı
tahtadan
yaptığım adam
ağaçtan
uzaklaştı
ve
insana yaklaştı
yazık
ki
ne insan oldu
ne ağaç
Asaf Halet Çelebi
şiirinin sonunda tahtadan
yaptığım adam / ağaçtan uzaklaştı / ve
insana yaklaştı / yazık ki / ne insan
oldu / ne ağaç diyerek öyle çok şey anlatıyor ki görmek isteyene...
Birbirinden
ahenkli dizeler ve zaman zaman da
dilimizde hiçbir karşılığı olmadığı düşünülen kelimelerle, farklı bir şiir
yazmayı başarmış olsa da kadri
kıymeti pek bilinmemiş değerli bir isimdi
Asaf Halet Çelebi….
Asaf
Halet Çelebi, günümüzdeki karşılığıyla İçişleri Bakanlığı Şifre Kalemi Müdürü
Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu olarak 1907 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinden
payına düşeni alır Asaf Halet Çelebi de...
Belki
yaşıtlarına göre daha iyi koşullardadır ama ülkedeki siyasi, ekonomik ve sosyal
belirsizlik herkesle birlikte onu da etkiler...8 yıl Galatasaray Sultanisi’nde
eğitim görür Asaf Halet. Şiirinde, bilinçaltının tortularını kullanmasıyla tanınan Çelebi ,
yıllar sonra Galat’s’ray adlı şiirinde, o
günlerden aklında ve gönlünde kalanları
şöyle yazar:
içim
açılıyor pilâv kokan koridorlarda
grand-cour’a
çıkınca içim kapanıyor
ebedî
vakansta çocuk olamıyacaksın artık
allâsmarladık
neuf-cent-dix-neuf / 919
Asaf
Halet Çelebi’nin şiirlerine aşina olmayanlar için garip karşılanabilir bu kısa
şiir. Galatasaray Lisesi’nin bugün de
süren pilav geleneği, şairin adeta çocukluk ve gençlik ömrünü geçirdiği okuluna
dair anımsadığı unutulmaz bir
güzelliktir. Büyük avlu anlamına gelen grand-cour ‘da yaşananları
hatırlarken aynı duygu içinde değildir ve hakikaten mutsuzdur
Asaf Halet....
Her
öğrenci için iple çekilen tatil günleri yerine , okuldan tamamen ayrılmak
zorunda kalacak Asaf Halet için gelen günler bir ebedi vakans yani sonsuz
tatildir. Bu tatilin başlaması
aynı zamanda şairin artık çocuk olmadığını acıyla idrak etmesi , büyüyerek
yaşlanmaya giden yolla da yüzyüze
gelmeye başlaması demektir.
Yalnızca
yirmi sözcükle yazdığı ve okul numarası olan 919’u kullanarak
bitirdiği bu şiir bile bir çırpıda bu kadar çok şeyi
çağrıştırıyorsa Asaf Halet Çelebi
şiirine daha yakından bakmakta büyük yarar var...
Galatasaray’dan
sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne, bugünkü adıyla Güzel Sanatlar
Akademisi’ne girer Asaf Halet Çelebi. Hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan
maddi sıkıntılar yüzünden çok isteyerek başladığı bu okulu üç ay sonra bırakır.
Eğitimini Adliye Meslek Mektebi’nde tamamlar. Bir süre mahkeme zabıt katipliği yapacak olan Asaf
Halet , Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalışacaktır.
Asaf
Halet Çelebi, şiir yazmaya çocuk denecek yaşta başlar. Öğrenciliği sırasında
babasından da Farsça öğrenen şair, Mevlevi Şeyhi Ahmet
Remzi Dede ile Rauf Yekta Bey’den musiki ve nota dersleri alır. Böylece klasik
İslâm medeniyetini, divan şiirini ve klasik Türk müziğini çok genç yaşında
derinlemesine tanır Asaf Halet. 18 yaşına
kadar hiç de acemi işi sayılmayacak gazeller kaleme alır. Birçok şairin
edebiyatla , hem de daha ancak okur
olarak yeni tanıştığı 18 yaşında, gazel
ve rubai yazmayı bırakır Asaf Halet Çelebi....
Asaf Halet Çelebi’nin doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği mekânların,
şiiri üzerinde yoğun bir etkisi olduğu düşünülür. Çocukluk yıllarını andığı Doğduğum Evin Penceresi
şiirinde şunları dile getirir ;
bir çam vardı önünde
doğduğum odanın
çöpten yapraklarında
güneşi
rüzgârla sallayıp
kafesten
içeri dolduran bir çam
sedirinde iskambilden kuleler yıkılmış odada
loş ve sessiz ikindilerin acısıydı
sızan
gözlerim dalardı
kafesten
duvara
ve duvardan
kafese
seyretmiye
güneşi
yüz bir güneşti
kafesin her deliğinden
giren
susmuş bir çocukla şaka eden
yüz ikindi güneşi
Asaf
Halet Çelebi evde ve Mevlevihane’de öğrendiklerinin yanına Galatasaray
Sultanisi’nde öğrendiği Fransızca’yı da ekleyince hem doğu hem batı kültürünün
temel kaynaklarını hakkıyla okuyup anlayabilecek düzeye ulaşır. Klasik
Türk medeniyeti, Fars kültürü ve edebiyatı, semavi dinler ve Mevlevi
mistisizminin yanında, bugünlerden farklı olarak o yıllarda Türkiye’de fazla
ilgileneni bulunmayan Uzak Doğu
dinlerine de ilgi duyar. Antik medeniyetler de
Çelebi’nin ilgi alanındadır. Asya uygarlığına ilişkin bilgiler edinir.
Bu edindiklerini sonraki yıllarda ustalıkla şiirine taşıyacaktır Asaf Halet....
Belki de onun şiirini bu denli özel kılan yan , bu kadar farklı unsuru uyum
içinde bir araya getirebilmesindeki zeka ve maharettedir....
acaba ot gibi yerden mi bittim
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım
zaman unutulunca mısrı kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşayorum
yaşamak
bu ânı yaşamaktır
ammon râ’ hotep
veya tafnit
kim olduğunu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım
dut bu a’ru ünnek pahper
kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi
seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
kama pet
kama ta…
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım
zaman unutulunca mısrı kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşayorum
yaşamak
bu ânı yaşamaktır
ammon râ’ hotep
veya tafnit
kim olduğunu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım
dut bu a’ru ünnek pahper
kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi
seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
kama pet
kama ta…
Mısrı Kadim yani Antik Mısır adlı bu şiir, adından da anlaşılabileceği gibi
Mısır Uygarlığı’ndan yola çıkan bir şiirdir. Daha önce de dile getirdiğimiz
gibi Asaf Halet Çelebi, şiirlerinde günlük dilin çok dışında durarak özel bir dil kullanır. Hatta Asaf Halet’in
kullandığı kelimeler arasında anlamı
olmayan diye tanımlananlar bile vardır çünkü şiiri günlük hayatın dışında bir yerlerde
görmektedir. Ancak şairin ve şiirin toplumu ve insanları yönlendirici bir yanı olduğunu, şiire kulak
vermek gerektiğini belirtmeden de geçemez Asaf Halet....
Şiirin doğuşuyla ilgili
ilginç ve kimilerince anlamsız sayılabilecek
teorisinde şunları söyler ; “Şiirin cemiyetteki doğuşunu şöyle tahmin
ediyorum: Ormanların açıklık bir yerinde toplanmış, kuyruksuz ve tüyleri
yolunmuş gibi çıplak, görünüşleri acıma ve nefret hissi veren, maymuna benzer
bir cins, ellerine bazı dallar almış, aralarından birisi, içi oyuk bir ağaca
güm güm vuruyor, sebebi bugünkü ‘zeka’yı doğuran bir nevi deliliktir.”
Asaf Halet Çelebi’ye göre
şiir “somut malzemeyle soyut bir alem yaratmak” anlamına gelir. Çelebi,
dışarıdaki gerçekten uzakta, günlük
yaşamda karşılaşılabilecek olayları aktarmayı
amaçlamadan , somut şiirden
soyuta yönelir. Türkiye’de henüz serbest nazımdan söz edilmezken yazdığı
şiirlerle yeni bir alan açar Türk şiirine.
Geleneklerden beslenen, buna karşın eski
biçimleri reddedip yeniliğe yönelen bir tavrı vardır. Yaşarken ve
sonrasında da hakkı yeterince teslim edilmese de, dünyadaki modern şiirin Türkçe’deki en önemli
temsilcilerinden olma özelliği de buradan gelir Asaf Halet Çelebi’nin....
Asaf Halet’in yazmak istediği “saf
şiir”dir. Saf şiirle anlatmak
istediğinin ne olduğunu yine onun
cümlelerine başvurarak aktarmaya çalışalım;
“Saf şiir parçalanmayan bir tek kelime halinde olunca ona ne bir şey
ilave edebilmeye, ne de ondan bir şey eksiltmeye imkan olabilir. Şiirde bazı
kelimelerin sözlük anlamlarını aramak da bence lüzumsuzdur. Çünkü şiir
kelimelerin bir araya gelmesinden oluşan büyük bir kelimeden başka bir şey
değildir. Bir tek kelime hecelere ayrıldığı zaman nasıl o heceler başlı başına
bir anlam ifade etmezse şiirde de teker teker kelimelerin anlamlarıyla uğraşmak
boşunadır.“
Çelebi’nin şiirleri, yayımlandıkları
dönemde genellikle ciddiye alınmamış anlamsız ve boş sözlerden ibaret olmakla suçlanmıştır
. Bu suçlamanın dayanağı Asaf Halet
Çelebi’nin bazı şiirlerinde Türkçe olmayan ve farklı anlamlarla yorumlanmaya
açık ifadelere, kelimelere yer vermesidir… Mısrı Kadîm şiirinde kullandığı “ammon râ’hotep veya tanfit” sözleri buna örnektir. Şairin yine bu tarzda yazdığı Sidharta isimli şiirini paylaşmak istiyoruz şimdi…
Bu şiir isminden çok daha fazla olarak
içinde geçen ‘om mani padme hum’ cümlesiyle belleklere kazınmış ve Türk şiir
tarihinde kendine çok özel bir yer edinmiştir...
niyagrôdhâ
koskoca bir ağaç görüyorum
ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum, om mani padme hum , om mani padme hum
sidharta buddha
ben bir meyvayım ağacım alem
ne ağaç/ ne meyva
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum ,
om mani padme hum ,
om mani padme hum…
Başlangıçta bu dizenin, hiçbir anlamsal
karşılığı olmayan Asaf Halet şiirinin bir rengi olduğuna inanılsa da, konuya farklı dönemlerde eğilen isimler
cümlenin Budizm öğretisine ait olduğu sonucuna varmıştır. Bir çeviriye göre , Lotus
çiçeğinin içindeki mücevherdir, om mani padme hum dizesinin anlamı...
Elbette daha çok Hindistan’da yaygın
olan Budizm dini ve kültürüne dair bilgisi olanlar, dini derinlikteki bir çok
cümle gibi bu cümlenin de kendi içinde çok fazla katmanı olduğunu tahmin
edebilirler...Biz ‘om mani padme hum’ cümlesinin
anlamı için bu kadarını söylemekle yetinelim ve merak edenler için farklı
kaynaklar olduğunu hatırlatalım...
Asaf Halet Çelebi, büyük çoğunluk
tarafından bir snopluk, züppelik, görgüsüzlük
sayılan bu kelimeleri bir atmosfer yaratmak için şiirine almıştır ve ona
göre bunların ille de anlamlı kelimeler olmasına gerek yoktur. Budizm, Antik
Mısır dini ve Hıristiyanlık temalı olan şiirlerinde şairin yaptığı, inanç
dünyalarına ait sesleri anlamlarından soyutlamak ve şiirdeki yapıyı kurmaktır. Bunu da yine kendince şöyle dile
getirir Asaf Halet Çelebi: “Güzel
hayvanlara benzeyen bu cümlelere sadece anlam, yani zeka ilave edersek kötü
birer insan taklidi olurlar ve hayvan olmalarından gelen güzelliklerinden eser
kalmaz.” Çelebi burada, tahtadan yaptığım ağaç şiirindeki duygularının aynısını
tekrarlamaktadır bize...
Asaf Halet Celebi şiirinde çok görülen ve ilk bakışta bir anlam taşamayan değişik ifadelerin şiire girmesinin ne anlama geldiği , Türkiye’de ancak 2000’li yıllarla anlaşılır.
Metinler arasılık ve göstergebilim
çalışmaları arttıkça Asaf Halet Çelebi şiirinin çok
katmanlı bir şiir olduğu ve sınırsız denilebilecek sayıdaki farklı okumaya
imkan verdiği görülür. Asaf Halet şiirinin her bir dizesi için bile ciddi incelemeler gerektiren makaleler
yazılabileceğini söyleyen uzmanların sesi daha gür çıkar....
Asaf Halet Çelebi’nin, harf tekrarları,
sözcük tekrarları, tekerleme benzeri ses oyunlarına dayanan şiirleri farklı okumaların yolunu açar. Şiirinin içine
serpiştirdiği ipuçlarıysa, yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızla gelişen dilbilim
ve göstergebilim alanları için mümbit , verimli topraklar gibidir. Şiirler, ait oldukları
atmosferin işaret ettiği yerler göz önünde tutularak okundukça, okuyana adeta
yepyeni dünyalar açar.
Asaf Halet Çelebi ilk şiirlerini Garip
akımının etkili olduğu dönemde yayımlamıştır. Garipçilerin şiiri
somutlaştırma, günlük hayatın içine sokma
çabasının tam aksine, Asaf Halet şiirde soyut olanı öne çıkarmayı amaçlamıştır....
Tıpkı Fazıl Hüsnü’nün ilk dönem şiiri
gibi, Asaf Halet’in şiiri de zeka değil, sezgi şiiridir. Onun şiirlerinin
havasını yakalamak için ciddi bir entelektüel çaba gerekir ama tek başına bu
da yeterli değildir. Örneğin, İslam
tasavvufundan veya Asya dinlerinden yola çıktığı şiirlerinde şairin kullandığı
kavramların ne demeye geldiğini bilmek yetmez . Kelimelerin o inanca mensup olanlara veya o kültüre yakın
duranlara ifade ettikleri birbirinden farklıdır çünkü.
Bu yüzden Asaf Halet, şiirin anlaşılmasından değil, duyulmasından yanayım diyerek , deyim yerindeyse meramını anlatmış ve işin içinden çıkmıştır... Çelebi’nin, inanışlar ve kavramlar üzerine yazdığı şiirlerin yanında kişi adlarını başlık olarak kullandığı şiirlerini de görürüz. Bunların öne çıkanlarından biri Cüneyd şiiridir. “Cübbemin altında Allah’tan başkası yok” diyen Bağdatlı Cüneyd’tir söz konusu kişi.
bakanlar bana
gövdemi görürler
ben başka yerdeyim
gömenler beni
gövdemi gömerler
aç cübbeni cüneyd
ne görüyorsun/ görünmeyeni
cüneyd nerede/ cüneyd ne oldu
sana bana olan/ ona da oldu
kendi cübbesi altında/ cüneyd yok
oldu
Tasavvuf kültürü söz konusu
edilince birçok insanın aklına gelen ilk
isim olan ve felsefi derinlikteki anlamıyla Enel Hak! dediği için
anlamak istemeyenlerce vahşice öldürülen Hallacı Mansûr da Çelebi’nin bir
şiirine konu olacaktır:
renkler güneşten
çıktılar
renkler güneşe girdiler
renkler güneşsiz öldüler
ne renk gerek bana
ne renksizlik
güneşler bir yerden çıktılar
güneşler bir yerden çıktılar
güneşler bir yere girdiler
güneşler onsuz öldüler
ne aydınlık gerek bana
ne aydınlık gerek bana
ne karanlık
şekiller bir yerden geldiler
şekiller bir yerden geldiler
şekiller bir yere
gittiler
şekiller görünmez
oldular
büyük köse vur....
bütün sesler bir seste boğuldu
Mansur, mansuuur!!
büyük köse vur....
bütün sesler bir seste boğuldu
Mansur, mansuuur!!
Asaf Halet Çelebi’nin, şairliğinin
yanında bir özelliği daha vardır: Müzmin milletvekili adaylığı. Asaf
Halet her seçim döneminde mutlaka bağımsız aday olmayı seçmiştir. Şairin bu yönünü Beşir
Ayvazoğlu bir yazısında şöyle dile getirir: “Tavırları ve tekellüflü
lisanıyla halis bir Beylerbeyili, şiiriyle son derece modern bir şair olan
Çelebi, siyasete de ilgi duyardı. 1946′dan itibaren, yaşadığı sürece bütün
seçimlere bağımsız aday olarak katıldı. 1946′da yayımladığı seçim
bildirisindeki demokrasi vurgusu dikkat çekicidir. Bu bildiride demokrasiden ne
anladığını, Roosevelt’in dört şartı olan
1. Sefalet ve açlık korkusu duymadan yaşamak, 2. Korkudan emin olmak, 3.
Düşünce hürriyeti, 4. İnanç hürriyeti ilkeleriyle açıklayan Çelebi, hiç dinleyicisi olmasa
bile, meydanlarda yüksekçe bir yere, mesela bir taşın üzerine çıkıp uzun
uzadıya nutuklar söylerdi. Seçilmeyeceğini bilirdi elbette; bu, onun için belki
seçim atmosferinden istifade ederek siyasî fikirlerini yüksek sesle ifade etme
vesilesi, belki de bir oyundu. Dört yılda bir, Haldun Taner’in ifadesiyle,
“İngiltere’deki Hyde Park hatipleri gibi ileri geri konuşup içini de boşaltmış
olurdu.”
Asaf Halet Çelebi, yaşadığı dönemde
görünüşüyle, abartılı bir edayla şiir okumasıyla, çoğunluğa aykırı gelen
görüşleriyle hafifsenmiştir. Karikatürlere
konu olur sık sık. Alıngan değildir Asaf Halet Çelebi hatta özel bir
dikkat çekmekten hoşlandığı bile söylenebilir.
Neden milletvekili olmak istediği
sorulduğunda verdiği yanıt, ince zekasının yanında, ilgi görme isteğinin de bir
işareti sayılabilir: “Şiirlerim, inşadlarım, kıyafetimle
senelerden beri milletin yüzünü güldürmüş bir şairim. Meclis’te de neşe ve
şetaret havası yaratmak ülkümdür!”
Bir geleneğe bağlanmıyor gibi düşünülse
de Asaf Halet Çelebi, modern şiirimizin Ahmet Haşim koluna yakın hatta bu kola aittir.
Çok iyi bakılmazsa görülmeyen şeffaf bir halatla sıkı sıkıya bağlı gibidir
sembolizme. Hatta Ahmet Haşim’den devraldığı bayrağı birkaç adım ileriye
götürdüğü bile söylenebilir... Herhangi bir konu hakkında bir şey bilmeyenler
için ayrı, belli seviyelerde bilgi sahibi olanlar için de daha farklı anlam
dünyaları sunar Çelebi’nin yazdıkları.
Bütün bunlara rağmen yine de Asaf
Halet Çelebi’den kesin olarak etkilenen
şairler olduğunu söylemek zordur. Ancak,
Türk şiirindeki modern kanalların içine
su yürüdükçe , atılımlar meyvelerini verdikçe bugün biraz biraz
tanınmaya başlanan Asaf Halet Çelebi’nin gelecekteki tanınırlığı hiç kuşkusuz
yarın daha fazla olacaktır diye
düşünüyoruz....
Şiir üzerine yazıp konuşmak zaten başlı başına bir
zorlukken, Asaf Halet Çelebi şiiri
üzerine saptamalar yapmak daha da farklı .....
Asaf Halet Cep isimli şiirinde de şunları söylüyor ;
Asaf Halet Cep isimli şiirinde de şunları söylüyor ;
seni
rüyalarımda buldum
ve
çok beğendiğim için
oradan
çıkmak istemedim
şimdi
derinlikte
ve genişlikteyiz
ve
bizzat
rüya
ben'im
kendi
kendimi görüyorum
ve
kendi içimde seyretmekteyim
bir
cebim var ki
karanlıktır
oradan
oyuncak güneşler
bahçeler
ve denizler
çıkar
ve
bıkınca onları başka bir cebime atarım
en
güzel oyuncağım sen
bahçelerimin
beni eğlendirmediği zaman
gel ve beni avut
Şiirlerini He, laleler , Lamelif ve Om Mani Padme Hum kitaplarıyla
paylaşan ve Mevlana, Nâima, Ömer Hayyam
gibi inceleme kitapları, Hint edebiyatı üzerine makaleleri ile Mevlana’dan
çevirileri bulunan Asaf Halet Çelebi, bundan tam 55 yıl önce, 15 Ekim 1958 tarihinde 51 yaşındayken ölür.
Öldüğünde İstanbul Üniversitesi’nde
kütüphane görevlisidir….
Asaf Halet’in kısa ömrüne
sığdırdıklarının önemi gün geçtikçe,
umuyoruz ki daha da iyi anlaşılacaktır....
Türk şiiri ve kültür hayatının gerçek anlamıyla nevi şahsına münhasır ismi ve simaı olan Asaf Halet Çelebi’yi bir
bayram gününde hatırlayarak ve
hatırlatarak…
(murat örem / 15 ekim
2013 / ankara….
alper beşe’nin değerli katkılarıyla….)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder