*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

15 Ekim 2013 Salı

asaf ha(ya)let çelebi ; " sana misafir geliyorum / biraz daha uykuya yakın / biraz daha dalgın / biraz daha başka şeylerden uzak ..."


tahtadan yaptığım adam
ne yemek yiyor
                ne konuşmak biliyor
kaskatı gözlerle
görünmez yerlere bakıyor

tahtadan yaptığım adam
hatırlıyor ki
                bir zaman
nefes alan
ince ince yaprakları vardı
toprağı istiha ile yiyen
                               liften
ince ince ağızları vardı

tahtadan yaptığım adam
ağaçtan uzaklaştı
ve insana yaklaştı
yazık ki
          ne insan oldu
                ne ağaç


Asaf  Halet Çelebi  şiirinin sonunda  tahtadan yaptığım adam / ağaçtan uzaklaştı  / ve insana yaklaştı / yazık ki /  ne insan oldu / ne ağaç  diyerek öyle çok  şey anlatıyor ki görmek  isteyene...

Birbirinden ahenkli  dizeler ve zaman zaman da dilimizde hiçbir karşılığı olmadığı düşünülen kelimelerle, farklı bir şiir yazmayı başarmış  olsa da kadri kıymeti  pek bilinmemiş değerli bir isimdi  Asaf Halet Çelebi….

Asaf Halet Çelebi, günümüzdeki karşılığıyla İçişleri Bakanlığı Şifre Kalemi Müdürü Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu olarak 1907 yılında İstanbul’da dünyaya gelir.  Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinden payına düşeni alır Asaf Halet Çelebi de...

Belki yaşıtlarına göre daha iyi koşullardadır ama ülkedeki siyasi, ekonomik ve sosyal belirsizlik herkesle birlikte onu da etkiler...8 yıl Galatasaray Sultanisi’nde eğitim görür Asaf Halet. Şiirinde, bilinçaltının tortularını kullanmasıyla tanınan Çelebi , yıllar sonra Galat’s’ray adlı şiirinde, o günlerden aklında ve gönlünde  kalanları şöyle yazar:

içim açılıyor pilâv kokan koridorlarda
grand-cour’a çıkınca  içim kapanıyor

ebedî vakansta  çocuk olamıyacaksın artık
allâsmarladık neuf-cent-dix-neuf  / 919


Asaf Halet Çelebi’nin şiirlerine aşina olmayanlar için garip karşılanabilir bu kısa şiir.  Galatasaray Lisesi’nin bugün de süren pilav geleneği, şairin adeta çocukluk ve gençlik ömrünü geçirdiği okuluna dair  anımsadığı unutulmaz bir güzelliktir. Büyük avlu anlamına gelen grand-cour ‘da yaşananları hatırlarken aynı duygu içinde değildir ve hakikaten  mutsuzdur  Asaf Halet....

Her öğrenci için iple çekilen tatil günleri yerine , okuldan tamamen ayrılmak zorunda kalacak Asaf Halet için gelen günler bir ebedi vakans yani sonsuz tatildir.  Bu tatilin başlaması aynı zamanda şairin artık çocuk olmadığını acıyla idrak etmesi , büyüyerek yaşlanmaya giden yolla da  yüzyüze gelmeye başlaması demektir.

Yalnızca yirmi sözcükle yazdığı  ve  okul numarası olan 919’u  kullanarak  bitirdiği bu şiir bile bir çırpıda bu kadar çok şeyi çağrıştırıyorsa  Asaf Halet Çelebi şiirine daha yakından bakmakta büyük yarar var...

Galatasaray’dan sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne, bugünkü adıyla Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer Asaf Halet Çelebi. Hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan maddi sıkıntılar yüzünden çok isteyerek başladığı bu okulu üç ay sonra bırakır. Eğitimini Adliye Meslek Mektebi’nde tamamlar. Bir süre   mahkeme zabıt katipliği yapacak olan Asaf Halet , Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalışacaktır.

Asaf Halet Çelebi, şiir yazmaya çocuk denecek yaşta başlar. Öğrenciliği sırasında babasından da Farsça öğrenen şair, Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Dede ile Rauf Yekta Bey’den musiki ve nota dersleri alır. Böylece klasik İslâm medeniyetini, divan şiirini ve klasik Türk müziğini çok genç yaşında derinlemesine tanır Asaf Halet. 18  yaşına kadar hiç de acemi işi sayılmayacak gazeller kaleme alır. Birçok şairin edebiyatla , hem de daha ancak  okur olarak yeni tanıştığı 18  yaşında, gazel ve rubai yazmayı bırakır Asaf Halet Çelebi....

Asaf Halet Çelebi’nin doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği mekânların, şiiri üzerinde yoğun bir etkisi olduğu düşünülür.  Çocukluk yıllarını andığı Doğduğum Evin Penceresi şiirinde şunları dile getirir ;

bir çam vardı önünde
           doğduğum odanın
çöpten yapraklarında
güneşi
           rüzgârla sallayıp
           kafesten
içeri dolduran bir çam
sedirinde iskambilden kuleler yıkılmış odada
loş ve sessiz ikindilerin acısıydı
                             sızan
gözlerim dalardı
          kafesten
           duvara
ve duvardan
             kafese
seyretmiye
         güneşi
yüz bir güneşti
kafesin her deliğinden
            giren
susmuş bir çocukla şaka eden
                   yüz ikindi güneşi

Asaf Halet Çelebi evde ve Mevlevihane’de öğrendiklerinin yanına Galatasaray Sultanisi’nde öğrendiği Fransızca’yı da ekleyince hem doğu hem batı kültürünün temel kaynaklarını hakkıyla okuyup anlayabilecek  düzeye ulaşır. Klasik Türk medeniyeti, Fars kültürü ve edebiyatı, semavi dinler ve Mevlevi mistisizminin yanında, bugünlerden farklı olarak o yıllarda Türkiye’de fazla ilgileneni bulunmayan Uzak Doğu dinlerine de ilgi duyar. Antik medeniyetler de  Çelebi’nin ilgi alanındadır. Asya uygarlığına ilişkin bilgiler edinir. Bu edindiklerini sonraki yıllarda ustalıkla şiirine taşıyacaktır Asaf Halet.... Belki de onun şiirini bu denli özel kılan yan , bu kadar farklı unsuru uyum içinde bir araya getirebilmesindeki zeka ve maharettedir....


acaba ot gibi yerden mi bittim
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım

zaman unutulunca mısrı kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşayorum
yaşamak
      bu ânı yaşamaktır

ammon râ’ hotep
               veya tafnit
kim olduğunu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım

dut bu a’ru ünnek pahper
            kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi

seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
         kama pet
             kama ta…

Mısrı Kadim yani Antik Mısır adlı bu şiir, adından da anlaşılabileceği gibi Mısır Uygarlığı’ndan yola çıkan bir şiirdir. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi Asaf Halet Çelebi, şiirlerinde günlük dilin çok dışında durarak  özel bir dil kullanır. Hatta Asaf Halet’in kullandığı kelimeler  arasında anlamı olmayan diye tanımlananlar bile vardır çünkü şiiri  günlük hayatın dışında bir yerlerde görmektedir. Ancak şairin ve şiirin toplumu ve insanları  yönlendirici bir yanı olduğunu, şiire kulak vermek gerektiğini belirtmeden de geçemez Asaf Halet....

Şiirin doğuşuyla ilgili ilginç ve kimilerince anlamsız sayılabilecek  teorisinde şunları söyler ; Şiirin cemiyetteki doğuşunu şöyle tahmin ediyorum: Ormanların açıklık bir yerinde toplanmış, kuyruksuz ve tüyleri yolunmuş gibi çıplak, görünüşleri acıma ve nefret hissi veren, maymuna benzer bir cins, ellerine bazı dallar almış, aralarından birisi, içi oyuk bir ağaca güm güm vuruyor, sebebi bugünkü ‘zeka’yı doğuran bir nevi deliliktir.

Asaf Halet Çelebi’ye göre şiir somut malzemeyle soyut bir alem yaratmak anlamına gelir. Çelebi, dışarıdaki  gerçekten uzakta, günlük yaşamda karşılaşılabilecek olayları aktarmayı  amaçlamadan ,  somut şiirden soyuta yönelir. Türkiye’de henüz serbest nazımdan söz edilmezken yazdığı şiirlerle yeni bir alan açar Türk şiirine. Geleneklerden beslenen, buna karşın eski biçimleri reddedip yeniliğe yönelen bir tavrı vardır. Yaşarken ve sonrasında da hakkı yeterince teslim edilmese de,  dünyadaki modern şiirin Türkçe’deki en önemli temsilcilerinden olma özelliği de buradan gelir Asaf Halet Çelebi’nin....

Asaf Halet’in yazmak istediği “saf şiir”dir.  Saf şiirle anlatmak istediğinin  ne olduğunu yine onun cümlelerine başvurarak aktarmaya çalışalım;  “Saf şiir parçalanmayan bir tek kelime halinde olunca ona ne bir şey ilave edebilmeye, ne de ondan bir şey eksiltmeye imkan olabilir. Şiirde bazı kelimelerin sözlük anlamlarını aramak da bence lüzumsuzdur. Çünkü şiir kelimelerin bir araya gelmesinden oluşan büyük bir kelimeden başka bir şey değildir. Bir tek kelime hecelere ayrıldığı zaman nasıl o heceler başlı başına bir anlam ifade etmezse şiirde de teker teker kelimelerin anlamlarıyla uğraşmak boşunadır.“

Çelebi’nin şiirleri, yayımlandıkları dönemde genellikle ciddiye alınmamış anlamsız ve  boş sözlerden ibaret olmakla suçlanmıştır .  Bu suçlamanın dayanağı Asaf Halet Çelebi’nin bazı şiirlerinde Türkçe olmayan ve farklı anlamlarla yorumlanmaya açık  ifadelere, kelimelere  yer vermesidir… Mısrı Kadîm şiirinde kullandığı ammon râ’hotep veya tanfit sözleri buna örnektir. Şairin yine bu tarzda yazdığı Sidharta  isimli şiirini paylaşmak istiyoruz şimdi…

Bu şiir isminden çok daha fazla olarak içinde geçen om mani padme hum’ cümlesiyle belleklere kazınmış ve Türk şiir tarihinde kendine çok özel bir yer edinmiştir...

niyagrôdhâ
koskoca bir ağaç görüyorum
                             ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum,  om mani padme hum , om mani padme hum

sidharta buddha
ben bir meyvayım     ağacım alem
ne ağaç/ ne meyva
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum ,
om mani padme hum , 
om mani padme hum…

Başlangıçta bu dizenin, hiçbir anlamsal karşılığı olmayan Asaf Halet şiirinin bir rengi olduğuna inanılsa da,  konuya farklı dönemlerde eğilen isimler cümlenin Budizm öğretisine ait olduğu sonucuna varmıştır. Bir çeviriye göre , Lotus çiçeğinin içindeki mücevherdir, om mani padme hum dizesinin anlamı...

Elbette daha çok Hindistan’da yaygın olan Budizm dini ve kültürüne dair bilgisi olanlar, dini derinlikteki bir çok cümle gibi bu cümlenin de kendi içinde çok fazla katmanı olduğunu tahmin edebilirler...Biz ‘om mani padme hum’ cümlesinin anlamı için bu kadarını söylemekle yetinelim ve merak edenler için farklı kaynaklar olduğunu hatırlatalım...

Asaf Halet Çelebi, büyük çoğunluk tarafından bir snopluk, züppelik, görgüsüzlük  sayılan bu kelimeleri bir atmosfer yaratmak için şiirine almıştır ve ona göre bunların ille de anlamlı kelimeler olmasına gerek yoktur. Budizm, Antik Mısır dini ve Hıristiyanlık temalı olan şiirlerinde şairin yaptığı, inanç dünyalarına ait sesleri anlamlarından soyutlamak ve şiirdeki yapıyı  kurmaktır. Bunu da yine kendince şöyle dile getirir Asaf Halet Çelebi:  Güzel hayvanlara benzeyen bu cümlelere sadece anlam, yani zeka ilave edersek kötü birer insan taklidi olurlar ve hayvan olmalarından gelen güzelliklerinden eser kalmaz.” Çelebi burada, tahtadan yaptığım ağaç şiirindeki duygularının aynısını tekrarlamaktadır   bize...

Asaf Halet Celebi şiirinde çok görülen ve ilk bakışta bir anlam taşamayan değişik ifadelerin şiire girmesinin ne anlama geldiği , Türkiye’de ancak 2000’li yıllarla anlaşılır.

Metinler arasılık ve göstergebilim çalışmaları   arttıkça Asaf Halet Çelebi şiirinin çok katmanlı bir şiir olduğu ve sınırsız denilebilecek sayıdaki farklı okumaya imkan verdiği görülür. Asaf Halet şiirinin her bir dizesi için bile  ciddi incelemeler gerektiren makaleler yazılabileceğini söyleyen uzmanların sesi daha gür çıkar....

Asaf Halet Çelebi’nin, harf tekrarları, sözcük tekrarları, tekerleme benzeri ses oyunlarına dayanan şiirleri  farklı okumaların yolunu açar. Şiirinin içine serpiştirdiği ipuçlarıysa, yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızla gelişen dilbilim ve göstergebilim alanları için mümbit , verimli  topraklar gibidir. Şiirler, ait oldukları atmosferin işaret ettiği yerler göz önünde tutularak okundukça, okuyana adeta yepyeni dünyalar açar.

Asaf Halet Çelebi ilk şiirlerini Garip akımının etkili olduğu dönemde yayımlamıştır. Garipçilerin şiiri somutlaştırma, günlük hayatın içine sokma  çabasının tam aksine, Asaf Halet şiirde soyut olanı öne çıkarmayı amaçlamıştır....

Tıpkı Fazıl Hüsnü’nün ilk dönem şiiri gibi, Asaf Halet’in şiiri de zeka değil, sezgi şiiridir. Onun şiirlerinin havasını yakalamak için ciddi bir entelektüel çaba gerekir ama tek başına bu da  yeterli değildir. Örneğin, İslam tasavvufundan veya Asya dinlerinden yola çıktığı şiirlerinde şairin kullandığı kavramların ne demeye geldiğini bilmek yetmez . Kelimelerin  o inanca mensup olanlara veya o kültüre yakın duranlara ifade ettikleri birbirinden farklıdır çünkü.

Bu yüzden Asaf Halet, şiirin anlaşılmasından değil, duyulmasından yanayım diyerek , deyim yerindeyse meramını anlatmış ve işin içinden çıkmıştır... Çelebi’nin, inanışlar ve kavramlar üzerine yazdığı şiirlerin yanında kişi adlarını başlık olarak kullandığı şiirlerini de görürüz. Bunların öne çıkanlarından biri Cüneyd şiiridir. “Cübbemin altında Allah’tan başkası yok” diyen Bağdatlı Cüneyd’tir söz konusu kişi.

bakanlar bana
gövdemi görürler
  ben başka yerdeyim

gömenler beni
gövdemi gömerler

aç cübbeni cüneyd
  ne görüyorsun/  görünmeyeni

cüneyd nerede/ cüneyd ne oldu
sana bana olan/ ona da oldu

kendi cübbesi altında/ cüneyd yok oldu

Tasavvuf kültürü söz konusu edilince  birçok insanın aklına gelen ilk isim olan ve felsefi derinlikteki anlamıyla Enel Hak! dediği için anlamak istemeyenlerce vahşice öldürülen Hallacı Mansûr da Çelebi’nin bir şiirine konu olacaktır:


renkler güneşten çıktılar
 renkler güneşe girdiler
 renkler güneşsiz öldüler
 ne renk gerek bana
ne renksizlik
güneşler bir yerden çıktılar
 güneşler bir yere girdiler
güneşler onsuz öldüler
ne aydınlık gerek bana
ne karanlık
şekiller bir yerden geldiler
şekiller bir yere gittiler
şekiller görünmez oldular
büyük köse vur....
bütün sesler bir seste boğuldu
Mansur, mansuuur!!

Asaf Halet Çelebi’nin, şairliğinin yanında bir özelliği daha vardır: Müzmin milletvekili adaylığı. Asaf Halet her seçim döneminde mutlaka bağımsız  aday olmayı seçmiştir. Şairin bu yönünü Beşir Ayvazoğlu bir yazısında şöyle dile getirir: Tavırları ve tekellüflü lisanıyla halis bir Beylerbeyili, şiiriyle son derece modern bir şair olan Çelebi, siyasete de ilgi duyardı. 1946′dan itibaren, yaşadığı sürece bütün seçimlere bağımsız aday olarak katıldı. 1946′da yayımladığı seçim bildirisindeki demokrasi vurgusu dikkat çekicidir. Bu bildiride demokrasiden ne anladığını, Roosevelt’in dört şartı olan  1. Sefalet ve açlık korkusu duymadan yaşamak, 2. Korkudan emin olmak, 3. Düşünce hürriyeti, 4. İnanç hürriyeti ilkeleriyle  açıklayan Çelebi, hiç dinleyicisi olmasa bile, meydanlarda yüksekçe bir yere, mesela bir taşın üzerine çıkıp uzun uzadıya nutuklar söylerdi. Seçilmeyeceğini bilirdi elbette; bu, onun için belki seçim atmosferinden istifade ederek siyasî fikirlerini yüksek sesle ifade etme vesilesi, belki de bir oyundu. Dört yılda bir, Haldun Taner’in ifadesiyle, “İngiltere’deki Hyde Park hatipleri gibi ileri geri konuşup içini de boşaltmış olurdu.”

Asaf Halet Çelebi, yaşadığı dönemde görünüşüyle, abartılı bir edayla şiir okumasıyla, çoğunluğa aykırı gelen görüşleriyle hafifsenmiştir. Karikatürlere  konu olur sık sık. Alıngan değildir Asaf Halet Çelebi hatta özel bir dikkat çekmekten hoşlandığı bile söylenebilir.

Neden milletvekili olmak istediği sorulduğunda verdiği yanıt, ince zekasının yanında, ilgi görme isteğinin de bir işareti sayılabilir: Şiirlerim, inşadlarım, kıyafetimle senelerden beri milletin yüzünü güldürmüş bir şairim. Meclis’te de neşe ve şetaret havası yaratmak ülkümdür!

Bir geleneğe bağlanmıyor gibi düşünülse de Asaf Halet Çelebi, modern şiirimizin Ahmet Haşim koluna yakın hatta bu kola aittir. Çok iyi bakılmazsa görülmeyen  şeffaf  bir halatla sıkı sıkıya bağlı gibidir sembolizme. Hatta Ahmet Haşim’den devraldığı bayrağı birkaç adım ileriye götürdüğü bile söylenebilir... Herhangi bir konu hakkında bir şey bilmeyenler için ayrı, belli seviyelerde bilgi sahibi olanlar için de daha farklı anlam dünyaları sunar Çelebi’nin yazdıkları.

Bütün bunlara rağmen yine de Asaf Halet  Çelebi’den kesin olarak etkilenen şairler olduğunu söylemek zordur.  Ancak, Türk şiirindeki  modern kanalların içine su yürüdükçe ,  atılımlar  meyvelerini verdikçe bugün biraz biraz tanınmaya başlanan Asaf Halet Çelebi’nin gelecekteki tanınırlığı hiç kuşkusuz yarın  daha fazla olacaktır diye düşünüyoruz....

Şiir üzerine yazıp  konuşmak zaten başlı başına bir zorlukken,  Asaf Halet Çelebi şiiri üzerine saptamalar yapmak daha da farklı ..... 

Asaf Halet  Cep isimli şiirinde de şunları söylüyor ;


seni rüyalarımda buldum
ve çok beğendiğim için
oradan çıkmak istemedim
şimdi derinlikte
        ve genişlikteyiz
ve bizzat
        rüya
             ben'im

kendi kendimi görüyorum
ve kendi içimde seyretmekteyim
bir cebim var ki
        karanlıktır
oradan oyuncak güneşler
                        bahçeler
                                ve denizler çıkar
ve bıkınca onları başka bir cebime atarım

en güzel oyuncağım sen
bahçelerimin beni eğlendirmediği zaman
gel    ve beni avut

         Şiirlerini  He, laleler , Lamelif ve Om Mani Padme Hum kitaplarıyla paylaşan ve Mevlana, Nâima, Ömer Hayyam  gibi inceleme kitapları, Hint edebiyatı üzerine makaleleri ile Mevlana’dan çevirileri bulunan Asaf Halet Çelebi, bundan tam 55 yıl önce,   15 Ekim 1958 tarihinde 51 yaşındayken ölür.
        
         Öldüğünde İstanbul Üniversitesi’nde kütüphane görevlisidir….

        Asaf Halet’in kısa ömrüne sığdırdıklarının önemi gün geçtikçe,  umuyoruz ki daha da iyi anlaşılacaktır....
        
         Türk şiiri ve kültür hayatının gerçek anlamıyla  nevi şahsına münhasır ismi ve  simaı olan Asaf Halet Çelebi’yi bir bayram gününde  hatırlayarak ve hatırlatarak…

         (murat örem / 15 ekim 2013 / ankara….
         alper beşe’nin değerli katkılarıyla….)

        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder