Refik Halit Karay’ın ‘Eskici’
isimli unutulmaz hikayesini çocukluk yıllarında büyüklerinden dinlemiş ya
da yudum yudum içerek okumuş birinin, hikayenin
kahramanlarından olan Hasan’ın yaşadıklarıyla sarsılmaması
mümkün değildir...
Çünkü kendisi de yıllar boyunca dönem dönem
yurdundan uzaklarda yaşamak zorunda bırakılan Refik Halit Karay, bu hikayesinde vatan
özlemini her zamanki kalem gücünün de üstüne çıkarak insanın ciğerine ciğerine
vurarak anlatır...
Eskici hikayesinde vatan
özlemi, ülke ve dil özlemi, oya
gibi işlenen cümlelerle memleketinden
İstanbul’dan çok uzaklara savrulmak zorunda kalmış bir küçük çocuğun yaşadıkları üzerinden anlatılır...
Hikaye
Hasan’ın çıkarıldığı Arabistan yolculuğuyla başlar ve yolculuk ilerledikçe Hasan adı yavaş
yavaş Hassen’e dönüşür Arap telaffuzuyla...Develer yine Arapça
telaffuzla Gemel olmuştur coğrafya değiştikçe...
Hasan, gönderildiği Arap topraklarında günlük
hayata alışmaya çalışırken, günün birinde halası yaşadıkları evin bahçesine birkaç saatliğine bir ayakkabı tamircisi ve eskiciyi
çağırır...
Hasan tamircinin yanında oyalanırken onun ayakkabıları
ustalıkla tamir etmesine de hayranlıkla bakar...Bir ara kendinden geçen Hasan,
başka bir ülkede başka bir dilin konuşulduğu topraklarda olduğunu unutur ve çivileri
ağzına alan ayakkabı tamircisine
farkında olmadan ana diliyle Türkçe olarak merak kuşku ve korkuyla sorar ;
- Çiviler ağzına batmaz mı senin?
Hikayedeki tamirci de yurdundan uzaklara düşmüş bir Türktür ve uzun uzun hayretle bakarak, bir anda şöyle sorar Hasan’a o da ;
- Türk Çocuğu musun be ?
Eskici ve Hasan bir süre daha konuşurlar Türkçeye, memleketlerine olan tarifsiz
özlemle ve onları bir araya getiren hayatın
tatlı sürpriziyle...
Fakat sınırlı süre geçer ve eskicinin
ayakkabı tamiratı biter.
Ayrılık zamanıdır... !
Hasan, eskiciye Gidiyor musun ? diye sorar ve ağlamaya başlar...
Hikayenin sonunu şöyle yazar Refik Halit Karay;
“ -Ağlama be! Ağlama be!
Eskici başka söz bulamamıştı.
Bunu işiten çocuk hıçkıra hıçkıra katıla katıla ağlamaktadır; bir
daha Türkçe konuşacak adam bulamayacağına ağlamaktadır.
-Ağlama diyorum sana! Ağlama.
Bunları derken onun da katı, nasırlaşmış yüreği yumuşamış,
şişmişti.
Önüne geçmeye çalıştı amma yapamadı, kendini tutamadı; gözlerinin
dolduğunu ve sakallarından kayan yaşların, Arabistan sıcağıyle yanan kızgın
göğsüne bir pınar sızıntısı kadar serin, ürpertici, döküldüğünü duydu......
Eskici
hikayesini hatırlattığımız Refik Halit
Karay da , yıllar önceki Temmuz gününde
, bundan 48 yıl önce 1965 yılının 18 Temmuz’unda ayrılmıştı bu dünyadan.
Eskici isimli hikayesi Gurbet
Hikayeleri kitabındadır ama Karay’ın bir başka unutulmaz kitabı da Memleket
Hikayeleri ‘dir...
Türkçenin
en önde gelen mizah, hiciv ve eleştiri yazarlarından, hakiki ustalarından olan Refik Halit Karay'ı neredeyse hemen her dönem muhalif yapan koşullardan
biri de, yapılan yanlış işlere zamanında muhalefet edenlerin gün gelip karar veren olduklarında
bu kez başka yanlışları bile bile katmerlendiren çelişkileridir...
Refik
Halit'in yurdundan uzak olan ikinci sürgün dönemi 1922 yılından 1938'e kadar Beyrut ve Halep'te yaşanmıştır.
Eskici hikayesinin de içinde
bulunduğu Gurbet Hikayeleri kitabı da bu yılların acılarının ürünüdür.
Refik Halit Karay, son sürgün döneminde o kadar
özler ki Türkiye'yi, Suriye-Türkiye
sınırına gelip dalgalanan Türk Bayrağına
bakarak göz yaşı döker.
Türkiye’ye
ancak 1930’ların sonunda geri dönebilecektir Refik Halit Karay...
Refik
Halit Karay hakkında ;
“Günün
birinde, “Sakın Aldanma, İnanma, Kanma” karşıma çıktı.
Yasak
bir içkiyi yudumlar gibi okudum sonuna kadar.
Ana
dilimin bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim”
diyen de Türkiye'nin en önemli fikir insanlarından olan Cemil Meriç’tir.
Tarih 18 Temmuz 1965’i gösterdiğinde,
Refik Halit Karay’ın da bu dünyadaki konukluğu 77 yaşındayken sona erer.
Geriye, sürgün yıllarıyla , memleket
hasretiyle geçen zamanların da tetiklediği Gurbet Hikayeleri ve Memleket Hikayeleri’nin de olduğu muhteşem kitaplar kalır
Refik Halit Karay imzalı....
Geriye, 1918 yılındaki Osmanlı Kabinesi istifasından
sonra bıçak gibi kelimelerle yazdığı “Efendiler
Nereye” başlıklı yazısı, manifestosu kalır Refik Halit Karay’ın...
Geriye , bir kısmı neredeyse bir asır önce yazıldığı halde tek
bir kelimenin bile eskimediği, sözlüklere bakmadan sular seller gibi yudum
yudum okunacak metinler kalır...
Geriye , bugün hak ettiği kadar bilinip
okunmasa da, Türkçe durduğu sürece hiç
ama hiç eskimeyecek Refik Halit Karay cümleleri kalır...
Az şey midir ?
İnanın, çok ama çok şeydir...
Kadir kıymet bilenlere elbette...
Bu yazıyı da ödenmesi mümkün olmayacak bir
borcu bile bile,
yine de gönülden yazılmış cümleler olarak
kabul edin...
( murat örem / 12 temmuz 2013 / ankara..)
( fotoğraf / umur örsan örem / bozcaada /
2009 )
Eskici hikayesini ilkokul kitabımdan hatırlıyorum. Bu hikaye o zamandan beri aklıma kazınmış durumda ve şu cümlesini hiç unutamadım: "Çiviler ağzına batmaz mı senin?"
YanıtlaSilGüzel yazı için teşekkürler.
Değerli Ali Galip Yıldırım ;
SilYorumunuz için ben de teşekkür ediyorum...
Yeni yazılarda ve yorumlarda görüşmek umuduyla...
murat örem....
Yüreğine sağlık ❤️ Yine bir solukluk bir yazı yazmışsın. 🍀
YanıtlaSil