*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

25 Temmuz 2013 Perşembe

prof dr mustafa inan ; leyli meccaninin ve insanlığın akıl küpü...


Gündemi takip edenler haberdar olmuştur çoktan...
Bugün, yani 25 temmuz 2013’te ajanslara sabah düştü haber ; “ispanya’da yaşanan son 50 yılın en büyük  tren kazasında ölü sayısı korkulur ki 100’e ulaşacak...”

Bir trene, uçağa , otobüse biniyorsunuz...
Gideceğiniz yer var...
Göreceğiniz sevdikleriniz var...
Sonra bir anda kocaman bir kuyunun içine düşüyorsunuz...

Ya da sevdiğinizi bir trene, uçağa, otobüse bindiriyorsunuz...
Ayrılırken “görüşürüz” diyorsunuz...
“hayırlı yolculuklar” diyorsunuz...

Sarılıyor, öpülüyor öpüyorsunuz nefesinizi içinize çeke çeke evladınızı, karınızı, kocanızı, sevgilinizi, arkadaşınızı, annenizi, babanızı...

Ya da aranız incir çekirdeğini doldurmayan bir mevzudan dolayı biraz ‘limoni’ ve karşılıklı sitemler ederken sarılmayı, öpmeyi bırakıp el sallayarak uzaklaşıyorsunuz, gardan, aprondan, terminalden...

Kaprisiniz mübarek olsun....
Kaprisiniz uğurlu kademli olsun...!!!!
Nasılsa daha çok zaman var değil mi beraber geçirilecek...
Nasılsa daha çok imkan var değil mi,  nedensiz kaprislerinizi zamanı gelince  telafi edecek...

Peki , hakikaten bunun böyle olduğunu , garanti olduğunu
Nereden biliyorsunuz ...
Kimin şu hayatla sözleşmesi var...

Evinizde insanlar var güler yüzünüzü bekleyen...
Siz asın suratınızı...
Ya da onlar assın size...
Herkes sanki hep olacak o evde değil mi ?
Nereden biliyorsunuz ?

Evinizde kitaplar var okunmayı bekleyen...
Emekli olunca okuyacaksınız değil mi ?
Nereden biliyorsunuz ?

Aşağıdaki yazı bundan 15 yıl öncesinin bir program metni...
Ben Mustafa İnan’ı Oğuz Atay’ın kitabıyla tanıdığımda 20’li yaşlarımın başındaydım...Oysa 6-7  yaşından itibaren su içer gibi kitap okuyan biri olarak çok daha erken tanışmak isterdim hem bu kitapla hem de Mustafa İnan Hocamla....

Bu yazıyı okuyanlar içinden çocuklarına yeğenlerine bu dünyayı tanıtan kaç kişi çıkarsa onlara olsun bir yaz selamı bu yazıyla....

Şunu hiç unutmayın
Şunu hiç unutmayalım
“ hayat kısa / kuşlar uçuyor...”

( murat örem / 25 temmuz 2013 / ankara ...)

                                            ......................


prof dr mustafa inan ; 
leyli meccaninin ve insanlığın  akıl küpü...

Yokluk ve umarsızlıklar aşılarak var edilen cumhuriyetin  ilk  döneminde yaşayan çocuk  gençlerden oldu  o da. 

Ömrü boyunca da yakasında taşıdı yoktan var edilen  cumhuriyetin bilim adamı olmasının onurunu.

Çünkü gerçek bir bilim adamı , hakiki  bir öğretmendi.

Mustafa İnan’ dı…

Çoğu dinleyici şu anda “ bir şey ifade  etmiyor bu isim bana”  dese de,  Mustafa  İnan yaptıkları, öğrettikleri, varlığı hatta  yokluğuyla bile  Türkiye için her zaman çok şeyi ifade etti.

Seyyar posta memuru Hüseyin Avni  Bey’in  oğlu olarak 1911 yılında Adana’da doğdu Mustafa İnan. Çok hastalıklı bir çocukluk geçirdiği için işgal   yıllarının yokluk günlerinde bile aile içinde gözetilen çocuk oldu Mustafa İnan...

Hatta yıllar sonra ağabeyi Mustafa’yı  anlatan kardeşi Güzide belki biraz sitem biraz da sitayişle  şunu söylemeden edemedi; 
“ Memleketin ve hepimizin o yokluk yıllarında çayına istediği kadar şekeri ailemizden yalnızca Mustafa Ağabeyim koyabilirdi.”

Mustafa  İnan çok zeki bir çocuktu...
Gerçi 4  yaşında Adana’nın sıcağında evde  uyumamak için dama çıkmış uykusunda damdan düşmüş  ve babası bu olaydan yıllar sonra bile “bu çocuk adam olmaz.” diye  söylenmişti  ama Mustafa bütün ortaokul ve lise yılları boyunca pantalon kemerine boru yapıp soktuğu tek bir sarı defterle bugünkü adıyla parasız yatılıyı, zamanının adıyla da Leyli  Meccani’yi büyük bir başarıyla bitirmişti.

Bütün ömrü, çevresindeki insanlara hep birşeyleri içtenlikle öğretmekle geçti Mustafa İnan Hoca’nın. Bildiklerini saklama yolunu seçmedi ya da günümüzde neredeyse bir erdem gibi pazarlandığı haliyle,  bilimi  arsızca paraya tahvil etme yolunu seçmedi...

Yatılı okuldayken yatakhane arkadaşlarına , üniversitede hocayken genç öğrencilerine, evde, sokakta, yoldayken insanlara ve gurbet ellerdeyken hasta yatağında  da kendisine serum veren hemşirelere hiç yüksünmeden, erinmeden hep  öğretti, öğretti, öğretti   Mustafa Hoca... 

Zamanın Mühendis Mektebi, bugünkü adıyla İstanbul Teknik  Üniversitesi’nin  sınavlarına girerken etrafındaki şehir ! çocuklarınca küçümsenip   “sen bu halinle  kazanacağına inanıyor musun ?” sorusuna   “bir deneyek bakak” dediği için şivesiyle de alay edilen Adanalı Mustafa,  sınav sonuçları açıklandığında  herkesin önüne geçmiş ve birinci olmuştu.

Ancak bu başarısını , her fırsatta “ bu çocuk adam olmayacak”  diye serzenişte bulunan babası Hüseyin Avni Bey’le paylaşamadı Adanalı Mustafa çünkü Hüseyin Avni Bey 2 yıl önce tüm  ailenin geçim yükünü de oğlu Mustafa’nın omuzlarına bırakarak  ölmüştü....

Üniversite öğrenciliği ve sonrası Mustafa İnan için hep tercih edilmiş zorluklarla, gem vurulmuş özlem ve beklentilerle ve tabi ki  parasızlıkla  geçti. Sinemaların ucuz matinelerini kollarken bir taraftan da  Divan Şiiri’nin bütün inceliklerini öğrenerek o engin denizden haz almayı öğrendi. 

Üniversiteli Mustafa, sonradan eşi olan Jale Hanım’a ve daha bir çok genç insana dersler vererek ayakta kalmaya çalışırken bile yaşadıklarından şikayet  etmedi...

İnanılmaz bir inat ve coşkuyla öğrenmek ve öğretmek ekseni üstüne kurgulanan hayatının içine mekanik profesörlüğünden ayrı olarak,
nefis muhasebesini,
yokluğa ve yoksunluğa efendice  direnmeyi,
tüccar kafalı bilim adamı olmamayı
ve daha bir çok güzel şeyi
hiç yüksünmeden
zarifçe oturtmayı bildiğinde
yanında eşi Jale İnan da vardı Adanalı Mustafa’nın .

Evliliklerinden bir  çocukları olduğunda Mustafa İnan asistanından borç para almıştı hastahane masrafları için...Tüccar bilim adamı olacağım demeyi aklından geçirmediği için çok uzun yıllar boyunca okula  elinde sefertasıyla  yürüyerek gidip gelmişti...

O zamanlar öyle bir zamandı
ve Mustafa İnan da öyle bir adamdı....

Bugünün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelindeki en anlamlı harçlardan biri üniversitenin uzun yıllar rektörlüğünü de yapan Mustafa İnan Hoca’nınkidir. 

Binlerce öğrenci geçti Mustafa Hoca’nın rahle-i tedrisinden yıllar içinde, Mustafa İnan hakkında güzelim bir kitap yazan Oğuz Atay’ından  Süleyman Demirel’ine kadar...

Hastalığının son döneminde, üniversite senatosu ancak bir oldubittiye getirerek ikna edebilmişti Mustafa Hoca’yı yurtdışında tedavi olması için…

Çünkü Mustafa Hoca böylesi bir çabayı israf olarak tanımlıyordu...

Hastalığının son evresinde gittiği “yaban ellerde” ,  5 Ağustos 1967’de öldüğünde yalnızca 56 yaşındaydı Mustafa İnan Hoca. Bu yabancı diyarlarda  her şey fazlasıyla düzenli ve soğuktu.

Mustafa Hoca’nın ölümünün üzerinden  yalnızca saatler geçmişti ki , kocaman bir fatura geldi “masrafınız şu kadar” diye hastahane yönetiminden.

Şaşırdı eşi Jale İnan, duygudan, insanlıktan  bunca arınmış mekanik bir hayata ve  belki de içinden şunları geçirdi “Şu anı yaşasaydı onca konuda hep aklın , muhakemenin yanında olan Mustafa’da şaşırırdı bu işe , böylesine  duygudan uzak bir yaklaşıma kızardı da. Hem de çok.” 

Yokluklar, hastalıklar, başarılar, enayi yerine konmalar, tüccar kafalı profesör olmaktansa insan yürekli bilim adamı olmaya dönük çabalar, “sen bu işi de yaparsın Mustafa, haydi bize yardım ediver yalanlarına inanıyor görünüp, sırf bilimin hatırına edilen karşılıksız yardımlar”  sona erdiğinde kimbilir  kaç 56 yıllık yaşam ve anadolu kadar anlamlı isim bıraktı geride kalanlara Mustafa İnan Hoca. 

Aklın, fikrin, düşünmenin ; 
hurafeler, destanlar ve futbol maçları kadar ilgi görmediği ,
göremediği bir coğrafyada
yalnızca biliyor olmaktan haz almak için,
insanlık için kendini bilime adamayı bıraktı ...

Soğuk bir kış gününde karısının “bugün de işe gitmeyiver Mustafa” teklifine, “ bizim işimiz şakaya gelmez, yapıların planlarını  layığınca hesaplayıp  üzerimize  düşeni hakkıyla yapmazsak, öğrencilere öğretmezsek  binalar yıkılır, insanlar ölür, bu ödenecek vebal değildir” diyen Mustafa Hoca’yı  nasıl anlatalım ki şu üç beş dakikada...

Ey dinleyici sen bu cümlelerden sonra cumhuriyetimizin değil ölmek  hiç yaşlanmayacak ilk bilim adamlarından Mustafa İnan’ın hayatını daha yakından öğrenmek istersen işte  öneri;

Mustafa  İnan’ın öğrencisi de olan ve bundan büyük gurur duyan Oğuz Atay’ın kaleme aldığı “Bir Bilim Adamının Romanı” isimli kitabını  okuyun ki hangi değerleri yitirdiğimizi görüp  o boşlukları doldurmaya çalışın.

Türk Bilim’inin yokluklar  ve daha çok da kayıtsız kalmalar içindeki tarihinde İTÜ’nün, TÜBİTAK’ın bugünlere gelmesinde çok büyük emek ve çabaları olan, profesör olmanın yükünü büyük bir şevkle taşımayı bu işin nemasını yemeye her zaman ama her zaman, sorgusuz sualsiz yeğleyen,  Seyyar posta memuru Hüseyin Avni Bey’in oğlu Adana’lı Mustafa’nın, Mustafa Hoca’nın, Mustafa İnan’ın  anısı önünde saygıyla...

         ( radyo anadolu / kasım 1998 / murat örem / ankara..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder