Hayatının
son yıllarında kendi kendine taktığı ismiyle söylersek ;
“
Huysuz İhtiyar Oğuz
Aral’dı o...”
Oğuz
Aral’la birlikte anılan kelime ve dergi
“gırgır” ise onunla anılan cümle de “gereksiz taramalar yapmaktan kaçının’ ifadesiydi...
Ömrünün
son yıllarında harflere ve yazıya çok daha yakın dursa da önce karikatür ve
mizah ustası ve efsane hocadır Oğuz
Aral....Çünkü yıllar boyunca çiçeği
burnunda genç karikatürcülere
verdiği destek hem hala arşivlerdedir hem de bu isimlerin tanıklığı
devam etmektedir...
Oğuz
Aral dendiğinde, saman kağıda sarı ve siyahın tonlarıyla basılan efsane Gırgır Dergisi gelir öncelikle akla... Gırgır
, darbe günlerini yaşayan 1980’lerin
Türkiye’sinde, gülmeye ve düşünmeye hasret
yüzlerin her sayısını özlemle bekledikleri , kendilerini buldukları bir dergi
olmuştur...
Oğuz Aral’ın
kendi çizdiği kahramanlarının en
unutulmazları da
Avanak
Avni ve Utanmaz
Adam’dır...
Oğuz
Aral büyük ağırlıkla olumlu zaman zaman
da keskin eleştirel yorumlarla anılır hala...Ancak şurası kesindir ; Oğuz Aral ,
12 Eylül 1980 darbesiyle , üzerinden korku
silindiri geçtiği için gülmeyi ve muhalefet etmeyi unutan bir topluma,
bu iki kavramı da hatırlatmak için
bedeller de ödemiş bir isimdir...Bedeller ödemiştir çünkü 1980’lerin darbe karanlığında,
neredeyse uzun süre tek muhalif yayın organı Gırgır Dergisi olmuş ,
garip gerekçelerle kapatılmalar da dahil bir çok sorun yaşamıştır askeri darbe
günlerinde...
Aral
ailesinde karikatür ve mizaha emek veren
bir başka isim de Oğuz Aral’dan çok daha önce bu dünyadan göçen kardeş Tekin Aral’dır...
2004
yılında, 70 yaştan iki sene alacaklı olarak, bu dünyadaki
konukluğu sona eren Oğuz Aral 1936
İstanbul doğumludur... Türkiye’de karikatürün bir sanat dalı olmasının yanında hayatın
kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesinde büyük katkıları olan Oğuz Aral’la
ilgili olarak çok fazla şey söylemek mümkün...
Oğuz
Aral’ı Türk mizahı ve karikatüründe çok farklı yere konumlandıran en önemli
özelliği sevenlerinin ve karşı çıkanlarının
da hemfikir olduğu üzere, yaşadığı
topluma dair çok sağlam gözlemlerinin ve her daim söyleyecek sözünün olmasıdır...
Toplumun
sinir ve duygu uçlarını, farklılık ve benzerliklerini ömrü boyunca çok iyi
tahlil edebilen Oğuz Aral bir yanıyla da hakiki bir sosyologtur...
Toplumsal
dönüşüme , göç olgusuna, köy kent ayrımına, kültürel kodlara ve sembollere de değinerek yapmıştır mizahını Oğuz Aral...
Oğuz
Aral eskilerin deyimiyle bir yanıyla mektepli bir yanıyla da alaylı
bir karikatürist ve mizahçıdır çünkü İstanbul Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi’nin üçüncü sınıfından ayrılmıştır...
1950’lerde
daha çok gençken içlerinde Akbaba dergisinin de
olduğu, çeşitli gazete ve dergilerde karikatürleri yayınlanır Oğuz
Aral’ın...Oğuz Aral ilk gençlik yıllarını anlatırken de, yazılarını kaleme
alırken de alaycı, ironik, sarkastik
bir dil kullanmıştır..
Bir
çok mizahçıda da görülebileceği gibi, kendisiyle de dalga geçebilmenin kültürünü özümsemiştir Oğuz Aral da...
Oğuz
Aral’ı bir dönemin muhalefet simgesi ve
efsanesi haline getiren en farklı adım Gırgır Dergisi yılları olur...Oğuz Aral’ın
kardeşi Tekin Aral’la birlikte 1972 yılının Ağustos ayında çıkarmaya başladığı Gırgır,
gittikçe artan ve dönem dönem çok şaşırtıcı bir okur sayısı ve ilgisine sahip
olur yıllar içinde..
Özellikle
70’lerin ikinci yarısından itibaren siyasi olarak keskin kamplaşmaların
yaşandığı bir Türkiye vardır...
Toplum
geç kaldığı modernleşme sürecini kırık dökük yaşamaya çalışırken, şehirlere göç
artmış, ekonomik, sosyal ve siyasi çatışmalar keskinleşmiş , işçi hareketleri
ivmelenmiş öte yandan da köyler, mahalleler, kahvehaneler, bakkallar
hatta aileler bile bölünmeye başlamış, siyasi körlük ve şiddet hayatı esir
almıştır....
Bu
dönemle birlikte büyük ilgi gören Gırgır ve Oğuz Aral yıllar sonra bazı isimler tarafından
eleştirilecek bir yaklaşım içine girer...1980 darbesine kadar siyasi figürlere
ve politikacılara sayfalarında daha çok yer vermeye başlayan Gırgır’da neredeyse dönemin tüm
politikacıları ülkedeki bütün olumsuzlukların tek sorumlusu olarak gösterilir
düz bir mantıkla...
Siyaset
ve siyasetçinin halkın gözünde itibarsızlaştırılmasına bilerek ya da bilmeyerek destek olanlardan biri de Gırgır dergisi
olmuştur bazı isimlere göre...Bu isimler,
Gırgır ve Oğuz Aral’ın o
dönemde, gerçek gücü elinde bulundur(a)mayan
siyasi aktörlere yönelik mizahi yayınlar yaparak, perde arkasındaki derin güçleri ve aktörleri
pas geçtiğini öne sürerek eleştirmişlerdir...Bu eleştirileri , objektif
olarak baktığınızda çok da yabana atmamanız
gerekir....
Oğuz
Aral, ismi etrafında farklı görüşlerin yer aldığı önemli bir figür olmuştur hayatının son 30 yılında... Onlarca genç isim mizah dünyasına Oğuz Aral’ın açtığı kapıdan
girdiğinde daha çocuktur neredeyse...
Bu
çocuk isimlerden kimileri yıllar içinde Oğuz Aral’ı çok farklı ve yüksek bir yere koymuş kimileri de okurun dışarıdan göremediği olumsuz , art
niyetli hatta despotik yanlarının
olduğunu söylemiştir...
Türkiye
gibi birey iç disiplini ve çalışma bilinci kültürünün hiç de yüksek olmadığı yerde , hele hele çok genç isimlere bir
şeyleri öğretmek ve yaptırmanın bir yolunun da despotik olmaktan (!) geçtiğini bildiği için böyle davranmıştır
belki de Oğuz Aral, sosyolog yanının kendisine
gösterdikleri üzerinden de ...
Kimbilir...
1970’lerin
ikinci yarısından itibaren Gırgır,
okuyup yazmaya, mizaha ve karikatüre
düşkün hemen herkesin farkına vardığı, alıp okuduğu bir dergi olur...
Derginin
sloganı da şudur yıllar yıllar boyu:
Geçim
derdini,
can
sıkıntısını,
aşk
yarasını,
karı
koca kavgasını,
şipşak
keser.
Her
derde devadır,
Gırgır
da gırgır.
Yıl
1980 , aylardan Eylül , günlerden 12 olduğunda Türkiye bir kez daha darbe günlerindedir...Gırgır ve
Oğuz Aral’ın tarihindeki yeni dönemin başlangıcı da bir anlamda bundan sonra
olur....Ülke tam anlamıyla suskunluk
içindedir...Darbe öncesinin siyasi anlamdaki en etkin gazeteleri birbiri
ardınca kapatılmakta , yeterince
uslanmamışlarsa ! bu kez çok daha uzun süreli susturulmaktadır....
Bu
dönemde dilini sertleştirerek yayın yapan Gırgır da payına düşeni alır
elbet...Mizahın evrensel gücünü ve
muhalefet dilini kullanmaya çalışan Gırgır’ı da 4 hafta süreyle kapatır
iktidarı darbeyle elinde tutanlar....
Gırgır
yeniden yayına geçtiğinde derginin geçmişindeki eksikleri adeta unutulmuş ve yılgınlık içindeki toplum
hukuk dışı biçimde bastırılmış muhalif sesin tek temsilcisi olarak gördüğü Gırgır’ı, ‘baştacı’
yapmıştır...
Gırgır
efsanesini geri dönülmez biçimde yaratan bu dönemde, derginin tirajı 50bin , 100bin
değil , tam 500bin olur...
Haftalık
bir mizah dergisinin nüfusu 40milyon olan ülkede ulaştığı tiraj bugünün 75
milyonluk Türkiye’sinde bile hala kırılacak gibi görünmez...
Gırgır
Dergisi’nin 500binlik tirajla üçüncü
olduğu dünya sıralamasında birinciliği 8 milyonluk tirajıyla dönemin bir
başka totaliter devleti olan Sovyetler Birliğinde yayınlanan Krokodil
adlı mizah ve karikatür dergisi almıştır...
Bu
durum bile mizahla baskı dönemleri arasındaki evrensel ilişkiyi göstererek,
anlamak isteyenlere çok şey anlatmaktadır.....
Oğuz
Aral ve Gırgır 1980’lerin başından
sonlarına dek sürecek bu politik dönemi
çok iyi kullanır...
Ta
ki 1980’li yılların sonundaki bir el değiştirme olayına kadar...
El
değiştirme olayı öncesindeki birkaç yılda , seçimle iktidara gelen Başbakan Turgut Özal
döneminde de muhalif tavrını sürdürür Gırgır...Hemen her sayısında dönemin
başbakanına yönelik keskin yazı ve karikatürler yayınlanır...Adeta 3 yıllık
darbe döneminde biriktirilen sert espriler kuşatmıştır dergiyi...Dönemin
birbiri ardına yapılan gazete kağıdı zamları ve diğer uygulamalar oldukça,
maliyetler ve fiyat arttıkça derginin logosunun altındaki ifadelerde başbakanın
karikatür olarak çizilmiş yüzünün sayısı artar...
Bu
karikatürlerde başbakanın ayrı ayrı her bir yüz ifadesinin lira olarak da karşılığı vardır...
Türkiye
80’lerin ortalarından itibaren nispeten daha demokratik bir ortama kavuştukça Gırgır’ın efsane olmuş tirajı daha makul
çizgilere inerken yeni mizah dergilerinin de gün ışığına çıkma zamanıdır artık...Derginin
bünyesinde yetişmiş, çiçeği burnunda günlerinin
ardından usta olduğuna inanmış (!) bir çok genç isim yeni dergilere,
yeni sulara yelken açar zaman içinde....
İsimleri
bir çırpıda sayılabilecek,
Nuri
Kurtcebe, Engin Ergönültaş, İrfan Sayar,
Necdet Şen,
Atilla
Atalay, Latif Demirci, Sarkis Paçacı, Hasan Kaçan, Galip Tekin,
Mehmet
Çağçağ, Metin Üstündağ, Can Barslan, Behiç Pek,
Cihan
Demirci, Mim Uykusuz, Gülay Batur, Özden Öğrük,
Ramize
Erer, Gani Müjde, Tuncay Akgün, Bülent Arabacıoğlu...
ve daha
onlarca isim öyle ya da böyle Gırgır ekolünün ve tabi ki huysuz
ihtiyarın rahle-i tedrisinden geçmiş mizahçılardır...
Bu
isimlerin önemli yollarına mizah ve karikatürle devam ederken , bazıları başka
alanlarda da öne çıkacaktır...
Kimse
yadırgamasın bu detayları çünkü Oğuz Aral’ı andığımız bir yazıda Gırgır’a büyük bir paragraf açmak kaçınılmazdır...
Yazının
başına dönersek ; yaşı 40’lara ve daha
yukarılara ulaşan bir çok kimse için bugün bile Oğuz Aral ismi ve bir
dönemin Gırgır Dergisi bambaşka şeyleri çağrıştırır....
Milyonlarca
insanın gençliğine vurulmuş mühürdür Gırgır Dergisi...
Hayatın
bugünle kıyaslanamayacak kadar yavaş aktığı, teknolojinin her yeri kuşatmadığı
1970 ve 80’lerin Türkiye’si ve dünyasında
Gırgır bir çok kuşak için mizah dergisinin ötesinde değişik anlamları
bünyesinde toplayan kült bir yayın organı, adeta oksijen çadırı olmuştur...
Küçük
yerlerde taşrada yeni sayısına ancak Cumartesi
Pazar günleri ulaşılabilen Gırgır’a büyük şehirlerdeki okurlar bir iki
gün önceden ulaşabildiği için en büyük Cuma
günü hediyesi olmuştur Gırgır Dergisinin yeni sayıları yıllar
boyunca...
Oğuz
Aral ve Gırgır Dergisi üzerinde bugün bile
çok daha derinlikli araştırmalar, övgüler ve tabi ki eleştiriler de
yapılmalıdır...
Çünkü
Gırgır Dergisi’nin sayfalarında , eski sayılarında bir toplumun geçirdiği
sosyolojik, kültürel, siyasal tüm değişimlerin adeta röntgeni vardır...
Mesela
yıllar öncesinde yapılan bir yorumda Gırgır Dergisi de dahil mizah dergilerinin
zaman içindeki hızlı tiraj kayıplarının analizini yapanlar şunu demiştir mealen
;
“Türkiye’de
mizahçılar uzun yıllar boyunca hepimiz gibi yaşadı...
Yokluğun
, bilemedin orta / orta alt sınıfın içinden geldiler...
Bu
yüzden hayata dair espriler üretirken hepimizin hayatına dokundular...
Ne
zaman ki Gırgır ve diğer mizah dergilerinin yazar çizerleri belediye
otobüsünden, dolmuştan inip kendi arabalarının içine oturdular, sınıfsal bir
sıçrama yaptılar, işte o andan itibaren hayatımıza
dokunan cümleleri de azaldı....”
Bu
söylenenlere katılmak ve itiraz etmek de mümkündür...
Dünyanın
ve hayatın hızla evrildiği bir çağda , bugünden bakarak iddialı analizler,
eleştiriler hatta suçlamalar da yapabilirsiniz Oğuz Aral’a da, Gırgır
Dergisi’ne de ...
Arada
haklı parantezleriniz de olabilir...
Ama
bütün bunlar içinden geçtiği zaman ve çağda milyonlarca insanın hayatına
dokunan isimleri ve onlarla anılan çalışmaları , başta Oğuz Aral olmak üzere
hakkını teslim ederek anmanıza engel
olmamalıdır...
Oğuz
Aral’ın daha az bilinen yanlarından biri de anadolu'nun çeşitli yerlerinde
pantomim gösterileri sergilemesi ve yıllar
önceki animasyon çalışmaları ve çizgi filmleriyle de Türk çizgi film sektörünün
de ilk isimlerinden olmasıdır....
Alkol ve tütünle geçmiş eski günlerin de etkisiyle hayatının
son yıllarında ciddi sağlık sıkıntıları
yaşayan Oğuz Aral , 2004 yılının Temmuz ayında Bodrum’da tatil yaparken bir kez
daha rahatsızlanır....
Bu
kez durum daha ciddidir...
Rivayet
odur ki Oğuz
Aral, kendisini sedyeyle taşıyan doktor ve sağlık görevlilerinden verdiği
eziyet için tekrar tekrar özür dilerken
"Çocuklar, kusura bakmayın, ihale size kaldı galiba"
diyerek
seslenir...
Hatta
bir ara hafızasının yerinde olup olmadığını anlamak için nereli olduğunu soran
doktora şu yanıtı verir Oğuz Aral;
İstanbul’luyum
ama içinden.....
Oğuz
Aral 2004 yılının 24 Temmuz akşamında Bodrum’dayken geride kalanlara hoşçakalın dediğinde 68 yaşındadır....
Huysuzluğu
tamam da,
daha
ihtiyar bile değildir öldüğü yaşta Oğuz Aral...
Oğuz Aral ve Gırgır Dergisi
Türkiye’nin tarihinde bir köşe taşıdır...
Orada duracaktır daima...
Ölümünün
9. yıldönümünde huysuz ihtiyara bir selam da bizden olsun bu yazıyla...
(
murat örem / 18 temmuz 2013 / ankara...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder