gece vakti
telefon çalar…
şu hastaneye ulaşmanız
şart
çok acele etmenize gerek yok
yalnızca “metin”
olmanıza gerek var der bir ses
uğultu ve
hıçkırıklar fonda akarken…
gece vakti
telefon çalar…
düşündüm taşındım sen haklıydın aslında
ama ben de haklıyım biraz da olsa
belki de haklılığı
haksızlığı bırakıp
başka şeylere bakmanın zamanı çoktan geldi
der bir ses
gözünüzün
önünde rengarenk kelebekler uçuşmaya başlarken…
gece vakti bir telefon çalar…
kapının önündeki şu plakalı araç size mi ait…
az önceki kazadan sonra
artık öyle bir aracınız yok gibi
haber vereyim istedim der bir ses
duyduğunuz
kelimelere anlam vermeye çalışırken..
gece vakti
telefon çalar…
münasebetsiz bir yerde cebimde beş kuruşsuz kaldım
gelmez hatta gecikirsen, bu halde de
kalamayacağım der bir
ses
münasebetsiz
olan, senin şu dünyadaki varlığın
diye
söylenseniz de çorabınızı ararken bulursunuz kendinizi …
gece vakti
telefon çalar…
şu kişi neyiniz
olur diye sorar
telefonun
ucundaki buyurgan ses…
bahsedilen
kişiyi tanımak tanımamak
salıncağında gidip gelirken zihniniz
“kim , hangi sıfat ve
gerekçeyle
bu vakitte ve bu üslupta
soruyor bunu”
diye çok
kontra bir cevap verir
içinizdeki
asi ve gözü kara adam
karşıdakini birden
kekeleterek…
gece
vakti telefon çalar…
birbirini
sonuna kadar tanımanın aşinalığı
ve defalarca yumak olmanın teyellenmişliğiyle
sakin ve
huzurla akarken konuşmanın seyri
“yanında kim var…
kim var yanında…
yanında kim var…”
sorusuyla yeniden kendini aratır huzur...
siz bu soruyu ısrarla
duymamayı yeğleseniz de …
gece vakti bir telefon çalar…
gece vakti çok telefon çalar…
çalan her telefon mutlaka açılmalıdır
çalınan her kapı da
mutlaka açılmalıdır…
sorulan her soru duyulmalıdır...
sorulan her soru duyulmalıdır...
sonrasına
sonra bakılmalıdır…
ve ne
olursa olsun
insan
kalesini asla terk etmemelidir…
bazen
evinizdir kaleniz…
bazen
kelimeleriniz…
bazen
elleriniz olur kaleniz
bazen
gülüşleriniz…
düşünmek büyük bir kaledir…
sevgiyle
sarılıp öpmek de
yeri
geldiğinde itiraz edip
bütün
kartları ortaya koymak da
kalenizi asla terk etmeyin…
gol de
yiyeceksiniz
goller de
yiyeceksiniz
boş
kalenizle değil
kalede
kaleciniz varken yiyin golü…
ve her ne
olursa olsun
çamura
yatmadan
hakeme bakmadan gol yiyin…
kaleyi terk etmeden yenilmenin de asaleti vardır…
çünkü gol
yiye yiye
gol
atmayı öğrenmenin de
apayrı
bir hazzı ve öğreten yanı vardır…
( murat örem
/ 29 haziran 2016 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder