*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

25 Haziran 2016 Cumartesi

insan hikayeleri 4 / oysa bir çocuk arkadaşından kalem istemeden, silgisini yanlışlıkla kendi çantasına atmadan, en güzel kalemini en sevdiğine hediye etmeden bir okulu nasıl bitirebilir…bitiremez...



safiye…
okulun en sessiz kızı…
dersleri  en kötü olanlardan…
çok kötü olanlardan…


hiç arkadaşı yok safiyenin…
otuz kişilik sınıfta da yok…
beş yüz kişilik koskoca okulda da yok…


safiye, yaşıtı kızların arasında da arkadaşsız…
13-15 yaşında,  kızlara her türlü şirinliği yapan oğlanların yanında da…
o kadar yalnız ki,  kimseye günaydını yok sabah sınıfa girdiğinde…
kimseden kalem istemişliği yok safiyenin, kimseye silgi vermişliği de…


oysa bir çocuk arkadaşından kalem istemeden,
arkadaşının silgisini yanlışlıkla kendi çantasına atmadan,
en güzel kalemini en ama en sevdiğine hediye etmeden
ilkokulu, ortaokulu, liseyi nasıl  bitirebilir…
bitiremez…


teneffüslerde bir şişe gazozu  yanındakiyle paylaşmışlığı da yok safiyenin...
ergenliğe adım atan kız çocuklarının tatlı şımarıklığı da yok üzerinde…
dudağını büze büze şirin bir sesle öğretmene soru sorduğunu da gören olmamış..


kocaman kaşları var safiyenin…
kapkara saçları ve kapkara gözleri…


güzel değil…
çirkin de…


ama vahşi…
çok vahşi…
ama ayrıksı…
çok ayrıksı…


yaşıtı kızların arasında da ayrıksı…
bir kız çocuğu kadar narin olmadığı için…


yaşıtı oğlanların arasında da ayrıksı…
bir oğlan çocuğu kadar bıçkın olmadığı için…


sınıfta yapılan eğlencelerde de yalnız safiye…
sözlüler yazılılarda da…
hatta herkesin yalandan ateşinin çıktığı aşı günlerinde de…


hiçbir öğretmen hiçbir zaman babana selam söyle demiyor safiyeye..
hiçbir kız arkadaşı bu hafta sonu bize gel annem kek yapacak da demiyor…


geliyor gidiyor okula sessizce safiye…
bir evin köşesini kendine mesken edinmiş çalı kertenkelesi kadar ürkek..


bazen kızlar kendi aralarında safiyeyi gösterip kıkırdıyorlar…
belki kaşlarını gösteriyorlar birbirlerine…
belki saçından aylardır çıkmayan   eski lastik tokayla dalga geçiyorlar…
belki de bir türlü düzeltemediği dilinin taklidini yapıyorlar…


oğlanlar, kızlar kadar acımasız değil…
oğlanlar acıtırken kızlar kadar seçici değil…
safiyeyle bir alıp veremedikleri yok..
onların o yaşta derdi herkesle…

öyle hedef belirleyip vurmayı bilmez oğlan çocukları…
ama kız çocukları hiç affetmezler,
en çok da kız arkadaşlarını ateşlerin içine atarken…


aradan zaman geçiyor…


bahar geliyor yaşadığımız kasabaya…
herkes,  kış kokan kaşe kabanlardan kurtuluyor…
öğle güneşi biraz biraz ısıtmaya başlıyor…


bir öğle tatilinde okuldan çıkıyor safiye…
yemek yemeye gidiyor babasının bakkal dükkanına…
üç beş öteberi satıyor bu arada babasının bıraktığı dükkanda…
biraz zeytin, çokça ekmek ve deterjan ve ömür törpüsü…


gamsız bir mart güneşi düşüyor kasabanın sokaklarına…
dükkanın tam karşısındaki dere uğul uğul akıyor…
sokaklarda insanlar yürüyor…
okulda kalan çocuklar basketbol oynuyor…
tost yiyor bazıları…


mektup yazıyor kızlar
sevdikleri oğlanların defterinin arasına bırakmak için…


tam o anda kulakları sağır eden bir ses duyuyor kimileri
bakkal dükkanının önünden  geçip giderken…


sesle birlikte birkaç bardak düşüyor dükkanının raflarından…
kuşlar fırlayıp gidiyor ağaçların dallarından…


üç beş dakika içinde
kara kaşlı bir kız  kalbi buluyor dükkana girenler…
üzerine kırmızının ve yalnızlığın bütün tonlarının  sıvandığı,
kara kaşlı kara gözlü kara bahtlı bir kız çocuğu kalbi…


uyy babo, uyyy babam , bu nassıl gaderr
diye inlerken buluyorlar safiyenin babasını
dükkana girenler…


uzaklarda bir yerlerde anket defteri doldururken sarı saçlı kız çocukları
safiyeye  nihai olarak veda ediyor hayat…

safiyenin çoktan kendisine veda ettiği hayat…

                 ( murat örem / 25 haziran 2016 / ankara ) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder