***samimiyetleri
kusurlarından fazla olan bütün iyi babalara...
babalarının yanında olan bütün yürekli evlatlara…
"kör kibirleri" yüzünden babalarına dair keşkeleri çok olanlara...
"kör kibirleri" yüzünden babalarına dair keşkeleri çok olanlara...
dünya film endüstrisinin en kült
filmlerindendir “ kramer kramere karşı…”
1970’lerin sonunda abd’de
vizyona girdiğinde çok ciddi bir gündem yaratmıştır…
filmin adı kramer ailesinden gelir…
bugün bile efsane olan dustin hoffman ve merly streep başroldedir filmde…
bir de filmin temel karakteri bir küçük
kramer olan evlat vardır…
filmin arka planında görünense, yükselen şımarık dalga olan feminizmin
nesnel biçimde sorgulanması ve ayın karanlık yüzünü de göstermeye
çalışmasıdır…bu konuda film boyunca senarist ve yönetmenin de söyleyecekleri vardır çünkü…
hikaye basittir aslında ;
bir evlilik bitmenin eşiğindedir…
annenin bir süredir kafası karışıktır…
gitmek ister kalmak ister…
kalırken
dayatmak ister…
giderken
kanırtmak ister…
baba bir babadır işte…
1970’lerin abd’sinde orta sınıfın bir üstüne çıkmak isteyen
babadır…
eviyle çocuğuyla karısıyla görünürde bir
meselesi yoktur…
zamparalığı yoktur…
şiddeti yoktur…
iti kopukluğu yoktur…
evet biraz mesleki hırsı vardır babanın…
ama o da kendisi için değil ailesi içindir…
dolayısıyla evde mesele yoktur baba için…
öyle sanmaktadır..
daha da önemlisi
içten
yanmalı
dıştan
kanırtmalı
kadın
huysuzluğu
karşısında
bütün erkekler gibi düz biridir baba…
anlam veremez olan bitene uzunca bir süre…
bir gün anne gider…
mutsuzdur çünkü…
eh, anne mutsuzsa ,
mutsuzların sayısını artırmak gerekmektedir
!!!
anne gidince baba tek haneli yaşlarını süren oğluyla küt
diye başbaşa kalır…
sabah kalkılması gerekmektedir…
yumurtanın pişirilmesi gerekmektedir…
oğlan için tostun hazırlanması gerekmektedir…
evladın okula bırakılması gerekmektedir…
bir taraftan da iş hayatında ayakta kalmak
gerekmektedir…
film tüm bu detayları ilmek ilmek işler…
dakikalar ilerledikçe baba evlat kramerler arasındaki ilişkinin
gergefine adım adım yaklaşır senarist ve
yönetmen…oyuncular da elhak, çocuk da dahil,
ustalıklarının şahikasına varır filmde…
mesela bir sahnede evlat yemeğini yemek
istemez baba ısrar eder…gerilim tırmanır…masada yemek artıkları vardır…oğlanın
ağzı burnu doludur…hepimizin çocukluğunda yaptığı gibi adeta o biber dolmasının kabuğunu
yutmak veya kusmak arasında gidip gelmektedir…
sinirlenir baba kramer…
direnir oğlan…
o üç beş dakikalık gerilimi müthiş verir
yönetmen..
ve sonra birden sulh olur aralarında…
alttan alta hep şunu da anlatır bir yandan bu
diyaloglar…
baba ve
evlat arasındaki her gerilim
aslında
bir sonraki günün
çok
güçlü bağlantı ilmekleri olmaktadır…
evlat ve baba yaşadıkları her gerginliği
aştıklarında birbirlerini tanıyarak daha çok sevmeye daha çok anlamaya başlarlar
karşılıklı…
filmde bunu dakika dakika görürsünüz…
hele hele bir babaysanız ruhunuzla okursunuz
her şeyi…
öte yandan evi terk eden kafası karışık ve kronik mutsuz anne boş durmaz…
evladını mahkeme kanalıyla almak için bin
takla atar…
şahitler bulur, yalancı dolma misali…
mahkeme salonunda imitasyon inci tanesi misali gözyaşları
döker…
belki de samimidir bu duygularında…
ama
samimiyet akıl değildir…
samimiyet
iyi ebeveynliğin ilmuhaber kağıdı hiç değildir…
bu arada baba geçen her gün evladına daha çok
bağlanmıştır…
evlat babasını daha çok keşfeder olmuştur…
ikisinin de kabusudur mahkemeden çıkacak anne
lehindeki velayet kararı…
sonsuza dek kopmak zorunda kalacaktır babayla
oğul…
ve gel zaman git zaman mahkeme karar verir…
çocuk
annede kalacaktır…
anne emanet
inci taneleriyle
gözyaşlarını
velayete !!!!
çevirmiştir…
her şey yeniden alt üst olur…
baba burada da istisnalar hariç ,
neredeyse bütün erkekler gibi düz bir akıl
yürütür…
mahkeme
bir karar verdiyse
yalansız
dolansız,
duygu
sömürüsüz
ağlamasız
zırlamasız
bu
karara uyulacaktır…
ve mahkeme anne demiştir…
oğul anneye kalıcı olarak gitmek istemese de
özlemiştir annesini de …
sekiz dokuz yaşın en doğal halidir bu…
yangından kaçan tilki misali alır gider oğlunu anne…
tabi bu arada özellikle mahkeme sahnelerinde 1970’lerin
çiğ feminizm atağının aşil topuğuna ince ince!!! çalışmaktadır yönetmen…
neden
çocuk sorgusuz sualsiz anneye verilir sorusunu gündeme getirmekte zırt pırt ağlamayı başaramayan babaların
da mağdur olabileceğine dair göndermeler yapmaktadır…
ama bunu asla kör bir erkek tarafgirliğine
bulamaz film…
filmin sahiciliği ve ölümsüzlüğü de bu
nesnellikten gelmektedir zaten…
anne ve oğlu yeni bir hayat
kuracaklardır artık…
anne evden ilk gittiğinde babasına annem
yumurtamı şöyle yapardı, kazağımı böyle giydirirdi diyen oğul bu kez
annesine kurar aynı cümleleri biz
babamla şunu da yapardık böyle de eğlenirdik diye diye çok daha
derinlikli olarak…
ve filmin sonlarına doğru, evladını mahkeme
kararıyla yanına alan anne, babayla görüşmek buluşmak istediğini söyler…buluştuklarında
yine
o ağlak surat vardır annenin heybesinde…
kadınların ağlak suratı dünyanın her yerinde
her zaman erkekler için önemli bir kurt kapanı olmuştur…dünyanın en
kaba erkeği bile bu ağlak surat karşısında genellikle mantığını kaybetmede
ustadır…!!!
hasılı kelam…
biraz espriyle mealen söyleyip egzajere
edersek anne şunu der babaya….
“evet mahkeme oğlumu bana verdi…
ama oğlumuz gönlünü sana, babasına vermiş…
artık evladınla yoluna devam edebilirsin…
ben aradan çekiliyorum…”
ayladır yıllardır onca katmerli acıyı anne
nedeniyle yaşayan baba , bu cümleyi duyduğunda kadının gelgitine inat yine de şöyle bir osmanlı tokadı aşketmez
anneye…annenin o çiğliğine…o bitmek bilmeyen
öç alma güdüsüne…nefret kusmaz…
evliya gibi bir kocadır…
bütün olayları yaşamamış gibi hala anneyi teselli etmeye çalışır…
baba ve oğul kramerler
yeniden aynı evin içindedirler artık…
yeniden aynı evin içindedirler artık…
anne boyundan büyük bir işe kalkışmış…
ilk yarıyı da üç sıfır !!!
önde kapatmıştır…
ama maç doksan dakikadır…
feminizmin,
kutsal annelik masallarına
yaslanan
peşin hükümlü hakemleri varsa
bazı babaların da
çok iyi baba olma
çok hakiki baba olma
gibi hasletleri vardır…
maç bitmiştir…
baba oğul kramerler yeniden omuz omuza bir yola giderlerken, artık çoktan
eski bir kramer olan anne, yine yeni yeniden gözyaşlarını pazara
çıkarmaktadır…
ve film biterken anlarız ki
annenin mutsuzluğu
dış etkenlerden değildir...
anne evliyken mutsuz olmuştur,
boşanmış mutsuz olmuştur,
bir başka ilişkiyi denemiş mutsuz olmuştur
çocuksuz kalmış mutsuz olmuştur,
çocuğunu mahkeme kararıyla almış
ama yine mutsuz olmuştur...!!!
baba kramer ne yapsındır...
oğul kramer ne yapsındır...
anne yapacağının en fazlasını
zaten en çok kendine yapmıştır !!!!
ve film biterken anlarız ki
annenin mutsuzluğu
dış etkenlerden değildir...
anne evliyken mutsuz olmuştur,
boşanmış mutsuz olmuştur,
bir başka ilişkiyi denemiş mutsuz olmuştur
çocuksuz kalmış mutsuz olmuştur,
çocuğunu mahkeme kararıyla almış
ama yine mutsuz olmuştur...!!!
baba kramer ne yapsındır...
oğul kramer ne yapsındır...
anne yapacağının en fazlasını
zaten en çok kendine yapmıştır !!!!
***
okurlara hususi not ;
kramer
kramere karşı
filminin ardından amerikada yer yerinden oynar…boşanmaların ardından doğal suçlu görünen babaların
sesi daha gür çıkar…hukuk ve kamuoyu boşanmalarda annelerin otomatik velayet !
haklarını gözden geçirir…feminizm bir kağıttan kulesini daha rüzgara
kaptırır …
abd’deki mahkemeler de,
babalar da boşanmalarda çocuklarını talep ettiklerinde
“hadi ordan adamın güleceğini getirme…
sen zavallı bir erkeksin…
kutsal annelerin !!!! karşısında
aciz bir yaratıksın....
haddini bil erkek soyu ....”
demekten vazgeçer…
dünya ülkelerinde gösterime girdiğinde de aynı etkiyi yapar film…belki zamanında haklı bir gerekçeden yola çıkan feminizmin ve gözünü intikam bürümüş kadınların da mazlumluktan zalimliğe ne kadar kolay evrilebileceğini görür hukukçular, gazeteciler, sıradan insanlar…
eh bir film de ancak bu kadarını başarabilir
zaten…aradan geçen 40 yılda hala eskimemiştir kramer
kramer’e karşı filmi…inanın eskimeyecektir de…
evli de olsanız, boşanmış da olsanız, boşanacak da olsanız, evlenecek de olsanız, çocuk da olsanız , ergen de olsanız günün birinde mutllaka oturup izleyin bu filmi…
isterseniz sonra yine konuşuruz….
( murat örem / 19 haziran 2016 / ankara )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder