çinde insanlar uzlaşamadıklarında, aralarındaki hararet
yükseldiğinde , kızgınlıklarını
belirtmek için karşılarındakine şu cümleyi kurarlarmış biraz da dolaylı biçimde
“ dilerim ki ilginç zamanlarda
yaşayasın…”
anlaşılan metaforu ,
eğretilemeyi seven kibar adamlar şu çinler…!!!
ya da “intikam
soğuk yenilen bir yemektir” fikrini şiar edinen adamlar…
oysa memleketimizde birine çok kızdı mı böyle dolaylı
incelikte kalınlıkta cümleler kurmaz kimse…daha ciğerden !!! kurar cümleyi ve kitabın ortasından konuşur ve pat diye şunu der ;
“
allah belanı versin
senin…!!!! ”
bu cümlenin içinde
negatif ve duygusal olarak hiç gelişmemiş dilekler vardır…hani çocuklar
istedikleri olmadığında anne babasının ölmesini ister de sonra büyük bir
korkuya kapılırlar ya…ve bir şeyler ters gittiğinde de hep bu dileklerinden
sorumlu tutarlar kendilerini…hem de bütün ömür boyunca...
aslında,
ömrü boyunca karışık bir yumak gibi dolaşan
milyonlarca insanımızın ruhsal çökkünlüğünün temelinde
hep bu çocukluk günleri yatar..
bunu biz hariçten gazel
atarak söylemiyoruz…
bilim söylüyor…
ha, derseniz ki bilim de ne kardeşim…bizim
televizyonlardan habire anlatan mesir macunu misali her derda deva ilim hocalarımız var, müşterileri de
milyonlarca, onlar bize bu işlerin böyle
olmadığını masal gibi anlatıyorlar...onlarca
yıldır bilim bilim diye bu toplumu köklerinden kopardınız zındık yaptınız…bizi
rahat bırakın…
biz de size en iyi
bildiğimizi anlatmaya devam ederiz ve hiç geri adım atmadan şunu deriz…
evet kardeşim,
onlar hakikaten masal anlatıyorlar…
ama
önce bilim var…
senin ilim hocaların da bilim biliyorsa
onlara da yer var…
ama önce bilim var…
önce bilim var…
önce bilim var…
ve
bilim de şunu söylüyor;
insan önce çocukluğunun toplamıdır…
bu kadar…
patlasan da çatlasan da
bu kadar…
o rezil tv dizilerinde yalandan zırlasan da bu kadar…
film olup gözlerini belertip
insanları korkutsan da bu kadar…
çocukluk dediğin şey de önce ailedir…
anne babadır…
onların en yakınlarıdakidir…
ne ekersen ne biçersen
önce onlardan gördüklerine bakarsın…
ailede öğrenmen için
zengin olman, babanın fiyakalı bir işi olması gerekmez…ama kendine dair bir
duruşu olması gerekir…bu değerlere sahip bir ortamda başladıysan hayatı okumaya,
istersen her gün çaya ekmek ban, sen
zengin bir kültürün içine doğmuşsun demektir…kör inancın yerine aklı koymuş
bir annenin evladı olmuşsan dindar da olsan, olmasan da önce insan
olmayı öğrenirsin…
gerisi hikayedir…
evet, gerisi hikayedir…
çünkü ey insanoğlu / ey insankızı;
annen baban deden ninen daha otuz yıl önce kara mozaik taşlı tuvalette defi hacet yaparken, sen bugün italyan bilmemnesi klozete mabadını değdirdin diye, kaloriferli evlerde yayıldın diye medeniyette onların önüne geçmiş olmazsın…
daha gelişmiş bir insan hiç olamazsın…
anne babanın kuşağını geçmek bunlarla olmaz…
hurafelerden , sahte inançlardan ne kadar uzaklaşırsan o kadar olur…
içinde bulunduğun coğrafya ve dünya büyük bir hızla derin bir karanlık tünelin bağıra
bağıra tam ağzına gelirken ne yaptığının ve ne yapmadığının farkına varmanla
olur ey güzel insan…
bedri rahminin kayadaki
balık resmini görmek istemeden, camilerini, tarihi kubbelerini ziyaret etmeden önce ispanyadaki gaudy’inin evini göreceğim, ucuza tur bulacağım
diye kıvranırsan sana da
güler aklı fikri yerinde olanlar...
ben her yıl kabirlerin
başında, türbelerin içinde annemle babamla ablamla kardeşimle katıla katıla ağlar bir yılın acısını atarım
ruhumdan dersen bana, ben de sana “çocukluğuna dön…çocukluğuna
dön…çocukluğuna dön…oradaki derin kuyuyu bul ve aşağıya doğru bak…yüzleş
tarihinle ve kapat o defteri…hiçbir hak din hele hele islamiyet ölülerden,
türbelerden medet ummayı önermez
…derim…
sen bana yarım aklınla bilginle din kitap, ahlak
dersi vermeye kalkarsan ben de sana o kitabını benim gibi baştan sona kaç defa okudun…sokaktaki milyonlarca insanın
dindarlığından farkın ne, hangi ayetin hangi hadisin neresinden haberdarsın
da din despotluğuna soyunuyorsun, çekil
önümden kör cehaletinle derim……
bu söylediklerimi sen
ya dinlersin ya da küsersin…
hayat bizi aynı göğün
altında kardeş kılmış işte…
ölümlü ömrümüzü
tamamlayıp gideceğiz…
iş ki yeni nefretler
ekmeden gidelim…
iş ki yeni cehaletler
ekmeden gidelim…
iş ki üç kuruşluk dünya
malı için
iş ki üç kuruşluk dünya
mekanı için
iş ki üç kuruşluk dünya
bahtı için
yüzümüzü kaybetmeyelim…
aklımızı kaybetmeyelim…
köklerimizi
kaybetmeyelim…
geleceğimizi kaybetmeyelim...
geleceğimizi kaybetmeyelim...
ama hepimiz
haddimizi de bilelim…
ey dünyadaki insanoğlu/insankızı
kaldır kafanı da bir
bak sağına soluna
ilginç zamanlarda
yaşamak nasılmış gör…
çinlerin dileği nasılmış gör...
çinlerin dileği nasılmış gör...
vatansız kalmak
nasılmış bir gör..
cehaletin içine
girdikçe girdikçe
yarınsız kalmak
nasılmış bir gör…
ne der o unutulmaz
dörtlük
“kula
bela gelmez
hak
yazmayınca …
hak
bela yazmaz
kul
azmayınca….”
“bir umudum da sende anlıyor musun ???”
gözlerinden öperim...
( murat örem / 06
haziran 2016 / ankara…)
-fotoğraf/arda erhan örem
kara kalem çalışma/maksut doğan/iş bankası kültür
yayınları satış görevlisi
arda erhan örem’e hediye / 2010-
****
ezgi / müzik / seferad ninnisi...
Can hocam canım hocam Murat Örem yine kalpten vurdunuz beni...Minnettarlığıma dair konuşmayı atlayarak koşar adımlarla soluksuz bir halde yazıyorum...Çocukluğuma dönünce sizi orada görüyorum meğer bir yerlerde halimden anlayacak babacan bir adam varmış tanımamışım hiç görmemişim küçük şehrin içinde... Ve şimdi kesişmişler yollar...O şehirden uzak koca bir şehirde...Hayat işte...Bir cesaret girdiğim odanızdan büyük bir hazine ile uğurlamışsınız beni...Harcadıkça azalmayan çoğalan...Acısını çıkardıkça tadına varılan... Sebep olan her şeye herkese müteşekkirim...Bu benim yeniden doğuşum :) Var olun...Sağlıcakla kalın...
YanıtlaSilPınar Sarıkan
sevgili pınar; oğuz atay "aklımız en büyük hazinemizdir..." dedirtir bir roman kahramanına...ben de ekleyeyim "kelimeler en büyük hazinemizdir..." daha kesişir yollar...hayat uzun dünya küçük...başarı dileklerimle...
Sil