*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

15 Kasım 2013 Cuma

hayvan çiftliği / animal farm ; george orwell’la içtiğim acı kahvenin 40 yıllık hatırı....



Tarih 13 kasım 2013...
         Saat 20.oo’da başlayacak oyunu bekliyoruz...
         Ankara,  İrfan Şahinbaş Sahnesi’ndeyiz onlarca seyirciyle birlikte...
        
Hadi yazının başında okkalı bir soru ey okur ;
Bu sahneye adı verilen,  İrfan Şahinbaş kimdir...?

Bir soru daha ; bilmem kaç sezondur o sahnede oyun izleyen kaç seyirci merak etti acaba bu ismi....?

Kaçı,  “profesör google’a”  bile razıyız ,  zahmet edip yazdı da , sorusuna cevap aradı...

Hatta bir soru daha ; o sahnede yıllardır oynayan oyunculardan kaçı beş cümleyle özetleyebilir İrfan Şahinbaş’ı ?

Bizi,  bu toplumu işte bu meraksızlık duygusu kemiriyor...
Bu yetinme duygusu çürütüyor içimizi...

Soru sormayan merak etmeyen bireylerden oluşan bir toplumda,  taşıma suyla değirmen döndüremezsiniz...

Değirmen deyince; yazıyı ana konuya bağlamanın yolunu açtık işte ey okur...
Size Hayvan Çiftliği oyununu anlatalım istiyoruz bu yazıda...
Değirmen  de , Hayvan Çiftliği oyununun  metaforlarından...

Görüyor musunuz , yazarın hası , lafı dolandırır dolandırır da bir yerde iplerin ucunu bağlayıverir...
Eskiden bir okurum vardı benim ; “lafı çok dolandırmışsınız ama yine de zevkle okudum uzun yazınızı”   derdi...

Sonra araya eskilerin tabiriyle,  soğukluk girdi...
Limoni olduk...

Her neyse, okur dediğiniz bugün vardır yarın yoktur...
Yarın var olacaktır belki de, bugün yoktur...

Okurunun kıymetini bilmeyen bir yazar ne kadar iticiyse,
yazarının kıymetini bilmeyen okurlar da
iki sitem cümlesini hak ederler....

Bu sezon Ankara Devlet Tiyatrosu’nun  farklı ve iddialı seçimlerinden biri de George Orwell imzalı Animal Farm....

Türkçedeki adıyla ; Hayvan Çiftliği....

Vakti zamanında bu kitabı  ve diğer  romanlarını  okuyanlar ve George Orwell’a aşina olanlar bilir ; ters köşe bir adamdır Orwell...

Belki de alameti farikası buradadır...
Bunda şaşırtıcı hayat hikayesinin de büyük payı vardır elbette...
Öleli neredeyse üç çeyrek asır olsa da eskimemiştir, aşınmamıştır George Orwell...

İnternette bile küçük bir arama yaptığınızda onlarca yorum okuyabilirsiniz hakkında...

George Orwell;
Kimilerine göre karanlık geleceği gören biraz karanlık biridir...
Kimilerine göre yeminli bir antikomünisttir...
Kimileri için CIA’in kalemidir....
Falan filan....

Zaten bu çağın hastalıklarından biridir bu etiketleme patalojisi...
Eh , klavye serdengeçtilerine de gün doğdu internetle...
Açarsın bir başlık , çakarsın dan dun diye....
O adam mı , şucudur, bu kadın mı,  şöyledir....

Sonra , bas abi enter tuşuna...
Hadi bakalım, meşhur (!)  fikirlerin (!) internet denizinde....

Mesela ;
George Orwell mı ?   gelsin kara çalmalar...
Aziz Nesin mi ?   gelsin yakıştırmalar...
Sabahattin Ali mi ?   ah o kadınlara düşkün adam replikleri...
Necip Fazıl mı ? çakalım abi , kumarbazdı zaten .....

Yahu , ey kıymetli okur....
İnsandan bahsediyoruz, insandan...
Bu yazar çizer taifesinin sütten çıkma ak kaşık olduğunu kim söyledi size...

Siz ne kadar siyahsanız onlar da o kadar siyah işte...
Siz ne kadar beyazsanız onlar da en az o kadar beyaz işte...

Bu adamların, yazan çizenlerin çoğunluktan farkları şu;
söyleyecek sözleri olmuş bir de bunu oturup ak kağıtlar üstünde hırş hırş sesi çıkaran kurşun kalemlerle, divitlerle şunlarla bunlarla sayfalarca yazmışlar...

50 yıl önce de yazmışlar...
100 yıl önce de yazmışlar...
300 yıl önce de yazmışlar...
1000 yıl önce de yazmışlar...

Enter tuşu yokken de yazmışlar...
Telif parası almazken de yazmışlar...

Senaryo adı altındaki müptezelliklerini bilmemkaçbindolara pazarlamayı akıllarından geçirmezken de yazmışlar...

Çoğu bırakın tableti şunu bunu,  zamanında  daktiloyu, ak kağıtları  bile gördüğünde uzay gemisi muamelesi yapmış hayranlıkla, yoksulluk içindeyken...

Bu kalemler
Copy paste yapmamışlar...
Oradan buradan apartmamışlar....
Çakalım abi ona da buna da çakalım eblehliğiyle kuşanmamışlar nefretlerini....

Siz şimdi klavye şövalyeleri,  ttnet’in speedtest’indeki keyfine göre,  enter tuşuna basıp şıp diye gönderiyorsunuz ya kara çalmalarınızı, bu adamların çoğu yazıp çizdiklerini basacak yayınevi bile bulamamış yıllar boyunca...

Sonra efendim neymiş ;
George Orwell zaten CIA elemanıymış...

“Hadi len ordan dümbükler....” desek sitenin moderatörü dostum Can Törtop bu yazılar sayesinde birikmiş bol sıfırlı  telif paralarımızı da göndermez olur,  bir de çoluk çocuk aç kalırız diye susmak zorundayız işte....


Sevgili okur ;
Kıymetli okur  ve yazar ;

Baktığın yere göre istediğin yakıştırmayı yapmak hakkındır...
Ama birilerinin de senin üfürmelerine münasip yerleriyle gülme hakkı bakidir...

Animal Farm Türkçedeki ismiyle Hayvan Çiftliği insanı anlatan bir fabl...
Hem de öyle kafalara vura vura anlatan bir fabl...
Eskimeyecek bir fabl...

Bu romanı ve oyunu herhangi bir dar kalıba, bir dönem eleştirisine  sıkıştırdığın zaman , Orwell bu kitabı şunun bunun ısmarlamasıyla yazmış, zaten şunların da ajanıydı  dediğin zaman tam da o kara kalabalığın içinden olursun...

Hayvan Çiftliği özü itibariyle insan eleştirisidir...
İnsanlık eleştirisidir...
Değişmeyen özellikleriyle kendi kendini her çağda mezbahaya gönderen insanlık eleştirisidir....

Ne demişti sana , Türkiye’nin ve dünyanın çok kıymetli  antropologu Bozkurt Güvenç Hoca ey Murat Örem bir söyleşide ;

“Ben yıllarca insan değişir kültür aynı kalır sanmıştım
meğer insan hep aynı kalırmış da kültür değişirmiş...
Bu gerçeği hiç unutmadım onca  yıllık hayatımda...”

Ankara Devlet Tiyatrosuna gelince ;
Hayvan Çiftliği oyunundaki performansa gelince ;
Barış Erdenk çok  iyi bir yönetmen kumaşıyla çıkarmış oyunu...
Daha önce sahneye koydukları bunun nişanesi zaten...
Ziya Paşa’nın “ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz...” misali...
Oyuncuların hepsinden maksimum verim almak için çok emek harcamış yönetmen Barış Erdenk...
Bunu hakkıyla başarmış da...
Burada sıfırcı hoca işgüzarlığı yapmayalım; şöyle yapsa daha da iyi olurmuş diye...
Elbette eksikler olabilir, fazlalıklar da...
İnsanın olduğu yerde bunlar olmalıdır da...
Yeri geldikçe hep yazıp söyledik; bir ekiple iş yapıyorsanız , ortaya bir ürün , hizmet çıkarıyorsanız körün fili tarifi misali herkes hakkınızda bir şeyler söyleyebilir...
Elbette daha çok,   çok daha çok başardıkları öne çıkıyor Barış Erdenk’in...Fazla fazla öne çıkıyor...

Mesela bir Özgür Öztürk var ki sahnede...
Dönüp dönüp aşıyor kendini...
Dönüp dönüp vuruyor kafalara zihinlere...

Bu performansta Özgür Öztürk’ün usta oyunculuk kumaşını kesinlikle görmezden gelemezsiniz....
Ama yönetmenin motivasyonunu da görmeniz gerekir...

Oyunu farklı kılan unsurlardan biri de hayvanlar üzerinden simgeleştirilen stilizenin büyük başarısı....

Bütün oyuncular uzun süren tek perdede maksimum çaba içinde...
Titreyen bacakların üzerinde sahne almak onlarda...
Köşedeki yalak benzeri yapının içinde ıslanıp ıslanıp kurumak onlarda...
Bitmeyen bir enerjiyle insanı, insanın rezilliklerini, acizliklerini, cinliklerini iki ayaklı simgeler üzerinden büyük bir başarıyla anlatmak onlarda...

Oyunda kullanılan müzikler de yerinde...
Hakkıyla yerinde....

Oyun bittiğinde sahnedeki ter gerçekti...
Seyircinin bitmeyen alkışları da gerçekti...
Oyuncuların yüzündeki huzur da gerçekti...

Ayaktaydık...
Dakikalarca ayaktaydık...
Alkış için ayaktaydık...

Özgür Öztürk’ü, Şivan Binici’yi, Cengiz Uzun’u , Ulaş Ersoy’u canı gönülden alkışlamak için ayaktaydık...

Diğer isimleri de alkışlamak için ayaktaydık...

İnsanlığın bitmeyen iktidar kavgasını , alçaklığını, yüzümüze şakır şakır  vuran oyunda,  emeği geçen ismini bilip bilmediğimiz herkese teşekkür etmek için  ayaktaydık...

Ayaktaydık deyince...
Bu oyuna bilet bulamasanız bile, -ki bu durum çok büyük bir ihtimal- ayakta mayakta seyretmek için bütün sevimliliğinizi şirinliğinizi kullanın...

Devlet Tiyatrosu görevlileri her zamanki incelikleriyle sizi oyun başlarken bir merdiven boşluğuna oturtmak için dahi olsa canla başla çabalayacaklardır...

İçinizden şanslı ve maharetli olanlar bilet bulursa bana da haber verebilirler...

Çünkü George Orwell imzalı romandan uyarlanan Hayvan Çiftliği rejisi, çevirisi, uyarlaması, yönetimi, koreografisi, sahne düzeni, kostümü, ışık tasarımı,  metin düzenlemesi ve çok emek verilmiş oyunculuklarıyla tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor...

Bilinsin diye, tarihe not düşülsün diye son bir cümlem olsun bu yazıda;
tiyatrodunyasi.com’da İstanbul merkezli bu sitede onca yazı yazdım...Bir çok yazım taa Ankaralardan bile olsa yayınlandıkları her dönemde en çok okunanlar listesinin başında oldu...

Bu yazılarda ağız dolusu güzel cümleler kurdum bir çok isme dair...
Yine  kimsenin şevkini kırmayayım diye kendimi elli elekten geçirerek kurduğum eleştiri cümleleri de çok oldu ama ne övdüklerimle ne yerdiklerimle en ufak bir ahbap çavuş diyalogumuz olmadı...

İsmini andıklarımın neredeyse hiçbiriyle  tek bir çay içmişliğim, selamlaşmam  bile olmadı...

İşin bu tarafını çok önemsedim...
Önemsiyorum...
Önemseyeceğim..

Bu tarafımla da az biraz övünürsem insanlığıma verin...
İnsan olmaklığıma verin...

( murat örem / 15 kasım 2013 / ankara ...)
(  tiyatrodunyasi.com )

                                             ****
-yukarıdaki resimde yer alan ingilizce metnin türkçesi
“bütün hayvanlar eşittir,  fakat bazıları   daha FAZLA (!)   eşittir....”
                                                           *****
-bu yazı öncelikle tiyatrodunyasi.com için yazılmıştır...
yazıda yapılan atıfları bu bilgi notu çerçevesinde değerlendiriniz...-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder