Tarih
13
kasım 2013...
Saat 20.oo’da başlayacak oyunu
bekliyoruz...
Ankara, İrfan Şahinbaş Sahnesi’ndeyiz
onlarca seyirciyle birlikte...
Hadi
yazının başında okkalı bir soru ey okur ;
Bu
sahneye adı verilen, İrfan
Şahinbaş kimdir...?
Bir
soru daha ; bilmem kaç sezondur o sahnede oyun izleyen kaç seyirci merak etti acaba
bu ismi....?
Kaçı,
“profesör google’a” bile razıyız , zahmet edip yazdı da , sorusuna cevap aradı...
Hatta
bir soru daha ; o sahnede yıllardır oynayan oyunculardan kaçı beş cümleyle
özetleyebilir İrfan Şahinbaş’ı ?
Bizi,
bu toplumu işte bu meraksızlık duygusu
kemiriyor...
Bu
yetinme duygusu çürütüyor içimizi...
Soru
sormayan merak etmeyen bireylerden oluşan bir toplumda, taşıma suyla değirmen döndüremezsiniz...
Değirmen
deyince; yazıyı ana konuya bağlamanın yolunu açtık işte ey okur...
Size
Hayvan
Çiftliği oyununu anlatalım istiyoruz bu yazıda...
Değirmen de , Hayvan Çiftliği oyununun metaforlarından...
Görüyor
musunuz , yazarın hası , lafı dolandırır dolandırır da bir yerde iplerin ucunu
bağlayıverir...
Eskiden
bir okurum vardı benim ; “lafı çok dolandırmışsınız ama yine de
zevkle okudum uzun yazınızı” derdi...
Sonra
araya eskilerin tabiriyle, soğukluk
girdi...
Limoni
olduk...
Her
neyse, okur dediğiniz bugün vardır yarın yoktur...
Yarın
var olacaktır belki de, bugün yoktur...
Okurunun
kıymetini bilmeyen bir yazar ne kadar iticiyse,
yazarının
kıymetini bilmeyen okurlar da
iki
sitem cümlesini hak ederler....
Bu
sezon Ankara Devlet Tiyatrosu’nun farklı ve iddialı seçimlerinden biri de George
Orwell imzalı Animal Farm....
Türkçedeki
adıyla ; Hayvan Çiftliği....
Vakti
zamanında bu kitabı ve diğer romanlarını
okuyanlar ve George Orwell’a aşina olanlar bilir ; ters köşe bir adamdır Orwell...
Belki
de alameti
farikası buradadır...
Bunda
şaşırtıcı hayat hikayesinin de büyük payı vardır elbette...
Öleli
neredeyse üç çeyrek asır olsa da eskimemiştir, aşınmamıştır George Orwell...
İnternette
bile küçük bir arama yaptığınızda onlarca yorum okuyabilirsiniz hakkında...
George
Orwell;
Kimilerine
göre karanlık geleceği gören biraz karanlık biridir...
Kimilerine
göre yeminli bir antikomünisttir...
Kimileri
için CIA’in kalemidir....
Falan
filan....
Zaten
bu çağın hastalıklarından biridir bu etiketleme patalojisi...
Eh
, klavye
serdengeçtilerine de gün doğdu internetle...
Açarsın
bir başlık , çakarsın dan dun diye....
O
adam mı , şucudur, bu kadın mı, şöyledir....
Sonra
, bas
abi enter tuşuna...
Hadi
bakalım, meşhur (!) fikirlerin (!) internet
denizinde....
Mesela
;
George
Orwell mı ? gelsin kara çalmalar...
Aziz
Nesin mi ? gelsin yakıştırmalar...
Sabahattin
Ali mi ? ah o kadınlara düşkün adam
replikleri...
Necip
Fazıl mı ? çakalım abi , kumarbazdı zaten .....
Yahu
, ey kıymetli okur....
İnsandan
bahsediyoruz, insandan...
Bu
yazar çizer taifesinin sütten çıkma ak kaşık olduğunu kim söyledi size...
Siz
ne kadar siyahsanız onlar da o kadar siyah işte...
Siz
ne kadar beyazsanız onlar da en az o kadar beyaz işte...
Bu
adamların, yazan çizenlerin çoğunluktan farkları şu;
söyleyecek
sözleri olmuş bir de bunu oturup ak kağıtlar üstünde hırş hırş sesi çıkaran kurşun
kalemlerle, divitlerle şunlarla bunlarla sayfalarca yazmışlar...
50
yıl önce de yazmışlar...
100
yıl önce de yazmışlar...
300
yıl önce de yazmışlar...
1000
yıl önce de yazmışlar...
Enter
tuşu yokken de yazmışlar...
Telif
parası almazken de yazmışlar...
Senaryo
adı altındaki müptezelliklerini bilmemkaçbindolara pazarlamayı
akıllarından geçirmezken de yazmışlar...
Çoğu
bırakın tableti şunu bunu, zamanında daktiloyu, ak kağıtları bile gördüğünde uzay gemisi muamelesi yapmış
hayranlıkla, yoksulluk içindeyken...
Bu
kalemler
Copy
paste yapmamışlar...
Oradan
buradan apartmamışlar....
Çakalım
abi ona da buna da çakalım eblehliğiyle kuşanmamışlar
nefretlerini....
Siz
şimdi klavye şövalyeleri,
ttnet’in speedtest’indeki keyfine göre, enter tuşuna basıp şıp diye gönderiyorsunuz
ya kara çalmalarınızı, bu adamların çoğu yazıp çizdiklerini basacak yayınevi bile
bulamamış yıllar boyunca...
Sonra
efendim neymiş ;
George
Orwell zaten CIA elemanıymış...
“Hadi
len ordan dümbükler....” desek sitenin moderatörü dostum
Can Törtop bu yazılar sayesinde birikmiş bol sıfırlı telif
paralarımızı da göndermez olur, bir de çoluk çocuk aç kalırız diye susmak
zorundayız işte....
Sevgili
okur ;
Kıymetli
okur ve yazar ;
Baktığın
yere göre istediğin yakıştırmayı yapmak hakkındır...
Ama
birilerinin de senin üfürmelerine münasip yerleriyle gülme hakkı bakidir...
Animal
Farm Türkçedeki ismiyle Hayvan Çiftliği insanı anlatan bir fabl...
Hem
de öyle kafalara vura vura anlatan bir fabl...
Eskimeyecek
bir fabl...
Bu
romanı ve oyunu herhangi bir dar kalıba, bir dönem eleştirisine sıkıştırdığın zaman , Orwell bu kitabı şunun
bunun ısmarlamasıyla yazmış, zaten şunların da ajanıydı dediğin zaman tam da o kara kalabalığın
içinden olursun...
Hayvan
Çiftliği özü itibariyle insan eleştirisidir...
İnsanlık
eleştirisidir...
Değişmeyen
özellikleriyle kendi kendini her çağda mezbahaya gönderen insanlık
eleştirisidir....
Ne
demişti sana , Türkiye’nin ve dünyanın çok kıymetli antropologu Bozkurt Güvenç Hoca ey Murat
Örem bir söyleşide ;
“Ben yıllarca insan değişir
kültür aynı kalır sanmıştım
meğer insan hep aynı kalırmış
da kültür değişirmiş...
Bu gerçeği hiç unutmadım
onca yıllık hayatımda...”
Ankara
Devlet Tiyatrosuna gelince ;
Hayvan
Çiftliği oyunundaki performansa gelince ;
Barış
Erdenk çok iyi bir yönetmen
kumaşıyla çıkarmış oyunu...
Daha
önce sahneye koydukları bunun nişanesi zaten...
Ziya
Paşa’nın “ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz...”
misali...
Oyuncuların
hepsinden maksimum verim almak için çok emek harcamış yönetmen Barış Erdenk...
Bunu
hakkıyla başarmış da...
Burada
sıfırcı hoca işgüzarlığı yapmayalım; şöyle yapsa daha da iyi olurmuş diye...
Elbette
eksikler olabilir, fazlalıklar da...
İnsanın
olduğu yerde bunlar olmalıdır da...
Yeri
geldikçe hep yazıp söyledik; bir ekiple iş yapıyorsanız , ortaya bir ürün ,
hizmet çıkarıyorsanız körün fili tarifi misali herkes hakkınızda bir şeyler
söyleyebilir...
Elbette
daha çok, çok daha çok başardıkları öne çıkıyor Barış
Erdenk’in...Fazla fazla öne çıkıyor...
Mesela
bir Özgür
Öztürk var ki sahnede...
Dönüp
dönüp aşıyor kendini...
Dönüp
dönüp vuruyor kafalara zihinlere...
Bu
performansta Özgür Öztürk’ün usta oyunculuk kumaşını kesinlikle görmezden
gelemezsiniz....
Ama
yönetmenin motivasyonunu da görmeniz gerekir...
Oyunu
farklı kılan unsurlardan biri de hayvanlar üzerinden simgeleştirilen stilizenin
büyük başarısı....
Bütün
oyuncular uzun süren tek perdede maksimum çaba içinde...
Titreyen
bacakların üzerinde sahne almak onlarda...
Köşedeki
yalak benzeri yapının içinde ıslanıp ıslanıp kurumak onlarda...
Bitmeyen
bir enerjiyle insanı, insanın rezilliklerini, acizliklerini, cinliklerini iki
ayaklı simgeler üzerinden büyük bir başarıyla anlatmak onlarda...
Oyunda
kullanılan müzikler de yerinde...
Hakkıyla
yerinde....
Oyun
bittiğinde sahnedeki ter gerçekti...
Seyircinin
bitmeyen alkışları da gerçekti...
Oyuncuların
yüzündeki huzur da gerçekti...
Ayaktaydık...
Dakikalarca
ayaktaydık...
Alkış
için ayaktaydık...
Özgür
Öztürk’ü, Şivan Binici’yi, Cengiz Uzun’u , Ulaş Ersoy’u canı
gönülden alkışlamak için ayaktaydık...
Diğer
isimleri de alkışlamak için ayaktaydık...
İnsanlığın
bitmeyen iktidar kavgasını , alçaklığını, yüzümüze şakır şakır vuran oyunda, emeği geçen ismini bilip bilmediğimiz herkese
teşekkür etmek için ayaktaydık...
Ayaktaydık
deyince...
Bu
oyuna bilet bulamasanız bile, -ki bu durum çok büyük bir ihtimal-
ayakta mayakta seyretmek için bütün sevimliliğinizi şirinliğinizi kullanın...
Devlet
Tiyatrosu görevlileri her zamanki incelikleriyle sizi oyun başlarken bir
merdiven boşluğuna oturtmak için dahi olsa canla başla çabalayacaklardır...
İçinizden
şanslı
ve maharetli olanlar bilet bulursa bana da haber verebilirler...
Çünkü
George Orwell imzalı romandan uyarlanan Hayvan Çiftliği rejisi, çevirisi,
uyarlaması, yönetimi, koreografisi, sahne düzeni, kostümü, ışık tasarımı, metin düzenlemesi ve çok emek verilmiş
oyunculuklarıyla tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor...
Bilinsin
diye, tarihe not düşülsün diye son bir cümlem olsun bu yazıda;
tiyatrodunyasi.com’da İstanbul
merkezli bu sitede onca yazı yazdım...Bir çok yazım taa Ankaralardan bile olsa yayınlandıkları
her dönemde en çok okunanlar listesinin başında oldu...
Bu
yazılarda ağız dolusu güzel cümleler kurdum bir çok isme dair...
Yine kimsenin şevkini kırmayayım diye kendimi
elli elekten geçirerek kurduğum eleştiri cümleleri de çok oldu ama ne
övdüklerimle ne yerdiklerimle en ufak bir ahbap çavuş diyalogumuz olmadı...
İsmini
andıklarımın neredeyse hiçbiriyle tek
bir çay içmişliğim, selamlaşmam bile
olmadı...
İşin
bu tarafını çok önemsedim...
Önemsiyorum...
Önemseyeceğim..
Bu
tarafımla da az biraz övünürsem insanlığıma verin...
İnsan
olmaklığıma verin...
(
murat örem / 15 kasım 2013 / ankara ...)
(
tiyatrodunyasi.com )
****
-yukarıdaki
resimde yer alan ingilizce metnin türkçesi
“bütün
hayvanlar eşittir, fakat bazıları daha FAZLA (!) eşittir....”
*****
-bu
yazı öncelikle tiyatrodunyasi.com için yazılmıştır...
yazıda
yapılan atıfları bu bilgi notu çerçevesinde değerlendiriniz...-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder