*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

21 Kasım 2013 Perşembe

belleksiz kalan toplum her istismara açıktır....


Üç yıl önce   28 Kasım 2010’da  ajanslara düşen haber hayatında tek bir kez bile o tarihi binanın içinden geçen insanların çoğunun yüreğini cız ettirdi...

İstanbul’un, Türkiye'nin hatta dünyanın en kendine özgü yapılarından olan, içi dışıyla ayrı bir güzelliğin nişanesi Haydarpaşa Garı bir kez daha çıtır çıtır, çatır çatır  yanıyordu çünkü...

Yalıtım işi yapılırken olanlar  olmuş (!)  alevler sarmıştı ortalığı... Çatıdaki ağır tahribatı saymazsak  bir süre sonra alevler kontrol altına alındı ve tarihi bina tümüyle yanmaktan kurtuldu...

Haydarpaşa Garı’nın ilk çilesi değildi bu...
Daha on yıllıkken 1917 yılındaki büyük sabotajın  dışında  1979 yılının  yine  Kasım ayında yaşanan tanker faciasında da bütün vitrayları, pencereleri  tuzla buz olmuştu Haydarpaşa Garının...

Tanıyanların, İstanbul’un ulaşım tarihinin ayaklı bilgi hazinesi diye tanımladığı   İbrahim Akın Kurtoğlu;

İstanbul’u  Temelinden Sarsan Gece ; 15 Kasım 1979

başlıklı,  tarihe not düşen yazısının farklı yerlerinde, 34 yıl yaşanmış  o  hadiseyi şöyle anlatıyor...

“İstanbul’da 15 Kasım gecesi sabaha karşı, derin uykularımızdan adeta evin duvarlarını zangırdatacak kadar şiddetli bir patlamayla uyandık.(...) Türkiye’nin içinde bulunduğu o buhranlı dönemin klâsik ve kanıksanmış terör patlamalarından biri zannedildi.
(...)Ama o geceki patlama öylesine şiddetliydi ki, yataklarımızdan fırlamamızla birlikte camlara koşmamız bir oldu. (..) Camları açıp dışarı bakmamızla birlikte, hâlâ gözlerimin önüne gelen o eşi bulunmaz görüntüyle karşı karşıya kaldık.(..) Gök resmen alev alev yanıyordu!!!
(..) Patlamanın şiddetiyle havalanan on binlerce kuş, daha seher vakti gelmeden hareketlenmişlerdi ve oradan oraya boş boş uçup daireler çiziyorlar, hiçbir yere konmuyorlardı.(..)
Camlardan dışarıya bakarken, birden ikinci ve ilkini aratmayacak şiddette bir patlama daha oldu. Havada çok çok kuvvetli bir flaş yandı ve söndü sanki!...
Evin bütün camları macunlarına kadar zangırdadı!... On saniye öncesine kadar karşılıklı pencerelerden birbirlerine muallâktaki bu ilginç olay hakkında yorumlar yapan mahalle sâkinlerinden hiçbirinin kafası görünmez oldu birden camlarda... Herkes içeriye kaçtı korku ve endişeyle...
Yeniden ışıklar söndürüldü...

Radyonun sabah ajansı ilk haber olarak şunu geçti:

“İstanbul Haydarpaşa açıklarında yabancı uyruklu iki yük gemisinin çarpışıp infilâk ettiği, olayla ilgili detaylı bir haber alınamadığı, çok miktarda ölü ve yaralı olabileceğinden endişe edildiği...”

Sabaha karşı yaşanan kaza öylesine şiddetliydi ki çarpışmanın ardından Haydarpaşa Garı’nın tarihî değerdeki rengârenk vitrayları dahil özellikle anadolu yakasındaki yüzlerce evin camları tuzla buz olmuş, denize binlerce ton petrol sızmış, çarpışmanın ilk anında tankerlerdeki mürettebattan  onlarca can kaybı yaşanmış ve yangın için için  alev alev olmak üzere neredeyse bir aydan fazla  sürmüştü...

Yangın söndükten sonra da çarpışan tankerlerin kalıntıları boğazın anadolu yakası açıklarında senelerce durmuş, taa  1990 lara  kadar yolu bir şekilde İstanbul’a düşenlere o günleri hatırlatmaya devam etmişti...

Ben mesela 1985’teki üniversite öğrenciliğim için gittiğim İstanbul’da denizin içindeki ölmüş balinalara benzeyen pastan sararmış ve kararmış tanker cesetlerini gören şanslı (!)  kuşaktan olmuştum...

34 yıl önce yaşanan bu facia da dahil olmak üzere olayın öncesindeki ve sonrasındaki yıllarda özellikle İstanbul boğazında kazalar hep oldu...

Yazının başında da değindiğimiz gibi araya yakın zamanda yaşanan Haydarpaşa Garı restorasyonu sırasında  çıkan yangın bile sıkıştı...(!)

Hatırlayanlar çıkacaktır,  bir çok Yeşilçam filminde Haydarpaşa Garının hiç olmazsa merdivenleri yansımıştır kameradan...

Bir yerden bir yerlere gidip gelen insanların yüzündeki bin bir halin tanığıdır  Haydarpaşa Garının duvarları, vitrayları, merdivenleri, lokantası, tren rayları...

Yönetmen Halit Refiğ’in 1965 tarihli unutulmaz ‘Gurbet Kuşları’ filmindeki Bakırcıoğlu Ailesi  de Haydarpaşa Garı’nda trenden inerek vasıl olmuştur taşı toprağı altın (!)  İstanbul’a...

O kadar çok filmde yer almıştır ki  Haydarpaşa Garı...
O filmlerde İstanbul’a  zengin olmak için anadoludan  gelen yoksul insanlar  Seni Yeneceğim İstanbul nutukları atmış fakat  filmlerin sonunda Haydarpaşa Garının merdivenlerini perişan  ve yenilmiş biçimde çıkarken görüntülenmişlerdir ....

Nazım Hikmet de ;

Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek...

 diyerek başlar  Memleketimden İnsan Manzaraları isimli uzun şiirine....

İstanbul'un Anadolu ve Orta Doğu'ya açılan karakteristik kapısı  olarak da tanımlanan Haydarpaşa gar binası 2.Abdülhamit döneminde  açıldığında yıl 1906’dır. Selimiye Kışlası'nın yapımında büyük emeği geçen padişah 3.Selim’in paşalarından Haydar Paşa’nın adı verilen bina bir asırdan fazladır  Haydar Paşa adıyla anılmakta....

Bir milletin tarihini, kültürünü hakikaten  yaşatmak isterseniz,   sözler , kelimeler , yazılar , görüntüler, belgeseller, menkibeler  olmazsa olmazdır ama tüm bunlar yetmez....

İnsanların ve milletlerin günlük tarihine de  özen göstermeniz gerekir....

Bazı yapılar , alanlar hem kimselerin mülkü değildir
hem de herkesin mülküdür, zenginliğidir çünkü...

Oralarda anılar yaşanmışlıklar umutlar sevdalar vardır...
Hayatın kendisi vardır...
O yüzden İstanbul’u da, Haydarpaşa garını da , dağları tepeleri de rant hesabı yapmadan , sahiplenmeden sevebilmeyi bilmek gerekir...
Kuşaktan kuşağa aktarabilmek gerekir...

İnsan yalnızca bir başka  insana
“durdum baktım arkandan sen giderken..” demez...

Ellerinden kayıp giden binalar da
Anlayanlar  için büyük yıkımdır...
Eksilmektir...
Azalmaktır...
Belleksiz kalmaktır...

Belleksiz kalan toplum da
her kötülüğe
her istismara  açıktır...

         ( murat örem / 21 kasım 2013 / ankara...) 
          ( fotoğraf / listelist.com...)













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder