Çocuktum….
Severdim kitapları…
Dört yanım kitaptı, öğretmendi, okuldu….
Anne babamın öğretmen arkadaşlarıydı….
Batı anadolunun kendi halinde ilçesinde
geçerdi günlerimiz…
Milli bayramlarda ilçe stadyumu şenlik
yeri olurdu…
Törenler, şiirler, halkoyunları, insanlar
insanlar…
Cumhuriyetin 50. Yılını hala
hatırlarım okul öncesindeki çocuk
olarak…
Bayramları, törenleri hala tek tek
hatırlarım…
10 Kasımları hatırlarım kasımpatlı
okul koridorlarıyla…
Çok şiirler okudum…
Yazılar yazdım….
Şiir oratoryoları yönettim yıllar
içinde…
Aklını fikrini düşüncesini okuduğu her
yazı ve kitapta sorgulayan ve kendisiyle yüzleşmeyi göze alan herkes gibi çok
yollardan geçtim ben de…
Çocukluğumun tek lideriydi Atatürk…
Ortaokulda
öğrenciyken, törenlerde asılsın diye
koli içinde okullara onlarca gönderilen orta boy Atatürk resmini istediğim
müdür yardımcısı kırmamıştı beni …
Ata
ocağımdaki kitaplığın kapağında hala durur o resim…
Lisede
yakasında Atatürk rozetiyle dolaşan bir
genç adamken ben, Milli Güvenlik derslerinden birine giren İstanbullu asteğmenin
yakamdaki Atatürk rozetinden yola
çıkarak müstehzi bir ifadeyle bana seslendiğini hissettiğimde cevabım çok net ve çok sert olmuştu ; Siz
değil misiniz ?
Herkesin
emir komuta zinciri içinde Atatürkçü olduğu yıllardı ama o rozeti İzmir
Garajından alırken ben hiç aklımdan geçmemişti o gruba dahil olmak…
Hayatta
bir çok şeyi yanlış yapmışımdır elbette ama işim görülsün beklentisi içinde tek
bir adım bile atmadım, hiçbir gruba, derneğe, sendikaya hatta bir kahvehane
kapısından bile beklentiyle içeri girmedim…
Üniversite yıllarım 12
Eylül silindiri gölgesinde geçti benim de…
Atatürk diye diye memlekete ne
yaptıklarını birlikte yaşadık…
Nadir Nadi’ye bile “Ben
Atatürkçü Değilim” dedirtmeyi
başarmışlardı.
Anlayanlar için Nadir Nadi eğretileme
yapıyordu elbette…
Atatürk’ü her zaman çok önemsedim…
Bağnazlığın
betonlaştığı bir coğrafyanın tam dibinde yaptıklarının ve Türkiye Cumhuriyeti eserinin tam
anlamıyla mucizeye denk geldiğine hep inandım…
Bir çok sembol gibi Atatürk’ün de arkasına sığınan alçaklardan da her zaman
nefret ettim…
Atatürklü dönemi okuyup
öğrendikçe, eleştirdim de yapılanların
ve onun yaptıklarının da bir kısmını…
Yetersiz de gördüm…
Fakat,
okudukça
yaşadıkça yaşlandıkça yaş aldıkça
baba
oldukça gördüm ki;
bir
insanı değiştirmenin bile mucize olduğu bir toplumda
kocaman
milyonları değiştirmenin adı mucize…
Bunu gördükçe gördükçe o sevdiğim
Atatürk yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla
daha bir daha bir büyüdü gönlümde…
Sarı saçları mavi gözleri şusu busuyla
değil…
Aklıyla
büyüdü…
Gönlüyle büyüdü…
Yaptıklarıyla büyüdü…
İnsanlığıyla büyüdü…
Hatta insanı zaaflarıyla büyüdü…
Çocuktum…
Kitaplarla doluydu dört yanım…
Okuduğum ilk şiirlerdendi aşağıdaki …
1970’lerin ikinci yarısı olmalı…
Bugün 2013’ün 10 Kasım’ında bir kez
daha okudum aynı şiiri…
Aradan geçen 40 yılda ne çok şey değişmiş
demeyin…
Aradan geçen 40 yılda çok geriye düştük
demeyin…
Atatürk’ü anlama çabasını Anıtkabir’e
yapılan ziyaretçi sayısının artmasıyla sınırlı tutmayın…
Çetin Altan’ın deyişiyle “enseyi
hiççç karartmayın..”
Türkiye çok uzun yıllardan sonra emir
komuta zinciri içinde değil, gardrop şucuları bucularıyla değil gönlüyle ,
aklıyla , kalbiyle tanımaya başlıyor Atatürk’ünü…
Türkiye çok uzun yıllardan sonra
cumhuriyetin ne büyük nimet olduğunu yaşaya yaşaya anlıyor…
İnanın çok şeydir….
Tarifsiz şekilde çok şeydir….
( murat örem / 10 kasım
2013 / ankara…)
Atatürk'ten Son Mektup
Siz
beni halâ anlayamadınız.
Ve anlamayacaksınız çağlarca da... Hep tutturmuş 'Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u' diyorsunuz. Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz. Mustafa Kemâl'i anlamak bu değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Bırakın o altın yaprağı artık, Bırakın rahat etsin anılarda şehitler. Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin. Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin? Mustafa Kemâl'i anlamak yerinde saymak değil. Mustafa Kemâl'in ülküsü, sadece söz değil. Bana, muştular getirin bir daha, Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.. Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı? Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı? Mustafa Kemâl'i anlamak avunmak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda, Halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz. Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın! Uluslar, keşife çıkıyor, uzak dünyaların.. Mustafa Kemâl'i anlamak gözboyamak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.. Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız; Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil. Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar.. Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar... Mustafa Kemâl'i anlamak ağlamak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü.. Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş, Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken. Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen? Mustafa Kemâl'i anlamak itişmek değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla. Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla. Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister, Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter! Mustafa Kemâl'i anlamak aldatmak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil... |
|
Halim Yağcıoğlu
|
Böyle bir evladımız olduğu için mutluyuz,gururluyuz.Sizi de evlatlarınız mutlandırsın ve gururlandırsın.İnşaallah.
YanıtlaSilAnnen-Baban
Böyle bir ana babaya sahip olmak da daha az bir gurur değil kesinlikle....
Siloğlunuz / murat örem....