*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

22 Kasım 2013 Cuma

" ateşe ve aleve aydınlığı için şükran duy / ama gölgede kalmayı göze alarak / kandili sabırla tutan eli de asla unutma..." tagore...



Öğretmenlik hakkıyla yapılıp içi doldurulmaya karar verilirse bir meslekten çok daha fazlasıdır...

24 Kasım’ın  Öğretmenler Günü olması ,  85  yıl önce açılan   Millet Mektepleri'nin çağrıştırdığı manidar adımla ilgili...

Millet Mektepleri, Latin alfabesinin kabulüyle  1 Kasım 1928 tarihinde açılırken, Mustafa Kemal Atatürk de “Başöğretmen”  olarak kara tahtanın önüne geçmişti...

Biraz ironi yaparak söylersek, 12 Eylül 1980 darbesiyle  yönetimi zorla ele geçirenlerin bir elin parmağını geçmeyecek olumlu  icraatlarından oldu,  24 Kasım’ın Öğretmenler Günü olarak hatırlanıp  kutlanması...

Bilenler bilir
Yaşam biçimidir öğretmenlik....
Hem de öğretmenin ailesini, çocuklarını da kapsayan biçimde...

Hangi yaş ve eğitim düzeyine hitap ederse etsin,  bir öğretmen yalnızca bilginin aktarılmasından sorumlu değildir...Hele hele kreş, anaokulu, ilkokul, lise hatta üniversite öğretmenlerinin tümü farklı uzmanlıklarıyla, psikolojik donanımlarıyla  öne çıkmak zorundadır...

Ergenlikle beraber yaş alıp büyümeye başladıkça çocuklar,
 yeni sorunlar ve yeni güzellikler yaşar öğretmenleri de,  
anne babalarla birlikte...

Arkadaşlıkların  ailenin bile önüne geçtiği yaşlarda  kimi çocuk buluğ çağını fırtınalı süreçle atlatmaya  daha yatkındır...

Bir başkası dersleri, kitapları kenara koyup dünyanın en ünlü futbolcusu veya müzik insanı olmanın  hayalini kurar ; öğretmeni  hançeresini patlatırcasına üçgenin iç dış açılarını, x’leri y’leri,  failatünleri  tekrar tekrar anlatırken...

Liseli delikanlı ve genç kızların öğretmeni olmak ise ayrı bir sorumluluk ve zevktir...

Çünkü liseyle birlikte çocukluğun, ilk gençliğin toyluğu geride kalmış, genç kız ve genç erkekler  dünyada kapladıkları –abartılı- yerin farkına varmış, kendilerini de haddinden fazla önemser olmuşlardır...

Ayna ve ekran karşısında geçirilen zamanlar anne babaları sinir ederken, derslerde gözleri açık uyuyan öğrencilerini de bir bakışta tanır öğretmenin hası...

Zor bir dönemdir gençlik...
Türkiye gibi toleransı unutan toplumlarda katmerli zordur…
Gençler ‘demir tavında dövülür’ gerçeğini  unutup , yapması gerekenleri ihmal ederken, büyükler habire kusur ararken gençler de  zararın en büyüğünü kendilerine verirler...

İşte asıl bu durumun önüne geçmek için çırpınır , kendileri de   anne baba olmuş hakiki öğretmenler...

Hakiki bir öğretmeni
ve anne babayı
öğrencinin aldığı kötü nottan ziyade
davranışlarındaki umursamazlık etkiler...

Yılların öğretmenleri bilir ki,  not ,  zamanı gelince, çalışarak en iyisinin bile kolaylıkla alınabileceği şeydir...

Ancak davranış ve hayatı kavrayıştaki ihmal ve eksiklikler birikirse  ha deyince düzelmez...

Bu yüzden öğretmenin hası öğrencilerini asla notla korkutmaz...

Bilinçli metodlarla kah  tatlı  kah tatlı sert  çocukları kendine getirmeye çalışır...

Bir çocuk ve genç ne kadar kendi aleminde  de olsa,  öğretmeninin ne demek istediğini,  yalnızca kaşına bakarak bile anlayabilir...

Öğretmenlerle öğrenciler arasında
hem tek tek hem de topluluk olarak
kimselerin sezemediği
büyülü bir bağ ve iletişim  vardır...

Bazen sınıfın en yorgun, en mutsuz  çocuğunun evdeki sorunlarını çözmek için çabalamak, bazen küçücük bir başarının arkasına yeni hedefler koymak için çalışmak, doğru model olmak ve yüreklendirmektir öğretmenlik...

Bütün insanlar gibi öğretmenlerin de baharı  yazı,  kışı olabilir...
Belki bir sağlık sorunu , belki ödenmesi gereken faturalar öğretmenleri de yorar çünkü onlar da etten kemiktendir...

Böyle günlerde  girdiği sınıflardaki en umursamazlar  bile anlar bir şeylerin ters gittiğini ve her zamankinden daha farklı davranır öğretmenlerine...

Öğrencilik güzeldir de,
öğretmenlik de apayrı bir güzelliktir ;
parayla alınıp satılmayan....

Aradan yıllar geçip , artık kırklı ellili yaşlara gelmiş eski bir öğrencisinin koşar adım yanına gelip eline sarılma  mutluluğunu yaşayan bir öğretmen,  dışarıdan belli olmasa da bilin ki dünyanın en zengin insanıdır...

24 Kasım bu güzellikleri hatırlamamızı sağlayan  günlerden olduğu için de anlamlıdır...

Kaç yaşında olursanız olun elinden saygıyla tutabileceğiniz bir tek öğretmeniniz bile  varsa hala yanınızda yörenizde, tadını çıkarın...

Hele hele bu öğretmenler çocukluğun gençliğin yaşandığı evinizde anne babanız da olmuşsa bu tarifi zor  tadı,  daha da çıkarın...

( murat örem / 22 kasım 2013 / ankara...)

2 yorum:

  1. Kendini öğrencilerine adamış öğretmenleri ve öğrencilerini ne güzel gözlemlemiş ve anlatmışsın.Eline,kalemine(klavyene) sağlık.Daha çok sayıda yazını okuyabilmek ümidiyle ve sevgiyle öpüyoruz. ANNEN-BABAN

    YanıtlaSil
  2. Haldun Taner , dedesinin arkadaşı Ahmet Rasim'i anlattığı yazısının bir yerinde Ahmet Rasim'in cümlesinden yola çıkarak şunu der ;

    "yazıyoruz da...yazacağız da...ölüm bir gün elimizden tutuncaya dek...."

    Herhalde oğlunuz da ömrü oldukça yazacak...yazacak...yazacak...

    murat örem...

    YanıtlaSil