Öğretmenlik
hakkıyla yapılıp içi doldurulmaya karar verilirse bir meslekten çok daha
fazlasıdır...
24
Kasım’ın Öğretmenler Günü olması
, 85
yıl önce açılan Millet
Mektepleri'nin çağrıştırdığı manidar adımla ilgili...
Millet
Mektepleri, Latin alfabesinin kabulüyle
1 Kasım 1928 tarihinde açılırken, Mustafa Kemal Atatürk de
“Başöğretmen”
olarak kara tahtanın önüne
geçmişti...
Biraz
ironi yaparak söylersek, 12 Eylül 1980 darbesiyle yönetimi zorla ele geçirenlerin bir
elin parmağını geçmeyecek olumlu icraatlarından oldu, 24 Kasım’ın Öğretmenler Günü olarak
hatırlanıp kutlanması...
Bilenler
bilir
Yaşam
biçimidir öğretmenlik....
Hem
de öğretmenin ailesini, çocuklarını da kapsayan biçimde...
Hangi
yaş ve eğitim düzeyine hitap ederse etsin,
bir öğretmen yalnızca bilginin aktarılmasından sorumlu değildir...Hele
hele kreş, anaokulu, ilkokul, lise hatta üniversite öğretmenlerinin tümü farklı
uzmanlıklarıyla, psikolojik donanımlarıyla
öne çıkmak zorundadır...
Ergenlikle
beraber yaş alıp büyümeye başladıkça çocuklar,
yeni sorunlar ve yeni güzellikler yaşar
öğretmenleri de,
anne
babalarla birlikte...
Arkadaşlıkların ailenin bile önüne geçtiği yaşlarda kimi çocuk buluğ çağını fırtınalı süreçle atlatmaya
daha yatkındır...
Bir
başkası dersleri, kitapları kenara koyup dünyanın en ünlü futbolcusu veya müzik
insanı olmanın hayalini kurar ; öğretmeni hançeresini patlatırcasına üçgenin
iç dış açılarını, x’leri y’leri, failatünleri tekrar tekrar anlatırken...
Liseli
delikanlı ve genç kızların öğretmeni olmak ise ayrı bir sorumluluk ve
zevktir...
Çünkü
liseyle birlikte çocukluğun, ilk gençliğin toyluğu geride kalmış, genç kız ve genç
erkekler dünyada kapladıkları –abartılı- yerin
farkına varmış, kendilerini de haddinden fazla önemser olmuşlardır...
Ayna
ve ekran karşısında geçirilen zamanlar anne babaları sinir ederken, derslerde
gözleri açık uyuyan öğrencilerini de bir bakışta tanır öğretmenin hası...
Zor
bir dönemdir gençlik...
Türkiye
gibi toleransı unutan toplumlarda katmerli zordur…
Gençler
‘demir
tavında dövülür’ gerçeğini
unutup , yapması gerekenleri ihmal ederken, büyükler habire kusur
ararken gençler de zararın en büyüğünü kendilerine
verirler...
İşte
asıl bu durumun önüne geçmek için çırpınır , kendileri de anne baba olmuş hakiki öğretmenler...
Hakiki
bir öğretmeni
ve
anne babayı
öğrencinin
aldığı kötü nottan ziyade
davranışlarındaki
umursamazlık etkiler...
Yılların
öğretmenleri bilir ki, not , zamanı gelince, çalışarak en iyisinin bile
kolaylıkla alınabileceği şeydir...
Ancak
davranış ve hayatı kavrayıştaki ihmal ve eksiklikler birikirse ha deyince düzelmez...
Bu
yüzden öğretmenin hası öğrencilerini asla notla korkutmaz...
Bilinçli
metodlarla kah tatlı kah tatlı sert
çocukları kendine getirmeye çalışır...
Bir
çocuk ve genç ne kadar kendi aleminde de
olsa, öğretmeninin ne demek
istediğini, yalnızca kaşına bakarak bile
anlayabilir...
Öğretmenlerle
öğrenciler arasında
hem
tek tek hem de topluluk olarak
kimselerin
sezemediği
büyülü
bir bağ ve iletişim vardır...
Bazen
sınıfın en yorgun, en mutsuz çocuğunun
evdeki sorunlarını çözmek için çabalamak, bazen küçücük bir başarının arkasına
yeni hedefler koymak için çalışmak, doğru model olmak ve yüreklendirmektir
öğretmenlik...
Bütün
insanlar gibi öğretmenlerin de baharı
yazı, kışı olabilir...
Belki
bir sağlık sorunu , belki ödenmesi gereken faturalar öğretmenleri de yorar
çünkü onlar da etten kemiktendir...
Böyle
günlerde girdiği sınıflardaki en umursamazlar
bile anlar bir şeylerin ters gittiğini
ve her zamankinden daha farklı davranır öğretmenlerine...
Öğrencilik
güzeldir de,
öğretmenlik
de apayrı bir güzelliktir ;
parayla
alınıp satılmayan....
Aradan
yıllar geçip , artık kırklı ellili yaşlara gelmiş eski bir öğrencisinin koşar
adım yanına gelip eline sarılma
mutluluğunu yaşayan bir öğretmen,
dışarıdan belli olmasa da bilin ki dünyanın en zengin insanıdır...
24
Kasım bu güzellikleri hatırlamamızı sağlayan
günlerden olduğu için de anlamlıdır...
Kaç
yaşında olursanız olun elinden saygıyla tutabileceğiniz bir tek öğretmeniniz
bile varsa hala yanınızda yörenizde, tadını
çıkarın...
Hele
hele bu öğretmenler çocukluğun gençliğin yaşandığı evinizde anne babanız da
olmuşsa bu tarifi zor tadı, daha da çıkarın...
(
murat örem / 22 kasım 2013 / ankara...)
Kendini öğrencilerine adamış öğretmenleri ve öğrencilerini ne güzel gözlemlemiş ve anlatmışsın.Eline,kalemine(klavyene) sağlık.Daha çok sayıda yazını okuyabilmek ümidiyle ve sevgiyle öpüyoruz. ANNEN-BABAN
YanıtlaSilHaldun Taner , dedesinin arkadaşı Ahmet Rasim'i anlattığı yazısının bir yerinde Ahmet Rasim'in cümlesinden yola çıkarak şunu der ;
YanıtlaSil"yazıyoruz da...yazacağız da...ölüm bir gün elimizden tutuncaya dek...."
Herhalde oğlunuz da ömrü oldukça yazacak...yazacak...yazacak...
murat örem...