Onun
hakkıyla öğrencisi olmaktan her zaman büyük onur duyan ve “Haldun Taner Türk Tiyatrosu’nun
“peygamberiydi” derken özü de gözü de hüngür hüngür ağlayan Ferhan Şensoy , Harbiye Muhsin Ertuğrul
Sahnesi’nde çeyrek asır önce konuk isim olarak yönetmenliğini yaptığı Keşanlı
Ali Destanı isimli oyunun tanıtım
kitapçığında şunları yazmıştı;
“İlk gençlik yıllarında
geçirdiği ağır bir akciğer rahatsızlığının da etkisiyle kendi hiç sigara içmediği halde, her gece
yarısı prova sonrasında önünden geçtiğimiz İstanbul Harbiye
Orduevi’nin nöbetçilerine ikram etmek için
gömleğinin cebinde sigara taşımayı asla ihmal etmeyecek kadar çelebi
adamdı, insan adamdı Haldun Taner...Aynı
Haldun Taner benim hem annemdi, hem
babamdı ama annem babam bunu bilmezler “
Haldun
Taner, Türkiye’nin sancılı bir toplumsal dönüşümü ve göç olgusunu yaşadığı
1950’li yıllardan yola çıkarak yazdığı Keşanlı Ali Destanı isimli oyunda,
toplumun farklı katmanlarını, gecekondu hayatını, yasadışı olarak güçlenme ve
zenginleşme süreçlerini ve yoldan çıkmayı çok isterlerse (!)bütün insanların
çıkarcı ve omurgasız hale dönüşebileceğini anlatır.
Keşanlı
Ali Destanı oyununu farklı kılan yanların başında toplumu oluşturan insanların her koşulda ve dönemde mutlaka bir kahraman
yaratma ihtiyacı içinde olduğunun ve bu
durumun toplum otoritesinin azaldığı
dönemlerde çok daha baskın hale geldiğinin anlatılmasındaki
başarıdır.
Yazdıklarında
‘oyunculara
büyük ve inandırıcılıktan uzak laflar ettirme’ yanlışına düşmemiştir Haldun
Taner.
Keşanlı
Ali Destanı isimli oyunda mahallede yapılan seçimleri kazanan Ali kendisine
seçim öncesindeki vaatleri hatırlatıldığında kısa bir cümle kurar;
“Demokrasi
seçim olana kadardır”...
Keşanlı
Ali oyununda anlatılmak istenenleri adeta çarpan etkisiyle çok güçlendiren
unsurlardan biri de, Haldun Taner’in oyuna eklediği koro’dur...
Dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş bir oyundur Keşanlı Ali Destanı. Manyak
Cafer, İzmarit Nuri, Teke Kazım, Çakal Rüstem ve Şerife Abla oyunun temel
karakterlerindendir....
Haldun Taner’in hızla kentleşen bir toplumda
insan ilişkilerinin çözülmesini hüzünle anlattığı bir başka oyunu da Fazilet Eczanesi’dir...Haldun Taner her zamanki gözlem gücü ve üslubuyla anlatır
yaşananları , olan biteni ve
ilişkilerdeki aşınmayı...
Politik
taşlama olarak tanımlanacak kabarenin
ülkemize gelmesindeki aslan payının da yine Zeki
Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan’la
beraber Haldun Taner’e ait olduğunu belirtelim...Devekuşu Kabare grubu bu türün ülkemizdeki ilk temsilcisidir çünkü...
Haldun
Taner 1915 yılında doğmuştur. Çağının ve çökertilen bir imparatorluğun zor zamanlarından payına
düşeni alanlardandır. Dönemin en genç
hukuk profesörlerinden olan ve İttihat Terakki’yle yaşadığı görüş ayrılığından
dolayı görevinden istifa eden isim Ahmet Selahaddin Bey öldüğünde 42
yaşındadır.
Haldun
Taner işte bu Ahmet Selahaddin Bey’in oğludur...
Haldun
Taner’de görülen, kendini bir gruba ait
hissetmeme, muhalif olmayı gülümseyen
bir üslup ve lisanı münasiple dile
getirme , iktidar öbekleri karşısında asla geri çekilmeme
reflekslerinde, babasından aldığı
genlerin mutlaka etkisi vardır.
Haldun
Taner 1960 darbesinden sonra da 147’ler diye anılan grupla birlikte
üniversitedeki görevinden ayrılmak zorunda bırakılan isim olmuştur. Kendisine
dönem dönem teklif edilen idari görevleri nazikçe reddetme eğiliminde de
geçmişte yaşadıklarının mutlaka payı
olmuştur Haldun Taner’in....
Haldun
Taner Türk edebiyatında ve tiyatrosunda makul olanın tarafsız ve önyargısız sözcüsüdür.
Türkiye’nin hızla politikleştiği ve kamplara ayrıldığı 1970’lerde bile söylemek istediklerini bağırarak,
toplulukları tahrik ederek yazıp çizmemiş ya da tek bir tarafın penceresinden
bakarak aktarmamıştır görüşlerini...
Bunu
gazete yazılarında ve Devekuşuna
Mektuplar köşesinde de her zaman
görmek mümkündür.. Geçmiş Zaman olur ki , Şişhane'ye Yağmur
Yağıyordu, Onikiye Bir Var, Ayışığında Çalışkur, Yalıda Sabah,Şeytan Tüyü ve
Konçinalar hikaye
ve kitaplarından bazılarının adlarıdır Haldun Taner’in....
Türkiye’nin
12 Eylül 1980 darbesinin yaralarını sarmaya, sivil hayata geri dönmeye
çalıştığı dönemlerde ve ölümünden bir yıl önce, 1985 yılının Nisan ayında
demokrasi kavramıyla ilgili olarak yöneten ve yönetilenlere hitap ederek şunları yazar Haldun
Taner Milliyet Gazetesi’ndeki köşe yazısında;
“Demokraside
el pençe divan durup boyun kırmak yoktur.
Dalkavukluk,
evet efendimcilik, sepet efendimcilik,
aynen
keramet buyurdunuz efendimcilik yoktur..
Demokrasi
kuru bir etiket değildir.
Demokrasi
bir düşünce tarzıdır, bir yaşam üslubudur.
Hasılı
demokrasi en güç rejimdir.
Çünkü
kültür ister, olgunluk ister, eğitim ister.
Sade
fikir özgürlüğü, söz eşitliği yetmez.
O
fikir ve sözlerde de seviye ister.”
Haldun
Taner’in öldüğü günlerde İstanbul’da
üniversite öğrencisi olarak bulunan bir genç adam, Harbiye Muhsin Ertuğrul
Sahnesi’nin duvarına asılmış kocaman bir pankartta Can Yücel’in şu dizelerini
görür...
Vee, o genç adam ne o dizelerin hüzünlü
güzelliğini ne de Haldun Taner’in büyük çok büyük kalem ustalığını unutur ne kadar büyüse de...
Şöyle
yazmıştır Can Yücel, Haldun Taner’in
ardından
“ Baktım sana Yahya gibi
Teşvikiye’den
Kimler seni etmiş olmalı ki
teşvik,
Küplüce’ye, taa gidiyordun…
Yürüyordun aramızda
Yürüyordun aramızdan
Giderayak, Sen belki de
İnsan Haldun,
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Yepyeni bir
İstan- buldun…”
71
yıllık dolu dolu ve aydınlık yaşamına, insanlığın bütün suret ve gölgelerini
sığdırmak için durup usanmadan gözleyen ve yazan Haldun Taner yazarlık yaşamında anlamlı bir
yere sahip olan ve babasının da arkadaşı
olan Ahmet Rasim’i , Yunus Emre’nin dizelerinden yola çıkarak “ Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil “ kitabında
büyük bir sevgiyle anlatır ve yazının sonunda da şunu der
“
Ahmet Rasim Usta’nın öğüdüne uyarak,
uyarmak için yazdık, öğretmek için yazdık, anlatmak için yazdık, güldürmek için
yazdık, yüreklendirmek için yazdık, yazıyoruz da, yazacağız da. Ölüm bir gün
elimizden tutuncaya kadar.” .
Aynı
Haldun Taner yıllar önce, yazarlıktaki büyük
yeteneği hatırlatılırken kendine
hiç pay biçmeyip şunu söylemiş de bir isimdir; “Bu bir başarıysa, bunu
taşınmalarıma, komşularıma, tanıdıklarıma ve onların hayatlarındaki renklerine
borçluyum.”
Ölüm
Haldun Taner’in de elini tuttuğunda 1986 yılının 7 Mayıs’ıdır...
Sözünü
sonuna kadar tutmayı başarmış insanların rahat ve huzuruyla şimdi kim bilir
dudağının kenarına kondurduğu hangi bağışlayan gülüşüyle kimleri
seyrediyordur Haldun Taner,
ölümünün üzerinden 27 yıl geçmiş olsa bile...
(
murat örem / 3 mayıs 2013 / ankara...)
Haldun Taner’in tariflediği demokrasiye Birgül kavuşmak dileğiyle. Nurlar içinde uyusun.
YanıtlaSilMurat ellerinize ağlık. Yüreğine sağlık. ❤️