Takvim 5 Mayıs….
Günlerden Pazar…
Ankara….
Devasa alışveriş merkezlerinden
biri…
Bir kapısından içeri girdiğinizde
nereden çıkacağınız tamamen kadere bağlı sanki…
Tıpkı göllerde boğulanların
günler sonra şişmiş bir balon misali Akdenizden çıkıp kıyıya
vurması gibi, sizin de saatler sonra hangi kapıdan hangi maddi
hasarla (!) çıkacağınız belli değil…
Çeldiriciler ne çok …
Ne çok ama ne çok….
Takvim 5 Mayıs….
Günlerden Pazar…
Ankara….
Devasa alışveriş merkezlerinden
biri…
Mesela şezlong almaya gitmiştik sözüm ona…
Bir dizüstü bilgisayar (daha), bir
akıllı telefon ( ne demekse ) üç kocaman torba ıvır zıvır…
Aldık da…..
Şezlong bu arada akıllara bile
gelmedi….
Dükkanlar dükkanlar dükkanlar…
Mağazalar mağazalar mağazalar…
Markalar markalar markalar…
Güneş ışığını gören yok…
Ama….
Her yer akıllı lambalarla (!)
ışıl ışıl….
Kalabalık koridorlar…
Kalabalık giriş çıkış kapıları…
Kalabalık çok kalabalık otoparklar…
Çocuklarına ‘şimdi çarpacağım bak ağzına” diyen sevgisiz anneler….
Zırıl zırıl ağlayan bebeler hatta
kocaman çocuklar..…
Elindeki araba anahtarını
dişleyen, kadınlarına ve çocuklarına
habire
“hadi la…hadi la…” diyen
babalar…
Gözü 15 dakikalık çay molasını
beklemekten sararmış tezgahtarlar, görevliler….
Her alışveriş merkezinin olmazsa
olmazı olan yeme içme bölümlerinde, aç mezarından çıkmış gibi sabırsızca
bekleyen insanlar….
Takvim 5 Mayıs….
Günlerden Pazar…
Ankara….
Devasa alışveriş merkezlerinden
biri…
Dükkanlar dükkanlar dükkanlar…
Mağazalar mağazalar mağazalar…
Markalar markalar markalar…
Güneş ışığını gören yok…
Ama….
Her yer akıllı lambalarla (!)
ışıl ışıl….
Herkes ölümün elinden en az bir
tişört daha kurtarmaya yeminli sanki…
Tişörtler, gömlekler, tunikler
yetmezse ayakkabılar var, mobilyalar var satın almak için….
Çocuklara balonlar var…
Büyüklere yalanlar var…
“25 metrekareye bir kocaman
dünya sığdırdık” diyenler var…
Bir köşede güzel bir kadın,
elindeki göstererek
“ bunu alayım mı ?”
diyordu kocasına…
“Beğendiysen al canım”
diyordu adam karısına…
Çocukları ağlıyordu….
“Pek beğenmedim aslında ama
alayım ”
diyordu kadın adama…
“Pek beğenmediysen alma canım,
neden alacaksın”
diyordu adam kadına…
“Olsun ben yine de alayım”
diyordu kadın adama…
“Hamburger isterimmmm, hemen
isterim…”
diyordu çocuk adama…
Gözgöze geldiğimizde
“la havle vela kuvvet”
diyordu adam mimikleriyle bana…
Ben de
“buradan esaslı bir hikaye çıkar
murat örem sana”
diyordum kendi kendime…
Aslına bakarsanız buradan bir şey
çıkmaz…
Buradan “ben tükettikçe kıymetli
bir insanım “ masalı
çıkar ki…
Külliyen yalan….
Çıkmasa daha isabet ….
Aslına bakarsanız buradan bir şey
çıkmaz…
Ben de 5 aydır kendi kendime
diyordum ki
“ yahu bu blog hafta içi
günde yüzlerce okuru ağırlarken neden tatillerde hafta sonlarında okur
sayısı kütttt diye düşüyor….”
Meğer hepiniz
bir şey almaya diye çıkıp
koca bir tatil gününü
ve yüzlerce lirayı rehin
bırakıp geliyormuşsunuz….
Vallahi hiçbirinize laf söyleyecek
yüzüm yok benim de…
Alınan ıvır zıvırın evdeki kutuları
bile gözümü yormaya yetiyor…
Eskiler bir şeyden büyük pişmanlık
duyduklarında
“ bir daha mı tövbeler tövbesi” derlerdi…
Eh ben de 50’li yaşlara 5 kalan
bir adam olarak yeni sayılmam…
Eski epeski bir adam olarak hepinize
sözüm söz ;
Gözüm yok köftelerde , mega vega
yerlerde, 35 metrekarelik
sanal evlerde uzunnnnca bir süre….
İzninizle ben de diyorum ;
“ bir daha mı tövbeler tövbesi
“ diye….
(murat örem / 5 mayıs 2013 /
Ankara….)
Eline yüreğine sağlık güzel abim
YanıtlaSildeğerli adsız sizin de yorumunuza sağlık...murat örem...
YanıtlaSil40 ında tanıştım, 45 inde bıraktım bu mekanları. Onlar beni bitirmeden ben onları bitirdim. Çok şanslıydım ki onlarla yaşamayı öğrenemedim. Akıllı teknolojileri telefonları öğrenemediğimiz gibi. Onlar hep bir beden büyük geldi bizim kuşağa. Ismarlama takım gibi olamadılar. Hep hayatımıza sonradan girdikleri için. Onlar mı şanssız ben mi şanslıyı bilmiyorum. Ne hikmetse açık havalar, yağmur veya güneş daha çekici geldi bana. Şimdi düşünüyorum da, iyi etmişiz yav. İyi ki erken doğmuş ve bu bağımlığa sahip olmamışız.
YanıtlaSilnamıkçım,
Silöyle bir çağ geldi ki her şeyin jilet gibi olmasının dikte edildiği zamanlarda elbiselerin içinde adam kalmadı...adamların üzerinde elbise...
sait faik'in dediği gibi, "bizim için değil ama sizin için kötü olacak çocuklar...bizden hikayesi..." zamanlarındayız artık...
hakikat bu...
selamlar...
murat....