*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

23 Ocak 2013 Çarşamba

"Emperatore" lakaplı efsane golcü Boris Vian süresiz kadro dışı...





“Efsane Golcü” deyince, ‘ hadi Pele’yi, Maradona’yı, George Best’i, Gerd Müller’i anladık da Boris Vian kim ola ki ?’ diyenler çıkabilir aranızdan.... Hatta, bu isimlerin hiçbirinin lakabı ‘Emparatore’ falan değildi diye itiraz edenler de olabilir...

Oysa futbol öyle büyük bir hipnozdur  ki , kime kimlerin ne zaman ne dediğini harfi harfine hiçbirimizin hatırlama şansı yoktur....Belki, bütün futbolcuların da bir başka sıfatı olmuştur da sizin haberiniz olmamıştır....

Mesela size, "şeytan desem Rıdvan diye , takoz desem Recep diye, taçsız kral desem Metin Oktay"  diye tamamlar çoğunuz cümleyi...Oysa biraz hınzırlık yapıp ayva desem hiçbirinizin aklına Cengiz demek gelmez, gelemez çünkü yaşıyorsa Allah selamet, terk-i dünya eylediyse rahmet versin, Ayva Cengiz güzel yurdumuzun batı illerinden birindeki amatör kümelerde yıllarca hakemlik yapan nev-i şahsına münhasır spor insanıydı...

En önemli özelliklerinden biri de, verdiği kesin penaltı kararlarında efsane hakemimiz Doğan Babacan’ı bile açık ara geçmiş olmasıydı Ayva Cengiz’in...Bir de babamın lisedeki öğrencilik yıllarından arkadaşı olduğu için en çok gıllıgışlı cümleyi babam söylerdi saha kenarından Ayva Cengiz’e maçları izlerken...Ben bu işten biraz ezilip sıkılırdım çocuk aklımla o zamanlar ama babam hukuklarına binaen buna hakkı olduğunu düşünürdü...

1970’lerin ya sonu ya da  80’lerin tam başı falan...Memleketin üzerinden ‘kainat paşanın silindiri ve tank paletleri ’ geçeli daha dün gibi...Biz küçük çocuklarız....Bulunduğumuz on bin nüfuslu ilçenin farklı yaş gruplarında futbol takımları ve bu takımların her birinin daimi seyircileri var...Bir de ‘Asiller’ isimli orkestrası var ki ilçemizin o dönemde , değme gruptan daha nitelikli müzik yapmaktalar taa o zamanlarda bile...Bu başka bir yazının konusu olsun...

Mevzuya dönersek, mealen aktaralım, hani der ya Tezer Özlü ‘Çocukluğun Soğuk Geceleri’ isimli unutulmaz kitabında; ne zaman, evlerin içinde kurumayı bekleyen ıslak çamaşırları görsem, radyodan maç yayınları duysam kaçmak kaçmak kaçmak isterim diye...Sanki tam da o zamanlar işte....

Hayatın kendi ritmince aktığı, çocukların hala sokaklarda tozun toprağın içinde belenebildiği ve şaşırtıcı biçimde bugünün internet bebelerinden çok daha mutlu olduğu günlerin , daha çok da 70’lerin ikinci yarısının Türkiye’si öte yandan da...

İşte yurdumuzun batısında yer alan bu şirin! ilçemizde de günlerden Pazar oldu mu ilçe takımının ya evde ya  deplasmanda maçı olurdu...Renkli televizyon yayınları, otomatik çamaşır makineleri , kombiler, elektrikli termosifonlar olmadığı için annelerin pazar sporu, çamaşır ve banyo olunca babalar da kirişi kırıp ilçe takımının maçlarını izlemeye giderdi....

Yaşayanlar bilir, teke tek kalındığında çocuklar için anneleri ikna etmek daha kolaydır her zaman...Babanın ardından çocuklar da genellikle kısa kış günlerinde annelerinden vakit geçirmeden izni koparır , aylak aylak dolanır sonra bir şekilde ayakları onları maçın yapıldığı stada götürürdü....

Ben mesela Ayva Cengiz’i o maçlarda tanıdım...Saçları olmadığı, kafası da dikkat çekici olduğu için Ayvaydı lakabı zahir...Boris Vian ne zaman ‘emparatore’ oldu diyenler gördünüz mü hayatta her şeyi bilemezsiniz...O zaman her bir şeye hemen itiraz etmeyin ....!

Eskiler ne demiş , sabır acıdır meyvası tatlıdır....Sabredin....

Efendim, lafı uzatmayalım Boris Vian’ın efsane futbolcu olmadığını tahmin edersiniz ki bendeniz de biliyorum...Bu kadar çok şeyi bilen birinin Boris Vian’ı bilmemesi düşünülemez bile...Değil mi ?

Bir yazar snopluğuyla sizi, yani okurlarımı denemek istedim...

Bilirsiniz, bu okur denen kitle amorf bir yapıdır...İçinde her tür insan bulunur...Kimi daha başlığa baktığında ‘hadi len duygu dışkılaması yapma ’ der yoluna başka şeyle devam eder, kimi de ifade ve yazım hataları bulmak için kıvranır da kıvranır... Tıpkı okul yıllarından hepimizin hatırladığı gibi ‘ben tam notu tarihimde hiçbir öğrencime vermedim vermeyeceğim ’ diye midesine ağrılar giren  öğretmenlere benzer okurun bu cinsi...

Oysa şu üç günlük dünyada öğrencilerinden tam notu esirgeyen öğretmenler için gelenekselleşen bir deyim bile yaratılmıştır: ‘Sen o tam notlarını kimselere verme de mezara götür’ diye....

Bir başka okur da vardır ki onun için kestirme ve kısa  cümleler makbuldür...Bu okur cinsinin kafası nettir, hayatında siyah ve beyaz vardır...Tuttuğu takım ve partiye dair, gittiği film veya oyun hakkında güzel şeyler yazanlar favori isimleridir...Okuduğu köşe yazarları bellidir...

Mesela şu satırlara kadar ilerleyen okurun hali pür melali de , fıkrada , ‘du bakali nolcek’ diye diye başına gelenleri yaşamak zorunda kalan adama benzer....

Bir tiyatro sitesinde yazı yazmaya cüret eden şahsın da bilmesi gerekenler vardır..Lafı dolandırmadan ‘gittiğimiz şu isimli oyunda dekor buydu, oyuncular harikaydı, .yönetmen yaratıcıydı, seyirci şöyle mükemmeldi’ mealindeki cümleler her zaman okur bulur...

Okur için bilgi dediğiniz şey reklama girmezse söyleyelim ‘bonibon’ şekeri gibi tatlı , işe yarar ve sindirimi kolay olmalıdır...

Okunup en fazla yarım saat içinde unutulan yazı da ennnn makbuludür...!!!

Sırf bu yüzden Türk entelijansiyesinin büyük ve yeri doldurulamaz ismi olan ve hınç almayı sevmediğine inandığım bir ağabeyimizin son yirmi yıla ait bütün sinema yazılarını , sevdim–sevmedim kelimeleriyle özetlenebilecek cümlelerini , sabahlara dek okumaktan helak olmuş durumdayım bendeniz de... Kendisinden çok şey öğrendiğimi belirtmeme gerek olmadığını düşünüyorum...Saygılarımı sunuyorum...

Orhan Veli 1950 yılında öldüğünde 36 yaşındaydı...Boris Vian 1959 yılında öldüğünde de 39...İstanbul Devlet Tiyatrosu Boris Vian imzalı ‘İmparatorluk Kuranlar’ oyununu sahneye koymakla zaten büyük bir risk aldığı için bile peşinen bir takdiri hak ediyor...Risk derken sakın yanlış anlamayın , çok şükür ki ülkemiz öyle eskisi gibi fikrini özgürce ifade edenler için zor bir yer değil..! Benim riskten kastettiğim Boris Vian’ın hayatı ve yazdıkları...Bir dönemin efsanesi olan ve varoluşçuluk diye tanımlanan akımın lokomotifi olan Jean Paul Sartre’ı bile “avam ve sıradan” bulan bir isimden bahsediyoruz Boris Vian diyerek...

Eh böyle bir ismin yazdığı tiyatro oyununu da üç aşağı beş yukarı kestirmek mümkün....

İmparatorluk Kuranlar tahmin edilebileceği gibi simgeler , eğretilemeler yani metaforlar üzerine oturtulmuş bir oyun....Simge, sembol , eğretileme, gönderme, metafor, istiare dediğin şey zaten tek başınayken bile büyük sıkıntıyken Boris Vian’ın kaleminde saatli bombaya benzeyeceği aşikar....

 Biz bu oyunu yine maaile , 16 Ekim’de Ankara Akün Sahnesi’nde izledik...Dışarıda öyle bir yağmur, öyle bir yağmur vardı ki bir ara İDO seferlerinde ihtiyaten uygulandığı gibi salondan can yelekleri anonsu yapılabileceği hissine kapıldım...

Hoş bir hatırlatma da yapalım ki, Ankara kelimesinin etimolojik anlamlarından biri de ‘gemi çıpası’ demektir...Aradaki ilişkiyi ve korkumun nedenini de  siz kurun artık değerli okurlarım...

Sanatın, yayıncılığın bir çok dalında yönetmen tartışmasız otoritedir...Doğrusu da budur...Egosu yüksek bir çok insanın bir arada bulunduğu organizasyonlardaki kaotik yapıyı önlemenin kesin yolu, topu yönetmene atmaktır...Hatta abartarak söyleyelim, ekip içindeki isimlerin starlar da dahil yeme, içme , defi hacet, tütün ihtiyacı giderme zamanlarına bile karışabilir yönetmen...Hakkıdır da...Bir yönetmenin durumu, bu haliyle tam da bir spor takımının teknik direktörüne benzer...

Yönetmenin dramı bir başka yanıyla da benzer teknik direktöre....Bütün koşturmacadan sonra ortaya çıkan iş başarılı bulunursa genellikle yönetmenin adını kimseler anmaz öncelikli olarak...Galip gelen takımın santrofuna övgüler yağdırırken teknik direktörü çok sonra hatırlıyor olmaktan farklı değildir bu durum da...Oysa ortaya çıkan eser başarısız bulunursa yönetmen ilk hedeftir yine tıpkı takımı yenilen teknik direktör gibi....Riijkaaard’ı bulursanız size daha iyi anlatabilir bu hissiyatı!!!! Bu gerçeği gayri adil bulabilirsiniz ama dünyadaki bir çok işte vitrinin önündekiler başarılarda daha da parlarken başarısızlıklarda fatura önce mutfağa  kesilir...

İmparotorluk Kuranlar oyununda , yönetmen oyuncu seçimi ve sahne düzeniyle kendisini bağlıyor ve sonrasında da toparlayamıyor sanki...Hani yine futboldaki ‘dakika bir gol bir’ deyimi misali...

Tekrarlayalım ki Boris Vian sahnelemek bir risktir hatta yanılmıyorsak Türkiye’de ödenekli tiyatrolarda ilktir...O zaman yapılması gereken öncelikle  vicdanı simgeleyen ‘Şümürz’ karakterini daha anlaşılır kılmaktır...Merdiven imgesinin anlattığı biçimde tavizlerle kurulan iyi yaşam ! kavramını da  bütün boyutlarıyla çok daha net biçimde göze sokarak veya anlatmıyor gibi yaparken çok iyi anlatarak vurgulamaktır...

Bütün bunları layıkınca yapamadan bir de seçtiğiniz oyuncular konusunda yönetmen olarak tereddütler yaşarsanız Boris Vian bir alev topuna dönebilir....Maalesef dönmüş de....

Bu durumda da Boris Vian’ın süresiz kadro dışı kalma tehlikesi doğar....

Tehlike şurada ki, artık seyircimiz genel olarak tiyatroya kikirdemeye , her şeye ama her şeye boş boş gülmeye geliyor...Seyirci böyle olunca siz Boris Vian’ı sahnelerken de , komedi dizilerinde yer almış oyuncuları bu tür oyunlara seçerken de bir değil bin kez düşünmek zorundasınız.....Korkum şu ki, bu tür akim kalan  hamleler yeni cesaretlerin uzun süre önüne geçer...

Tekrarlayalım ; İşte o zaman Boris Vian süresiz kadro dışı kalır...

Kusura bakılmasın ama devlet tiyatrolarımız yeni bir Boris Vian oynayacak diye şu kavanoz dipli dünyada bir yetmiş yıl daha bekleyip yaşayamam....

Adım Hıdır maruzatım budur ...Arada sırada yolda belde görüp de “Sen bir de ‘Bir Savaş Hikayesi Oyunu’nu yazacaktın “ diye beni taciz eden değerli okurlar...Ne yapalım araya çarşı pazar girdi, çocukların okul toplantıları , apartman yöneticiliği girdi sırayı bozduk...

Son sözüm de Bir Savaş Hikayesi oyununu aynı gün izleme şanssızlığını yaşadığım sevgili komşum emekli öğretmen büyüğüm Necla Hanım’a gitsin...Gerçi  bu aralar onun da interneti gidip gidip geliyormuş. Dolayısıyla bu yazıyı kimbilir ne zaman okur...Ankara’da son iki yıldır altyapı, elektrik ve kaldırım hamleleri sıraya girdiği ve hepsi aynı yeri ayrı ayrı haftanın belirli günlerinde sırayla kazıp öylesine kapattığı için aynı anda kablo tv, internet , elektrik hizmeti alanların evlerinde bir sevinç bir coşku....

Sanırsınız ki yıl 2000, GS tekrar Avrupa şampiyonu olmuş...

Sevgili büyüğüm Necla Hanım da der ki , “Bir Savaş Hikayesi oyununu yazarken Mithat Erdemli ‘nin oyunculuk ustalığına yeni yazında bir koca paragraf ayır yoksa bir daha sana sütlü muhallebi ikram etmem”  Şimdi ben de Necla Hocam’a şunu desem olur mu : “ Sayın hocam, sayın hocam ben Mithat Erdemli’yi Bir Savaş Hikayesi oyununda seyrettim de peki siz beş yıl önce TRT’de yayınlanan Hisarbuselik isimli güzelim dramada baba rolünü üstlenen Mithat Erdemli’yi izlediniz mi ? Onun ağzından oğluna söylediği ‘Severek evlenmek neymiş ulan, ben anneni severek mi aldım? “ cümlesini duyduğunuzda neler hissettiniz ....? Tamam sütlü muhallebilerinizden vazgeçmem hiç kolay değil ama yılların tiyatro otoritesine de işini öğretmeye kalkmayın Necla Hocam... Kelime Oyunu’nu birlikte izlediğimiz akşamlarda siz çok kolay olan soruyu bilemediğinizde cevabı çoktan bulduğum halde ben hiç pat diye kendimi ortaya atıyor muyum ? Biz büyüklerimize saygıda ne kadar ihtimam gösteriyorsak kendilerinden de benzer inceliği görmek hakkımız diye düşünüyorum...Sütlü muhallebimi konuya dahil  etmemenizi canı gönülden diliyorum!!!

Yazıyı buraya kadar okuyanlara da  bonus olsun; sevin sevmeyin , dünya üzerindeki efsane golcülerden biri de Tanju’ydu...Tabi deyimlerdeki gibi, insanoğlu çiğ süt emdiği için ayrıca Tanju evin kızı misali yabancı topçu olmadığı için, onu yıllar sonra bir cümleyle bile olsa övmek, hakkını teslim etmek hiçbirinizin aklına gelmez değil mi?

Thomas Hobbes miydi o ‘insan insanın kurdudur’ diyen....
Saygılar.....

( Murat Örem / 20 Ekim 2010 / Ankara ...)
-oyun kritiği olarak daha geniş biçimde tiyatrodunyasi.com’da ekim 2010’da ilk kez yayınlanmıştır...-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder