*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

23 Ocak 2013 Çarşamba

bulut varsa güneş de var , rüzgar varsa liman da var, insan varsa umut da....



                             
 “Bir insanı, gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkün olur...Ancak   uyumayıp, uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz, nafiledir” özdeyişi insanlık  ve Hindistan tarihinin yüz akı Mahatma Gandhi’ye ait...

 Edebiyat tarihimizi, halk edebiyatı ve divan edebiyatını iyi  bilenler  hatırlayacaktır ki semboller, simgeler, eğretileme ve göndermeler bizim de toplumsal hayatımızın, insan ilişkilerimizin  temel unsurudur.

Hayat kimilerine göre, tesadüf gibi görünen denklemlerin ortaya çıkardıklarıyla yaşanır. Oysa tesadüfün yanında tevafuk da vardır inananlar için... Tesadüfte denk gelmek varken, tevafukta adına hayat ve yaradan denen ilahi gücün denk getirmesi de  söz konusudur...

 İnsanlar, birbirlerinden hatta kendilerinden bile habersiz olarak onlarca yıl yaşayabilir, soluk alıp verebilir. Sonra bir gün, bir vesileyle tanırlar birbirlerini, kendilerini....

Aslında;
Hayat değil, maskeler yorar insanı...
Maskelerin altında soluksuz kalan yüzler yorar...
Kabullenmeler, teslim olmalar, çizilen sınırlar yorar...
Daima gülmek zorunda olan suretler,
‘yıkılmadım heppp ayaktayım’  replikleri yorar...
Oysa,  yıkılmak, üzülmek, ağlamak insana dairdir...
Düştüğü yerden kalkmak da insana dairdir...
Hatta gün gelip bir süre kalkamamak da...

Her şeyin hızla plastikleştiği bir çağda bütün bir ömür rol yapmaya çalışmaktır insanı en çok yoran. Herkes büyürken kirlenir az ya da çok. Mesele, büyüdükçe büyüdükçe bu kirliliği benimsemek ya da sorgulamak arasında durulan yerdedir....

 Zordur, kişinin zamanı geldiğinde en ağır ve en acımasız soruları bir ok gibi kendine de çevirmesi yıllar geçip gitmişken maskelerle...

Zordur, hem soruları sormak hem de verilen yanıtları yürekte ve akılda taşımak yeni bir yol kavşağında...

Sonra, günler yıllar geçer...
Paylaşılır, anlatılır, ağlatılır, didişilir.
Vicdan azapları yaşanır.
Çok istenirse, çok istenirse paylaşmak güzeldir...
Her şeye değerdir.
Sevmek, özlemek, özlenmek, kıymetlenmek de güzeldir.

Bir şarkıyı, içinde duya duya karşılıklı mırıldanmak muhteşemdir. İşte o zaman “Yeşil pencerenden bir gül at bana / ışıklarla dolsun kalbimin içi” diye seslenebilmek ve   ayaz kışın içinde kocaman bir öbek karın altından çıkan ‘kardelenler’ misalidir hayat...

İnsan sorularının, cevaplarının, umutlarının, yalnızlıklarının, hayal kırıklıklarının, düşüp düşüp de yine ayağa kalkmalarının toplamıdır çünkü....

İnsan muammalarının da toplamıdır.

Sevgilerinin, özlediklerinin, kızdıklarının, yaşadıklarının, özlemlerinin toplamıdır insan.

Bir insan,  uzaklardan  bir başka insanı,  ışıklı bin bir bahçenin içinde yüzerken de sevebilir, yıllardır taşıdığı maskesinden vazgeçip aslına kesinkes dönmeye karar verdiğinde de...

 Sevmek, bağışlamak, özür dilemek küçültmez insanı, eksiltmez...

 Yaşamak dediğimiz gerçeklik kah fırtına boranda, kah yakıcı güneş altında seyrü seferse, kimsenin peşin peşin dalgalara, fırtınalara teslim olmaya, pes etmeye hakkı da yoktur.

Aslolan ; en güneşli havada bile  bir gün yeni bir fırtınanın çıkacağını da  unutmamakta veya en karlı tipili havalarda bile gün gelip mutlaka güneşi göreceğine inanmaktır...

“ Kara gün kararıp kalmaz” diyebilmektir...

İnsan her şeye yeniden başlayabilir...
Her şey olur, her şey biter, geriye hayat kalır o güzelim şarkıda da söylendiği gibi...

Şairin dediği gibi,  yaşamak,  boğazdan lıkır lıkır geçen suyun, maviliğin, pencereden görünen gökyüzünün, çiçek açmış bademin, güneşli odanın, çamurlu sokağın, beyazın, siyahın, yeşilin, pembenin kıymetini bilebilmektir biraz da.

Yaşamak düştüğün yerden yeniden yeniden kalkabilmektir...
Yaşamak , “Bulut varsa güneş de var, rüzgar varsa liman da var, insan varsa umut da!”  diyebilmektir...

         ( murat örem / ocak 2011 / ankara...)
        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder