*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

10 Eylül 2013 Salı

neşet ertaş ; " hak bildiğim yoldan ayrı gitmedim / koğular getirip gıybet etmedim / gönülleri kırıp can incitmedim / bir garip sazımı çaldım giderim. "

“ Şimdiki gençlerin,  türkülerimiz yani  bu yurdun sesleri hakkında ne kadar bilgisi var ki ?

(..) Mesela “Hey Onbeşli Onbeşli” türküsünü çoğumuz düğünlerden biliriz. Neşe içinde oynar, keyifle söyleriz. (..)

Hey onbeşli onbeşli  /   Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor  /  Kızların gözü yaşlı  

diye keyifle söylediğimiz türkünün hüzünlü hikayesi kaçımıza anlatılmıştır....

Aslında Birinci Dünya Savaşı’nda Tokat’ın Tahtaoba Köyü’nden Hüseyin ile Hediye’nin sevdasıdır Hey Onbeşli türküsü...

Türküde Onbeşli diye  anlatılanlar  da  askere çağrılan 1315 doğumlulardır... Yemen ellerine giden 1315’li Hüseyin’den bir daha haber alınamayınca Hediye  61 yaşındaki zengin tüccar Emin Efendi’yle evlendirilir.. Emin Efendi  bir sene sonra ölür...8  sene sonra Hüseyin Yemen’den geri döndüğünde Hediye’sini bulamaz...

Ya, meraklısı dışında kaç kişi bilir Çanakkale Boğazı'nda batan Dumlupınar Denizaltısı’nda içilen son sigaranın hikayesi olduğunu
“Ah Bir Ataş Ver” türküsünün ?

Kaç kişi bilir ;
Huriye’ye, yani Misket Kız’a ağıt “Ankara Misketi"ni

Zalim Beyin korkulu rüyası Hekimoğlu’nun aynalı tüfeğini,

Debreli Hasan’ın, yolunu kestiği gencin evleneceğini öğrendiğinde düğün parası verişini?

Neden derslerde okutulmaz türkülerimiz ve öyküleri;
bu ülkenin asıl ezgileri, gerçek zenginlikleri? ...”

                                   ......

Yukarıdaki cümleler Yalçın Ergir’e ait....
Yalçın Ergir , yıllar önce  Üç Kız Bir Ana türküsünün hikayesini araştırıp yazarken bu cümleleri de kurmuştu....
Meraklıları için   hemen söyleyelim ki  ergir.com   insan hazinelerine ve hikayelerine  giden gizemli ve zenginleştirici dehlizlerle doludur....

           
Hepimiz biliyoruz ki anadolunun son  aşıklarından,  türkülerin bozlakların  yareni Neşet Ertaş da bir yıl önce Eylül ayının son haftasında binmişti o sessiz gemiye...

 Döne Hanım ve Muharrem Ertaş’ın evladı olarak 1938 yılında Kırşehir Çiçekdağı’nda doğan Neşet Ertaş da 74  yıllık ömür yolculuğunda varlık ve yokluk dahil  hayatın bin bir yüzünü görenlerdendi.

İlkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra bağlama çalmayı öğrenen Neşet Ertaş’ın en büyük şansı elbette Muharrem Ertaş gibi bir ustanın hem evladı hem öğrencisi olmasıydı.

Neşet Ertaş hem evlat hem de öğrenci olmanın hakkını sonuna kadar verdi...Bir cümlesinde şunu demişti yaşarken;
"Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.”

İlk plağını  1950'li yılların sonunda İstanbul'da "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adlı çalışmasıyla çıkaran Neşet Ertaş’ın yanında babası da vardı.

Geçmişte devlet sanatçılığı unvanıyla da onurlandırılan Neşet Ertaş bu süreci de şöyle özetlemişti yıllar önce ; “Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor'

diyerek teklifi kabul etmedim.

Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım."

Bir dönem Almanya’da da bulunan, hapislerde de yatmak zorunda kalan  Neşet Ertaş‘ın yeniden fark edilmesi 2000’li yıllarla oldu daha çok...

Bu , onun değil hepimizin ayıbıdır.....

            Şimdi başa dönelim....
Ne diyordu Yalçın Ergir ;
Neden derslerde okutulmaz türkülerimiz ve öyküleri;
bu ülkenin asıl ezgileri, gerçek zenginlikleri? ...”

Olduğu gibi görünüp göründüğü gibi yaşayan Neşet Ertaş’ı , bir başka usta Yaşar Kemal’in deyimiyle Bozkırını Tezenesi  Neşet Ertaş’ı saygıyla anarak....

( murat örem / 10 eylül 2013 / ankara...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder