*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

12 Eylül 2013 Perşembe

kainattaki her şey , en çok susarak (mı) konuşur ?...




Biraz  alengirli   bir çeviri yaparsak şöyle demiş Elezar Benzeetz ;  

“Anlamsız konuşmalar mutlaka çoktur
ama  konuşmayan susmalar   yoktur ”

Evet susmak da bir iletişim biçimidir...
Bazen en etkili iletişim biçimidir....

Mesela Aziz Nesin,  hayatı boyunca yalan söyle(ye)memesinin altında yatan en temel duygunun babasının zamanında kendisiyle  susarak (da)  iletişim kurması  olduğunu anlatır hayat hikayesinde...

İki odalı evlerinde çok çok erken ölen eşi için her gece Kur’an  okuyan Aziz Nesin’in babası Abdülaziz Bey,  o anlarda yan odada olan oğlunun bazı aylak davranışlarını, ders çalışmadığını bildiği halde uzunca bir süre yüzüne vurmamıştır...

Zaman içinde babasının güven duygusunu istismar etme gerçeği o kadar ağır gelmiştir ki oğul Aziz Nesin’e, hem babasına büyük bir saygı ve minnet duymuş hem de bir daha asla yalana sığınmadığını söylemiştir....

çünkü her iletişimde duygu, düşünce ve bilgilerin aktarılması da vardır....
bazen duygu her şeyin önüne geçebilir...
ve bu duygunun yalnızca aşk olması gerekmez...

İletişimin bir önemli özelliği de  kişiye değil, kişiyle yapılmasıdır ve bunu yaparken  kelimeler yüzde 10, ses yüzde 30 ve beden dili de  yüzde 60 oranında etkilidir....
(işgüzar okur (!) hata bulamazsın , hepsini topladığında 100 ediyor...ne eksik ne fazla...)

İletişimde ne söylediğimiz kadar  nasıl söylediğimiz de öne çıkar...

Kurulan / kurulamayan her iletişimde “meramımızı  anlatma” çabamız  da verdiğimiz mesajın alıcıya tam anlamıyla  ulaşıp ulaşmadığı hakkında ip uçları  verir...

21. yüzyılda bile  alıcı/verici arasındaki veri kaybını  kesin olarak ölçen bir teknoloji  veya alet  yok  hala...!!!
Çok şükür ki yok.....

İnsandan yayılan jest ve mimikler, dudak bükmeler, göz açmalar henüz icat edilmeyen makinelerden  bile daha güvenli bugün de....
Çok şükür ki öyle....

İletişim kavramına dünyanın doğusu ve batısında  farklı anlamlar yüklenmiştir tarih boyu...

Doğu kültüründe  ısrar etmek önem vermenin göstergesiyken, batıda ısrar pek de bilinmez...Gittiğiniz yerde zorla önünüze tekrar tekrar tepeleme doldurularak getirilen  yemek tabağı , izzet-i ikramın nişanesidir ve sizi mutlu eder...

Aslına bakarsanız doğu ve batı kavramlarını üzerinde derin tartışmalar yapıp  doğu neden doğu batı neden batı sorusunu da sormak mümkündür....Bu sorunun cevabını başka bir yazıya bırakarak şunu  söyleyelim şimdilik;

Doğuda insanı ve  olayları “değerlendirme işi”  önce duyguyla ; batıdaysa  duygudan arınmış akılla tanımlanır  daha çok...

Bu yüzden, 
garbiyatta  şarkiyatın duygusu sahipsiz kalırken,
şarkiyatta da garbiyatın aklı yetimdir...!!!!

Yani,  batıda doğunun duygusallığı sahipsiz, doğuda da batının duyguyu ikinci plana atan aklı öksüz ve yetimdir...

Batı,  aklı kutsarken doğu duyguyu neredeyse her şeyin önüne koyar...

Oysa her ikisinin de doğunun da batının da birbirlerinden  öğrenmeleri gerekenler ne çoktur ...Hem de hala...
        
Türkiyenin ve insanının hem talihi hem de talihsizliği tam da buradadır işte ; hem doğuda hem batıda olmasındadır...aralarda kalmasıdır....Arafta kalmasıdır....

İnsanoğlu önce doymak,  barınmak, soyunu devam ettirmek sonrasında da farkına varılmak ister...

Bir de açgözlüdür insanoğlu...
mutlaka ama mutlaka , az çalışıp çok kazanmak, çok çalışıp daha çok kazanmak, çalışmayıp daha da çok  kazanmak    ister....!!!!

Dedikoduyu genellikle herkes sever ve dedikoduyu  yapan tarafta olmanın tadı başkadır. Dedikodu kestirme bir iletişim biçimidir...Görünmez bir dayanışmadır...

Ancak bu hayatta her zaman  dedikoduyu yapan tarafta olunmaz.
Gün gelir dedikodusu yapılan tarafa geçer herkes...

Yani, men dakka dukkadır...
Yani , çalma kapıyı çalarlar kapınıdır....
Yani, keser döner sap dönerdir...

Kişilik dediğimiz şey kemikleşe kemikleşe ölüme kadar devam eder. Mesela, onun var, benim niye yok ! düşüncesi, kıskançlık ve ihtiras her gün yediğiniz genetiği değiştirilmiş gıdalardan bile daha öldürücüdür...

Doğrularınıza çok inanıyorsanız bile , bağırarak söylemek sizi en doğru  kişi yapmaz.

Doğru,   rüzgarın  yönüne, havadaki  nem oranına ve güneşin konumuna göre değişmez...

Biz bunları yazıp söylerken, hayat yazılanlar ve anlatılanlar kadar kolay yaşansaydı mesele yoktu diye itiraz edenler varsa  unutmayın ki  bu dünyada herkese yer var..

Yeter ki söyleyecek sözünüz olsun...
Yeter ki kendinizi,  sahip olduğunuz eşyalar üzerinden değil de sahip olmayı arzu ettiğiniz fikirler üzerinden de tanımlamayı deneyin... hiç olmazsa bir kez....

şimdi yazının başındaki fotoğrafa bir kez daha alıcı gözüyle bakın ;

siz, o çiçeklerin kainattaki her şeyle konuşmadığını mı sanıyorsunuz...
susarak da olsa konuşmadığını mı sanıyorsunuz ....

( murat örem / 12 eylül 2013 / ankara...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder