Nerede
coşku ve sevgiyle yoğrulmuş hakiki bir emek varsa ;
Bedri
Rahmi Eyüboğlu’nun rüzgarı mutlaka esmiştir
oralarda....
Bedri
Rahmi’nin şiirleri resimlerinin gölgesinde, resimleri
desenlerinin gölgesinde , yazıp çizdikleri de anadolu sevgisinin gölgesinde
kalmıştır...
Hepsinin
toplamını söylemek gerekirse,
ortaya
koyduğu her şey coşkusunun gölgesinde
kalmıştır
Bedri
Rahmi’nin...
Bedri
Rahmi, şiirlerinde de, resimlerinde de farklı
olana ulaşmak için, gözünün önündeki değerleri yok saymamış ve onlardan
yararlanmıştır.
Kilimden,
yazmaya, çoraptan, yemeniye kadar ilgilendiği her konuda insanlık alemi ve
renklerin cümbüşünü, dünün, bugünün ve yarının tarihine bulayarak yeniden
biçimlendirmiştir Bedri Rahmi...
Anadoluyu
ve bu toprağın insanlarını tuvaline yerleştirirken, hayatın her şeye rağmen ’İnsana
sunulmuş bir armağan’ olduğunu
söylemeyi unutmamıştır .
Şiirleri
ve düzyazılarında halk sanatını öne
çıkarmıştır Bedri Rahmi Eyüboğlu. Coşkulu her şey , delişmen
her insan gibi Bedri Rahmi’nin şiirleri
de biraz savruk, biraz sitemkar ve hırçındır.
Deyişlerle,
benzetmelerle bezeli şiirlerinde sözcüklerden tablolar yaratmayı da ihmal etmemiştir...
Şiire biraz yakın olan herkesin bir kaç dizesini ezbere sıralayıverdiği “Karadutum,
çatalkaram, çingenem” Bedri Rahmi’nindir. “Önde zeytin ağaçları arkasında
yar..” diye başlayan “Sitem” şiiri
O’nundur....
Yaradana Mektuplar, Tuz, Yaşadım, Dol Kara
Bakır Dol, Canım Anadolu, Delifişek, Resme Başlarken isimli kitaplar Bedri Rahmi’nindir.
Birbirinden
renkli ve yaşama sevinci dolu resimler,
kilimler, heybeler, anadoludan kopup tuvallerde can bulan insan yüzleri de
onun eseridir...
Sözcükleri
kullanış biçiminde, dizelerinde şiirsel derinlikten uzak olmakla eleştirilen
Bedri Rahmi Eyüboğlu için söylenenler çok yanlış olmaz belki ama şiirlerindeki içtenlik ve çoşkuyu görmezden
gelmek de kimseye yakışmaz...
Ahmet
Hamdi Tanpınar bir yazısında Bedri Rahmi Eyüboğlu için şunları
söyler; “ Bedri Rahmi’nin bir tarafında hayata bağlılık varsa, öbür yanında
gittikçe ağır basan popülizm vardır.....
Ancak
bu, şairde başından beri görülen halk dili ve şiirinden gelen unsurların sonuna doğru, eserlerinde hakim olmasına da yol açar.
Bu
daha sonra resmine de hakim olacaktır…”
Eyüboğlu
Kardeşler’in Bedri Rahmi’si, şiirin, resmin, desenlerin ve
hayatın bir çok güzelliğinin hasını arayıp bulmaya ve göstermeye çalışmış,
anadoluyu hiç unutmamış, savruk
coşkuların ve kavruk hayatların kendiyle
barışık yüzü olmuştur....
Milletvekili
Mehmet Rahmi’nin oğlu, kendi alanlarında kalıcı emekler vermiş Sabahattin Eyüboğlu ve Mualla Eyüboğlu'nun kardeşi, ressam
Eren
Eyüboğlu'nun eşidir Bedri Rahmi Eyüboğlu.
Bedri
Rahmi, 1911 yılında, o dönemde Trabzon'a bağlı olan Görele’de doğar. Babası
ilçe kaymakamıdır ve Bedri Rahmi beş çocuktan ikincisidir. Ailenin kökeni Maçka’ya dayanır. Bedri
Rahmi’nin asıl adı Ali Bedrettin’dir ancak Ali zamanla unutulur ve Bedrettin ismi önce Bedir'e, sonra Bedri'ye dönüşür.
Rahmi
ismi de atalarından ve babasından gelmektedir. Çocukluğu
Anadolu'nun değişik yerlerinde geçen Bedri Rahmi ilk ve orta öğrenim yıllarını
Trabzon’da yaşar.
Kendi
ifadesiyle “Gözü matematikten yılmış bir öğrencilik” geçirir.
Trabzon
milletvekiliği de yapan babasının “Tuhaf
tabiatlı çocuk” diye tanımladığı Bedri Rahmi’nin sanata, resme, şiire
yakınlığı lise yıllarında şekillenmeye başlar. Trabzon Lisesi'nde öğrenim görürken okula gelen resim öğretmeni Zeki
Kocamemi Bedri Rahmi’nin en büyük şansı olur ve ondaki resim yeteneğini fark eder. Ağabey Sabahattin
de o dönemde bir bursla Fransa’dadır ve gönderdiği resim kitaplarıyla
kardeşinin resme ilgisini destekler...
Ağabey
Sabahattin Eyüboğlu ömrü boyunca tam bir
abi olmuştur ailede… Resimle yakın bir yol arkadaşlığı yapan Bedri Rahmi aynı
dönemde edebiyata da ilgi duyar ve ilk
şiirlerini lise yıllarında yazmaya başlar....
Özellikle
‘Karadutum,
çatal karam , çingenem’ mısralarıyla başlayan şiiriyle unutulmazlar arasına giren Bedri
Rahmi’nin gönlünde ve zihninde, insana
dair her güzel şeye yer vardır. Bedri
Rahmi bu şiiri akademiden tanıdığı ve sevdalandığı bir isme yazmıştır evli
olduğu dönemde.
Bedri
Rahmi , yaşamaya, üretmeye , paylaşmaya doymayan biri olmuştur ömrü boyunca... Yaradana
Mektuplar şiirinde de şunları yazmıştır içtenlikle;
Yıldızların,
çivilediğin yerdeler,
Bulutların,
eksik olmasınlar,
Hep
ayni minval üzere, senden gelip sana giderler.
Güneşin
böler günlerimizi
Bir
portakal gibi ortasından ikiye
Yarısını
kulların yer, yarısını geceler.
Denizlerin
senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar
Ne
bir damla artmış, ne bir damla eksilmişlerdir.
Dağların
bizim ayağımıza çok bol geldi;
Onları
bir defa bile giyen olmadı.
Daha
dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni
Şimdilik
eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür!
Sorup
duruyoruz:
Niçin
nüfus kütüklerinde her gün yeni bir isim,
Kitaplarda
yeni bir kahraman?
Biz
ölen ağaçları yontup
Gemilerimize
direk yapıyoruz
Bizim
canlarımızı alan acep onlarla ne yapar?
Saksılarda
hep aynı karanfiller açıyor Tanrım.
Niçin,
biz bir defa doğuyoruz?
1929
yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne
giren Bedri Rahmi , Türk resim tarihinin en önemli isimlerinden İbrahim
Çallı'nın öğrencisi olur. Bu dönemde de edebiyata ilgisini sürdüren Bedri Rahmi , şair Ahmet
Haşim'den de estetik ve mitoloji dersleri alır.
1931'de
bursunu kardeşiyle paylaşma olgunluğunu gösteren ağabey Sabahattin’in yanına Fransa'ya giden Bedri Rahmi yirmili yaşların başındadır. Dijon ve Lyon'da Fransızcasını geliştirmek
için çalışırken bir yandan da Gauguin
ve El Greco gibi ustaların resimlerinin kopyasını yapan Bedri
Rahmi, Van Gogh, Gauguin, Cezanne
gibi isimlere de hayrandır.
Paris´te
çalışırken ilerde yaşamını birleştireceği
ve Eren adını alacak Romanya vatandaşı Ernestine Letoni ile tanışır. Matisse, ve Chagal’ın resimlerini,
Türk kilimlerini, minyatürlerini inceler. 1933 yılında yaptığı Yavuzlu,
Gülcemalli resimleri büyük ilgi gören Bedri Rahmi Londra´ya gider ve sonrasında vatanına geri döner...
Çakıl isimli
şiirinde de sevdayı şöyle anlatıyor Bedri Rahmi Eyüboğlu;
Seni
düşünürken
Bir
çakıl taşı ısınır içimde
Bir
kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir
gelincik açılır ansızın
Bir
gelincik sinsi sinsi kanar
Seni
düşünürken
Bir
erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler
gibi dönmeğe başlar
Döndükçe
yumak yumak çözülür
Çözüldükçe
ufalır küçülür
Çekirdeği
henüz süt bağlamış
Masmavi
bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça
yanar dudaklarım
Seni
düşünürken
Bir
çakıl taşı ısınır içimde...
Bedri
Rahmi’nin dizelerinde bazen dünyaya, insanlara ve yaradana sitem olsa da bu yaklaşım
insan olmaktan kaynaklanan ve özü itibariyle sevecen,
ümitli ve halden anlamaya çalışan bir sitemdir.
Kısacık şiirinde, okuyanı
kendine getiren Bedri Rahmi,
hepimizin aşk hayatına, kadın erkek ilişkilerine, kara
çalı gibi araya giren ben – sen çekişmesine de noktayı bakın
nasıl koyuyor;
Bir
yanım tuz,
Bir
yanım şeker
Tuzdan
yanayım...
Bir
yanım deniz
Bir
yanım toprak
Denizden
yanayım
Bir
yanım sen
Bir
yanım ben
Senden
yanayım
Bedri
Rahmi, 1934 yılında yurda döndükten sonra
Yeni Adam Dergisi'nde çalışmaya başlar. Aynı dönemde şiirleri de
edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştır.
Bu
dönemde , Güzel Sanatlar Akademisinin diploma yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu
resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi, bu sonuçtan hiç memnun kalmaz ve mezun olmak
istemez. Aynı yıl fazla sayıda resmiyle D
Grubu Sergisi´ne katılır. Bazı resimlerini de çok yakında Eren adını
alarak eşi olacak Ernestine'in resimleri ile beraber sergilenmeleri için
Romanya'ya yollar. Böylece ilk kişisel
sergisi 1 Ocak 1935 tarihinde Bükreş´te kendi katılımı olmadan açılır.
Bu
arada gazete yazılarını yoğunlaştırır Bedri Rahmi. İstanbul'a yerleşerek “Eren”
adını alan sevdiği kadınla evlendiğinde tarih 16 Nisan 1936’dır... Tekel Genel
Müdürlüğü´nde işe girer. Bedri Rahmi Tekel’de vitrin düzenleyici olarak göreve
başlamıştır ve Sipahi Ocağı sigarasının
kapağındaki “Koşan Mızraklı Atlar” figürü kendisine aittir.
Güzel
Sanatlar Akademisi´nin önceki diploma yarışmasında üçüncü olan ve buna kızarak
mezuniyetini erteleyen Bedri Rahmi bu kez
“Hamam” adlı çalışmasıyla birinci olur ve diplomasını alır.
1937
yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü başkanı olan Fransız ressam Levy´in
kendisine asistan olarak seçtiği isimlerden biri de Bedri Rahmi’dir ve önünde uzun akademik
kariyer yılları vardır. Bedri Rahmi
1939’da yedek subay olduğunda aileye oğul Mehmet Hamdi katılır. Askerlik sonrası "Yaradana Mektuplar" isimli
şiir kitabıyla tanınması artar.
Resim
sanatının tüm dallarında geleneksel halk sanatlarından beslenen ve farklı
şeyler ortaya çıkaran Bedri Rahmi şiirinde de yine anadolunun zenginliğine,
masallara, halk edebiyatına, deyişlere yaslanmış ve yaşadığı topraklara
olan hayranlığını ve duygularını paylaşmıştır insanlarla....
Gönlünde,
ruhunda insana, hayata ve kainata dair her şeye karşı iflah olmaz bir hayranlık
, sevgi ve merak taşıyan Bedri Rahmi bir dönem duvar
resimlerine yönelir. Paris’teki İnsan
Müzesi’nde ilkel kavimlerin sanatını inceleyen Bedri Rahmi kendince bir sonuca
varır ve içinde yazmaların da olduğu eserlerini de hep şu duyguyla ortaya çıkarır;
Güzel
olan yararlı, yararlı olan güzeldir.
Çeşitli
vesilelerle katıldığı yurt içi gezileri Bedri Rahmi’nin resimlerinde kalıcı
değişiklikler yaratır. Anadolunun bin bir yüzü , halay çekenler,
han avluları, çocuk emziren kadınlar, saz çalan aşıklar vardır tuvalin üzerinde daha çok….
Bundan
sonraki süreç gün gün farklı bir Bedri Rahmi’yi olgunlaştıracak, demlendirecektir.
Bedri Rahmi zamanla mimari yapılara resimler, rölyefler, freskler yapma fikrine
yakın durur. Bu arada portrelerini de bazen kağıt, bazen tahta üzerine yapar....Resimli
ve tabi ki şiirli günlerin de zamanıdır yaşananlar.....
Bedri
Rahmi için öğrenmek ve öğretmek sevda kadar, hayat kadar , dostluk kadar, paylaşmak kadar kutsaldır . Bu
ilişkinin en sağlıklı hali de usta-çırak dostluğu, kardeşliğidir.
Bu
düşünceyle 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan “10´lar Grubu”nun
kurulmasına öncülük eder. Üye sayısı bir yıl içinde otuzu geçer. Bu dönemde de Bedri
Rahmi kendisini yalnızca resme vermez. Bütün
uyarılara rağmen şiirle de bağını
sürdürür ve 1948 yılında çıkan kitabının adı , unutulmaz şiirinin de adıdır; Karadut…
1950’ler
ve sonrasında büyük boyutlu mozaikler yapar Bedri Rahmi. Eşiyle birlikte
gittiği Amerika bir yanıyla zenginlik ve ihtişamdır ama öte yanıyla da Anadolu
özlemidir. Belki de zengin renklerle soyut biçimlere yönelmesinde, yeni renkler
bulabilmek için kendince denemeler yapmasında, ışıklı olan dostluğunda bu büyük
özlemin payı vardır.
Amerika
yıllarında uluslar arası çocuk kuruluşu olan unicef için resimler de
yapan Bedri Rahmi yurda dönüşünden sonra yeniden eski konularına döner. Gecekondular,
kahvehaneler, hanlar ve insanlar bin bir yüzüyle yaşamaya başlar
resimlerde.
1960’lar
bu minvalde geçerken yıl 1971 olmuştur....
Türk
demokrasisinin üzerinde yine Damokles’in
Kılıcı sallanmaktadır...
12
Mart Muhtırası ülkedeki dengeleri bir kez daha alt üst eder.
Yazarlar,
çizerler, düşünenler, daha güzel bir Türkiye için fikri olanlar yine sakıncalıdır.
Ağabey
Sabahattin Eyüboğlu'nun 12 Mart sürecinde gözaltına alınması Bedri Rahmi’yi çok
yaralar. Ağabey Sabahattin , Bedri Rahmi
için her zaman bambaşka bir yerde olmuştur.
Ailesinin ve Türkiye’nin yaşadıkları, Bedri
Rahmi’nin resimlerinde, yazılarında, şiirlerinde bu kez çok daha ağır basar ve toplumcu yan keskin biçimde tekrar gün yüzüne çıkar...
Bedri
Rahmi son yıllarında umutla umutsuzluk arasında gidip gelmektedir.
Neye
bakarsa baksın mutlaka sevilecek bir yan
bulan adam gitmiş,
gözüne
karanlığın ışığı vurmuş başka biri gelmiştir sanki.
Bedri
Rahmi’nin hayatını üç kelimeyle tanımlamaya kalksak, ışıklı insanın yolculuğu demek
mümkündür.
Belki
de ömrünün bitimine yakın yaşadığı en
büyük güzellik Mavi Yolculuk ekibinin içinde yer almasıdır. Bugün bile adıyla
anılan Bedri Rahmi koyu ve unutulmaz kayadaki balık resmi de o
günlerin eseridir...
Fethiye
Körfezi’nde Tersane Adası’nın hemen karşısında yer alan koyun bir adı bugün de Bedri Rahmi Koyu’dur ve mavi yolcuların en
sevdiği duraklardan biridir. Yörede balıklı taş olarak bilinen resim de
bu gezinin ve Bedri Rahmi’nin insanlığa armağanı ve emanetidir sanki.
Hüzün
Geldi şiirinde , ömrünün çoğunda yaşama sevinci dolu olan
Bedri Rahmi , kendisine Karadut şiirini
yazdıracak kadar etkileyen çok sevdiği kadının ölümü üzerine şu dizeleri yazmıştır;
Türküler
bitti,
Halaylar
durdu
Horonlar
durdu
Al
damar, mor damar, şah damar sustu
Bahçeler
put kesildi birer birer
Meyveler
salkım saçak taş.
Bir
bulut uçardı
Başı
boş bedava
Yandı
kül oldu.
Hüzün
geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu
yüreğim yoruldu.
Ağaç
büyür arkasında koşamam
Kervan
yürür peşi sıra düşemem
Yıldız
akar uçsam da yetişemem.
Hüzün
geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu
yüreğim yoruldu.
Bedri
Rahmi‘nin aldığı eğitim resim sanatı üzerinedir.
Gerçi,
ömrü boyunca kabına sığmayan Bedri Rahmi, resim sanatının da sınırlarını
zorlamış ve bu sınırları gönlüne göre genişletmiştir.
Vitray,
yazma, gravür, fresk, duvar panoları , mozaikler hep bu
tanımın içine girmiş ve ustasının eline çok yakışmıştır.
Ancak
Bedri Rahmi aynı zamanda şairdir, kalem erbabı ve yazardır da .
Bu
alanların hepsinde ürünler verirken daima canıyla, gönlüyle, ruhuyla yapmıştır her
şeyi .
Bedri
Rahmi’nin özellikle şiir ve yazı alanındaki çalışmalarına yönelik kuramsal
eleştiri getirenler haklı olabilir.
Ancak
bu durum Bedri Rahmi’nin eserlerindeki içtenliğe, samimiyete dokunamaz,
eserlerin değerini azaltamaz.
Zaten
Bedri Rahmi de her ne yaparsa yapsın gönlündeki sese kulak vererek yapmıştır ömrü boyunca...
Özellikle
ömrünün son yıllarında yaşadıklarının da
etkisiyle, Bedri Rahmi’nin hem bedeni hem coşku dolu gönlü yorulmuştur. 21
Eylül 1975 tarihinde İstanbul'da pankreas kanserinden yaşama veda ettiğinde
64 yaşındadır Koca Reis Bedri Rahmi Eyüboğlu...
‘şu
sılanın ufak tefek yolları
ağrıdan
sızıdan tutmaz elleri
tepeden
tırnağa şiir gülleri
yiğidim
aslanım burda yatıyor.
dizelerinin
sahibi de Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur.
Nazım
Hikmet’in ölümünden sonra yazdığı dizeler Zülfü
Livaneli tarafından bestelenmiş , yurt içi ve yurt dışından farklı isimler tarafından yorumlanmış
unutulmazlar arasına girmiştir.....
Bedri
Rahmi,
koca
reistir...
bir
büyük ustadır...
gönül
erbabıdır...
çok
yönlü has bir sanatçıdır.
anadoluyu,
anadolu
insanını,
bu
topraklarda yaşamış medeniyetleri
ve
insanın kendisini
koşulsuz
şartsız kendine yakın bulmuş
güzel
bir insandır...
güzelim
bir şiirinde de şunları söylemiştir ;
Yaşadım!
Erik
ağaçları şahidimdir
Yıldızlar
şahidimdir.
Yaşadım!
Avuçlarımın
gücü yettiği kadar
Dağları,
kadınları, meyveleri
Yaşadım!
İncirin
dallarına yürüyen süt
Yonca
tarlasından gelen nefes
Horozun
ibiğinden damlayan kan
Yollar
ve sevgili türküler şahidimdir.
( murat
örem / 16 eylül 2013 / ankara...)
Merhaba ben şair Bedri Eyüboğlunun şiirlerinin üzerinde araştırma yapıyorum.fakat anlamadığım şey dol karabakır deyince ne demek istedi. Hem de neden bütün şiirlerinin kitabına özellikle bu başlığı koymuş.
YanıtlaSilkeşke ismini yaşını ve eğitim gördüğün sınıfını yazsaydın...çünkü her yaşa ve her yaşın birikimine farklı derinlikte anlatmak gerekir bazı bilgileri...ve bazı soruların mutlak ve kesin cevapları olmayabilir...bir ressama "denizin rengini neden sarı yaptın" demek mümkün müdür...geniş düşünmekte yarar var....başarılar....
Sil