*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

21 Ocak 2014 Salı

ziya osman saba ; bir televizyon markası değildi...




Kendisinin de şu  kavanoz dipli dünyada  misafir olduğunu hiç unutmayan  ve cihandaki  konukluğu yalnızca  47  yıl sürse de,  bitmeyen    insani inceliklerin  ustasıydı  Ziya Osman Saba....

Saba'nın 1957 yılının  ocak ayındaki ölümünün üzerinden   neredeyse bir insan ömrü kadar  daha süre geçmiş...

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ni  Ziya Osman Saba  yazmıştı...
Ve ne güzel , ne insan insan yazmıştı...

Çok erken yaşta annesiz kalınca yatılı okul yılları başlamıştı onun için de...Annesiz büyümek ve yatılı okul yıllarının izleri  hem yazdıklarına hem de yaşadıklarına  sinerken içten içe,  daima  küçük  mutlulukların  özlemini anlatmıştı   Ziya Osman Saba...

Cahit Sıtkı Tarancı’yla ölümüne dek sürecek  yüksek dostlukları  benzer duygular içinde olmalarını daha da pekiştirmişti...

Bu yüzden Cahit Sıtkı deyince Ziya Osman , Ziya Osman Saba deyince Cahit Sıtkı Tarancı gelir hala çoğumuzun aklına...

Bir de Ahmet Muhip Dıranas’ı koyar bazıları trioyu / üçlüyü  tamamlamak için...
Kihakikaten yakışır...

Aslında,   şiirlerinin büyük bölümünde öne çıkardığı ölüm gerçeğini  biz modern çağın insanları gibi  korku unsuru yokolma korkusu olarak ele almamıştır Ziya Osman Saba....

Ölüm ;  hayat gibi , insanı tamamlayan, kişiliğini   pişiren yüce bir imtihandır Ziya Osman Saba için... 

Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde toplum  söz konusu olduğunda da çocukluk dönemi, evlilik hayatı , insan ilişkileri , sıradan özlemler  ve hayat öne çıkar...

Tane tane , usul usul öne çıkar....

Şu insanın içine içine işleyen aşağıdaki mısralar Ziya Osman Saba’nındır;

Beni hatırladıkça,
Arasıra gönlümü al
Sokakta görünce, gülümse,
Yanıma yaklaş,
Az elin elimde kal...

Evine misafir geleyim,
Kahvemi sen pişir.
Taze doldurulmuş sürahiden
Bir bardak su ver
Yetişir...

Ziya Osman Saba’nın, ölüme , hayatın ölümlü olduğu gerçeğine dair  bir başka unutulmaz şiiri de  Jose Luis Perales’in bestesinden yıllar önce uyarlanarak Onno Tunç orkestrası eşliğinde Ömür Göksel tarafından muhteşem bir duyguyla okunmuş ve kadir kıymet bilenler için ölümsüzler arasına girmiştir...

Şunları demiştir  Ziya Osman Saba bu şiirinde ; 

Ha üç gün önce, ha beş gün sonra.
Geldiğin gibi gidişin...
Nereye gittiyse anan, baban,
Peşinden kardeşin.

Bir yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki: ölmüş!

Daha dün gibidir hepsi
Evlendiğin gün çekilmiş resim.
Mesutsun bak, çoluk çocuğunla.
Geçti kaç mevsim...

Gençtin, dinçtin...
hepsi bir zamanlar.
Nerende şimdi ağrın, sızın?
Yatakta mı, yavaş yavaş
Ya sokakta ansızın?

Birkaç bahar, bir o kadar kış.
Ömürdür; uzun, kısa.
Ne ise göreceğin; kısmet ne kadarsa.
Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,
Saati çalınca, gelince sıran.

Nasıl yaşadıysa habersiz,
Nasıl öldüyse bunca insan...

         ( murat örem / 21 ocak 2014 / ankara...)


2 yorum:

  1. Bakıyorum da yavaş yavaş yaşlılığa hazırlıyorsun bizi 😂
    Dönülmez akşamın ufkundayız be kardeş
    Vakit çok geç...
    Duygulandım birden 😞
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Namıkçım
      Güzel insan, kardeşim;

      Ben teşekkür ederim...
      Siz daha gençsiniz :)))
      Dur bakalım...

      sevgiler selamlar...

      murat....

      Sil