Kaç
gündür aynı ezgiler dönüp duruyor zihnimde….
Kaç gündür evin içinde muhteşemkeremuhteşem
bir senfoni dolaşıyor…
Kaç
gündür, yeryüzüne indiği zamanlarda aramıza karışan güzel bir insanoğluinsanın
besteleyip bir başka güzel insanoğluinsanın
sesiyle emek emek nakışladığı şarkıların
ve o şarkıların hikayesinin kıyısından köşesinden bana da değdiği
yaşanmışlıkların keyifli büyüsü
içindeyim/z…
Hikayeyi uzun ve çetrefil olsa da şöyle çalışayım anlatıp toparlamaya ….
Nisan ayında bir yazı
yazıp yayınlamıştım bu blogda ;
Sardunya;
“bahar mezarına gömsünler sizi…”
diye
başlayan…
Yazının
başına da bir fotoğraf koymuştum adet
olduğu üzere…
Birkaç
yıl önce Bozcaada’dayken ve sokaklarda avare avare dolaşırken biz, sarı
damarlı güzel gelin çekmişti yazının başına koyduğum o güzelim
fotoğrafı…
Böyle
tarifsiz meziyetleri vardır sarı damarlı güzel gelinin;
bir
yere baktığında şıp diye yakalar en farklı enstantaneyi…
bir
söz ettiğinde, bilir nereye şarapnel parçaları tesiri yapacağını…
karmakarışık
harflerin içinden tak diye bulur uygun kelimeyi…
Size
bir gün uzun uzun sarı damarlı güzel gelini de anlatırım…
Hoş,
bu bloğun müdavimleri iyi bilirler sarı damarlı güzel gelini…
Bir
çok yazımda anlattım onu da…
Çektiği
bir çok fotoğrafı kullandım rızasıyla…
Anılarımızı
paylaştım…
Yıllar
içinde çok karşı karşıya gelsek de
en
çok ben bilirim sarı damarlı güzel gelini….
En
çok sarı damarlı güzel gelin bilir beni ….
Neyse
, konuyu dağıtmayalım…
Aylar
önceki yazının başındaki Bozcaada patentli (!) fotoğrafta bir
çift asker botunun içinde açmış sardunyalar vardı…
O
fotoğrafı yazının üstüne koyunca “sardunya”
başlığı da kendiliğinden geldi oturdu en
tepeye..
Başlıktaki sardunya kelimesinin arkasına da şairlerin ve
insanların güzeli Cemal Süreya’nın en az
bilinen şiirlerinden birini eklemiştim;
“
bahar mezarına gömsünler sizi ….” diye başlayan….
Yazının
içinde şiirin tamamı vardı Cemal
Süreya’yı da anarak….
İki
yüz küsur yazının içinde, orta
karar okur sayısıyla uyudu durdu o yazı aylarca kendi köşesinde…
Sonra
yaklaşık bir ay önce garip şeyler olmaya başladı…
Siz
okurların görmediği biz bloggerlerin çok iyi bildiği biçimde okunma
istatistikleri bölümünde günde onar onar okunmaya başlandığını gördüm Sardunya yazısının…
Sonra
bir gün aynı yazının tek günde füze
hızıyla okunduğunu söyledi istatistikler…
Bazı
yazılarımın paylaşım aracılığıyla ani
çıkışlar yapmasına alışık olsam da şaşkınlığım arttı…
Sonra
geçen cumartesi akşamı sır çözüldü….
Gecenin
12’sine doğru evin salonunda otururken ve Arda’ya pişti oyununda yenilip
borçlarım birikirken, sesi çoğu zaman
tümüyle kısık televizyon ekranında bir adam belirdi piyanosunun
başında…
Oya
gibi zarif bir kadın girdi sonra kadraja…
Açtım
sesini televizyonun…
Daha
önce yayınlanan programın tekrarıydı karşımızdaki…
Aykırı
Sorular’daydı Fazıl Say ve Serenad
Bağcan…
Az sohbet , çok müzik
vardı…
Ama ne müzik vardı iki
saat boyunca…
Kulağımız
, televizyon ekranından evin içine dolan
Fazıl
Say imzalı o emek emek akıl akıl
besteler ve Serenad Bağcan’a ait billur gibi sesle dolup taşarken “yaşamak
bu işte murat …” dedim günler sonra…
O
müziğin büyüsünde kulaç atarken iki saat boyunca ne günlük hayata dair kayıkçı kavgaları uçuştu zihnimde ne de asık
suratlı olmayı adam sananların basık yüzleri ve basit sözleri…
Bir
kez daha anladım , evin içinde bir kez daha anladık , insanı insan yapan en
temel değerin düşünmek ve üretmek olduğunu…
Bir
kez daha , içine düştüğüm(üz), düşürüldüğüm(üz) günlerin karakuyularına inat gurur
duydum 45 yıllık hayatımda eğilip bükülmeyen taraflarım(ız)la….
Bir
kez daha ümitlendim insanlarımla, ülkemle…
Bir
kez daha bu toprakların kara cahilliğine inat onlarca yıldır inandıkları
yollarda yürüyenlerin aziz hatıralarına
saygı duydum…
Ve
şarkıları dinlerken elim bilgisayara gitti…
yedigünyazılarını
açtım
istatistikleri inceleyeyim diye…
Blogda
aynı
anda kaç kişinin olduğunu gösteren kırmızı kutucuk şaşırtıcı biçimde 10’lu
sayıları gösteriyordu gecenin yarısında…
daha
da ilginci en son okunan yazılar içinde “sardunya…” yazısı dakikalar içinde
tek başına onlarca kere okunuyor
görünüyordu…
Burası
mütavazı bir blog ey okur, sen de çok iyi biliyorsun…
Çıplak
kadın bacakları yok, bahis önerileri yok, reklam zinhar yok…
Yalnızca
yazı var…
Dolayısıyla
gecenin bir yarısında bir yazının aynı anda onlarca kere okunuyor olmasının esbabı
mucibesi olması gerekiyordu…
Veeeee…..
Parçalar
birleşti….
Fazıl
Say’ın albümü çıkalı bir ay olmuştu ve google’da en çok
aranan şarkı olarak bahar mezarına gömsünler sizi
cümleleri yazılınca, aylar önceki o yazım
google’da ilk sayfada çıktığı için okur
sayısı onar onar artmaya başlamıştı…
Bir
başka şaşırtıcı tesadüf de albümün en güzel şarkılarından birinin tıpkı benim yazımın
başlığındaki gibi Sardunya
olmasıydı…
Albümün
tarifsiz güzel taraflarından biri de elbette şairlerin dizelerinden yola
çıkmasıydı…
Ahmet
Rasim’e vakitlerden bir vakit sormuşlar
“üstad
gazetemizde yazar mısın ?” diye…
Yazarım
demiş Rasim;
“ama
bir şartım var…
yazı
uzun olursa 10 altın isterim,
kısa
olursa 20 altına çıkar alacağım para…”
Muhtemelen
bu blog yazılarından para alacak olsaydım benim payıma da en fazla 3
altın düşerdi…
Malum
, bazı yazılarım pehlivan tefrikası misali oluyor…!!!!
Ama
sızlanma değerli okur ;
Biz
yazarken sızlanmıyorsak , sen de okurken sızlanma…
Ayrıca
kimsenin kafasına silah dayamıyoruz oku diye…
Ama
unutma ki değerli okur , koca bir ömür
de 7
yaş zekasına göre kurgulanan televizyon dizilerini, kayıkçı
kavgalarını, futbolcu geyiklerini alık
alık izlemekle geçmez…
Geçmemeli…
sen,
okumayı
düşünmeyi bıraktığında
seni
de
içinde
olduğun toplumu da
7
yaş çocukları gibi
yönlendirmeye
kalkınca birileri
bu
duruma şaşırma
ve
olan bitenler de
hiç
mi hiç ağrına gitmesin….
(
murat örem / 01 ocak 2014 / ankara….)
*****
-meraklısı için ilk yazı..-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder