Net tarihi
hatırlamıyorum…
Artık bazen yakın tarihi karıştıracak kadar kocaldım ben de…
Hadi ben hatırlamıyorum ama küçük oğlum
Arda da emin değil…
Tarihi
hatırlamıyorum/z ama siz deyin 2013'ün bahar ayları , ben diyeyim 2013’ün belki sonbaharı….
Güneşli bir akşamüzeri…
Baba
oğul oynadığımız ve tabi ki benim yenildiğim (!) masa tenisinin ardından Kızılay Karanfil
Sokakta bulunan Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi Piraye Kafe’de çay kahve
içme zamanımız …
Ben çayımı kahvemi içeceğim ve hiç de
özenilecek bir şey değil ama sigaramı tüttüreceğim, Arda da Piraye
Kafe’ye özel bazlamalı tostunu yiyip ayranını içecek…
Tostun
üzerine, kel tiryakiler gibi :) bir de kahve söyleyecek Arda…
Bu hayallerle huzurlu bir avluya
ilerlerken biz baba oğul, bilenler
bilir ki üç beş adımla, kültür merkezine ait binanın da önünden geçeceğiz
Arda’yla…
Afişlere
bakacağız, belki içerideki dergileri karıştıracağız…
Saniyeler içinde akarken zaman bir ses
duyduk Arda’yla önünden geçtiğimiz binanın penceresinden uzanan yüze ait…
“Buraya
"trt" radyo prodüktörlerini almıyoruz…
biliyorsunuz
değil mi…”
O ; gevremiş tandır ekmeğine benzeyen ve bir yerlerden çok iyi hatırladığım karakteristik
sese doğru yöneldim ve kaldırdım kafamı…
Baktım
, güngörmüş
bir Anadolu kuyusu gibi manalı
bakan iki göz…
Baktım
, her zamanki o kalender ve dostça ve
biraz da hınzırca bakan yüz…
Baktım,
radyo prodüktörlerine Piraye Kafe’yi yasak etmeye (!)
karar veren Adnan Abi bu…
şairlerin hası Adnan
Azar bu…
Çok
yıllar önce toy bir adamken bile şiirlerini okuduğum, kitaplarını
aldığım, ismini yıllar öncesinden bildiğim
şair Adnan Azar…
yakın yıllarda Ankara Radyosu koridorlarında sohbet ettiğim, odamda onurla çay
ikram ettiğim, odasında çayını içtiğim Adnan
Azar, Adnan Abi karşımdaki…
Saniyeler
içinde geçerken aklımdan bin bir düşünce hiç yapmadığım bir şeyi yaptım; Adnan
Abi pencerede, Arda’yla ben kapının ağzındayken…
Hem
laf yetiştirdim Adnan Abime
“sen öyle diyorsan , bizi almıyorsan buraya , boynumuz kıldan incedir..”
diye, sonra da Arda’nın elini kavradığım gibi merdivenleri bir adımda çıkıp içeri girdim…
“sen öyle diyorsan , bizi almıyorsan buraya , boynumuz kıldan incedir..”
diye, sonra da Arda’nın elini kavradığım gibi merdivenleri bir adımda çıkıp içeri girdim…
Adnan
Abim nasılsın dedim yanına varınca…
Arda’ya döndüm
“hayatındaki tarihi anlardan biridir oğlum,
Adnan Azar’ı selamladım ben demek büyüdüğünde…”
diye tanıştırdım onu da….
Bilenler bilir…
Hiç
sevmem böyle cılk muhabbetleri…
Sarılmaları…
Ismarlama saygı cümlelerini…
Ama çok içimden geldi...
Ama çok içimden geldi...
Yıllardır görmediğim Adnan Azar, yine Adnan Abim olarak çıkınca karşıma hayatım boyunca çok az yaptığım bir şeyi yaptım ve “abi” dedim “sizler güzel insanlarsınız , eğilip bükülmeyen adamlarsınız ve sayınız çok çok az artık…biliyorsun değil mi…” cümlesini kurdum …
Adnan
Abi hep yaptığı gibi boynunu hafifçe eğdi , her zamanki güngörmüşlüğüyle teşekkür etti
ve “siz de az kaldınız…” dedi
gevrek sesiyle…
“Azı
çoğa sayacağız artık Adnan Abi …” dedim…
Güldük…
Sonra
havadan sudan insan/lar/dan söz ettik üç beş dakika içinde…
Sonra
baktım ki , evlat Arda yiyeceği bazlamalı tostun hayali içinde kıvranmaya başlamış, sıkılmanın eşiğine gelmiş, izin istedim Adnan Abi’den….
Sonra
dikkatlice baktım Adnan Abi’nin yüzüne
“abi ben seni hakikaten çok özlemişim,
kaç yıl oldu değil enikonu bir araya gelmek birbirimizi bile görmeyeli ,
gözünü seveyim dikkat et sağlığına …” dedim ve ömrü hayatım boyunca çok az yaptığım bir şeyi yaparak saygıyla hürmetle sevgiyle sarıldım Adnan Abiye…
“abi ben seni hakikaten çok özlemişim,
kaç yıl oldu değil enikonu bir araya gelmek birbirimizi bile görmeyeli ,
gözünü seveyim dikkat et sağlığına …” dedim ve ömrü hayatım boyunca çok az yaptığım bir şeyi yaparak saygıyla hürmetle sevgiyle sarıldım Adnan Abiye…
Sonra
araya hayat girdi…
Sonra
tarih 11 ocak 2014 oldu…
Bir
sabah saatinde açtığım haber sitesinde
gördüm Adnan Azar öldü diye…
Sonra
kocamannn bir has..tir çektim…
Sonra
gün akşama dönerken oturdum bir sigara
daha yaktım
ve
bu yazıyı yazdım…
Şimdi
benim için yeniden şiir okuma zamanı…
Şimdi
benim için yeniden “unutmak suları…” zamanı…
( murat örem / 11 ocak 2014 / ankara…)
-başlıktaki dize / adnan azar....-
Eline sağlık, güzel bir yazı...Bir kadirşinaslık örneği...Ferruh
YanıtlaSilNe çok ölüm...Ne çok ölüm Ferruh....
YanıtlaSil" Ömrümüz ölümler toplamı..." olayazdı....
murat örem....
İyiler nedense çabuk gidiyorlar beyaz atlarına binerek. Sanırım bu kadar yalan, dolan ve çirkinlik onların yaşama heveslerini çok çabuk yok ediyor. Mekanı cennet olsun.
YanıtlaSil