*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

13 Ekim 2016 Perşembe

" işi gücü bırakıp / mezarlığa nâzır bir eve taşındım / ölüm / sen beni aldatamazsın / aklımda!" behçet necatigil






bir postahane ve bir pastahane arasındaki insan kalabalığına teslim olmamaya direnmiş boş alanda bir çiçekçi vardı,  benim de aylar içinde bir kaç demet çiçek aldığım, dahası yaya olarak yürürken  mutlaka ayaküstü iki üç lafın belini kırıp karşılıklı cigara bile içtiğim..

artık yok o çiçekçi...

olmayan seyyar tezgahının yerinde de kocaman modüler mutfak dolapları var , haftalardır üzeri de çiğ naylonlarla kaplı..
  
                                                     ***

aracımla evden işe işten eve gidip gelirken geliş ve gidiş yollarını ayıran kocaman yeşillikle ve çiçeklerle bezeli refüjler vardı beton ve teneke imparatorluğu arasından geçerken insanın ruhuna iyi gelen...ve  yaz günleri trafik çok sıkıştığında başında panama şapkasıyla yeşil alanları sulayan görevlileri camdan bir dal cigara uzatıp gayret dileklerimle selamlardım bazen...


artık yok o refüj...
o yeşillik ve o çiçekler de yok...

ve kesinlikle yok artık, başında panama şapkasıyla oraları her gün emek emek  sulayan kavruk ama içten  insanlar....

                                                  ***

bin yıldır iyi ki tanıdığım iyi insan güzel insan, türkülerin sevdalısı  dilaranın bir babası vardı, yıllar önce o babayı birkaç yıl daha yaşatmak için dilaranın nasıl deli divane gönülden çırpındığına şahit olduğum...

öğrendim ki artık yok babası dilaranın...

                                                  ***

kalem ve kelam üzerinden tanıdığım bir başka insan kere insan  kemal beyin annesi vardı,  bir sohbette bana sevgiyle uzun uzun sözettiği...o kadar yakın zamanda ve o kadar beklemediğim bir telefon alosunda öğrendim ki olan biteni...

artık yok kemal beyin de bir tanecik annesi..


                                                   ***
ne diyordu nazım hikmet   "giderayak"   isimli şiirinde;  

giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. 
 
ceylanı kurtardım avcının elinden 
ama daha baygın yatar ayılamadı. 
 
kopardım portakalı dalından 
ama kabuğu soyulamadı. 
 
oldum yıldızlarla haşır neşir 
ama sayısı bir tamam sayılamadı. 
 
kuyudan çektim suyu 
ama bardaklara konulamadı. 
 
güller dizildi tepsiye 
ama taştan fincan oyulamadı. 
 
sevdalara doyulamadı. 
giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. 
 
                                                 **** 

kimin elinden 
neyi kurtarabilir ki insan...

ölümün elinden hayatı mı
hayatın elinden ölümü mü

şu yaşa geldim, 
bilemedim ki...

( murat örem / 13 ekim 2016 / ankara...) 








                                                                        






4 yorum:

  1. Bildiğinde lütfen bizimle tekrar paylaş hayatı. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. değerli adsız;

    bildiğimi de bilmediğimi de sarahatle paylaşıyorum işte...
    keşke siz de isminizi cisminizi paylaşsaymışsınız da bilseymişiz.

    yine de eksik olmayın...
    varolun...

    murat...

    YanıtlaSil
  3. Biz yaşayanlar, ölümü bu kadar çok düşünürken, ölenler de yaşamı düşünür mü acaba? Yaşamın içinde bu kadar ölüm varken ölümün içinde de yaşam var mıdır ki? Ben yeni kaybettiğim annemin acısıyla yanarken o da benim acımın acısını duyuyor mudur öyle? Ölümle yaşam arasında bu tür bir etkileşim ihtimaliyle avunurken yine de tam bir kopuş “ölüm.” Kaybedilen kişiyi bir daha hiç göremeyecek olma düşüncesi ve anılarla delik deşik olan yüreğin asla tamir edemeyeceği bir kopuş… Ve o kopuşun bir kenarında, kardelen gibi açan belli belirsiz bir kavuşma umudu…
    O nedenle, iyi insanları hep sevmiş olan iyi insan annemin kalbinde de bir mutluluk rüzgarı estiğini hissediyorum yazdıklarınızla... Kaleminize sağlık tanıdığım en insan yürekli insanlardan Murat Bey…

    Kemal Atalay

    YanıtlaSil
  4. bir hakiki yazar; "yazarlar içlerindeki zehiri yazarak atarlar" der
    burada kullanılan zehir kelimesi elbette çok katmanlıdır...
    acı, kaygı, öfke, huzur, gerginlik ve daha onlarca tanımı kapsar..

    aziz nesin mum hala isimli kitabında şöyle der defalarca;
    "dünyada bir tane ölmemiş insan olsaydı kesinlikle ölmezdim...
    ama yok işte...ölümüme değil de ölümümü yazamayacağıma daha çok yanıyorum..."

    ölüm baktığımız yere göre anlam kazanabilir...
    birileri ölüme hiçlik diyerek kurtulabilirler...
    ama ben de onlara "ölüm hiçlikse yaşam hiçlikkerehiçlik olamaz mı" diye sormak isterim...

    ve bilirsiniz ki hiçlik de hiç öyle içi boş bir şey değildir..
    böyle durumlarda ben sokratese sığınanlardanım; ölmek korkunç bir şey ama daha korkuncu olabilirdi...ya hiçbirimiz ölmeseydik...

    dilerim mutlu ölenlerden olmuştur ya da mutsuz ölmeyenlerden olmuştur anneniz...

    sofokles de şöyle der çünkü; "hiç kimse son nefesini vermeden mutlu bir hayat yaşadım demesin..."

    çok sevgi çok selam....
    başsağlığı dileklerimle de elbette...

    selamlar....

    murat....

    YanıtlaSil