ne kadar çocuktum…
hatırlamıyorum….
ama herhalde çokbiçocuktum…
1970’lerin tam ortasıydı…
okumayı yeni öğrenmiştim…
bir daha da kurtulamadım bu hastalıktan:)
okumak öyle bir hastalıktı ki benim için
denizde havada karada
, yatakta sokakta kapıda farketmezdi…
hala da öyledir…
o çokbiçocuk
zamanlarımda
bir gün dedem
selahi örem gelmişti akşam
vakti…
babaannem bedia
örem zaten bizdeydi…
gittiği her yere
her zaman eli kolu dolu giren dedem bir paket de bana uzattı…
kocaman bir paket…açtım hemen kâğıdını yırta yırta…
paketin içinden ne çıktığını birazdan :) söyleyeyim…
öncesinde banal yayıncı jargonuyla biraz teaser döndürelim…
bir çocuk için
en güzeli gelen hediye paketini caarrrt
diye yırtmaktır…
çocuklar o
paketleri caart diye yırtarken genellikle büyüklerin içi gider…
onlar ister ki önce ipin fiyongu çözülsün sonra paket
itinayla açılsın falan…
oysa işin büyüsü
o
paketi caarrt diye yırtmaktır…
eskiden büyükler daha da üzülürdü bu paket kağıtlarının yırtılmasına
çünkü bir sıradan paket kağıdı bile kırk yerde kullanılırdı…
yoktu çünkü...yoktu...para varsa ürün yoktu...
ürün varsa genellikle alacak para yoktu....
…………..
ey anne babalar
; bu yazıdan sonra dikkat edin, çocuğunuz bir paketi caart diye yırtarak
açmıyorsa bilin ki çok fazla manevi yük altında bırakmışsınızdır onu…yapmayın…çocuktan büyük olmasını
beklemeyin… tamam koskocaman kadınların adamların çocuk gibi
davranmasına acı çeke çeke alıştık ama hiç olmazsa çocuklarınıza bu manevi baskıyı
çok erken yaşatmayın…evet, bence de çocuk da bir insandır ve ona insan gibi
davranılması esas olandır ama yetişkinle çocuk arasındaki farkı da
unutmadan…bu farkı unutmayın….unutmayın..
………..
bilenler bilir;
sakallı bıyıklı eşşek
kadar :) adam olsalar da bugün; ilk
gözağrım umur örsan ve can
eriğim arda erhan bir yanadır benim için dünyanın kalanı da öbür
yana…işte ben iki evladımın da ameliyatlı / sezaryenli doğumunun
hemen arkasında gayet sakin biçimde elindeki
gazeteleri sabaha kadar hatmetmiş
bir babayımdır…hele hele büyük oğlum umur
örsanın en ergen zamanlarında
yazlıkta bisikletten tepe üstü düşüp tır çarpmışa dönen halini toparlamak için
girdiği çok zorlu tibia kemiği ameliyatının gecesinde bile sabaha
kadar gazete hatmetmiş bir garip ademoğluyumdur ben…
okumak bir terapidir
hatta hastalıktır!!! benim
için…
hastalığımın
müsebbiplerinden:) biri de işte elinde
paketlerle gelen ve her karne döneminde zamanın en büyük kağıt paralarından
defalarca veren selahi örem dedemdir…ikimiz de bilirdik çünkü yarım saat içinde
o kağıt parayla balıkesirin en büyük kitapçısına gidip bir çuval kitapla
döneceğimi…dedem güle oynaya verirdi bir bahaneyle o parayı, ben koşar giderdim bir bahaneyle hemen
karşıdaki kitapçıya…sonra gelsin kitaplar kitaplar kitaplar….
işte dedem bize geldiği
gün elindeki paketi uzattığında az çok tahmin ediyordum içinden yine ne
çıkacağını…ve paketi caaart diye açtığımda koca bir takım masal kitabı selamlamıştı
beni…10 kitaplık setti…zamanın imkansızlıklarına
göre muhteşem kitaplardı…kuşe kağıda basılmıştı ve hepsinde renkli resimler
vardı…kocaman yazıyordu her kitabın başında; Türk Masalları diye…ve her kitabın üzerinde de masalları
derleyen yazarın ismi duruyordu ;
“eflatun cem güney”
hayat bana, 50 yaşın tam kapısında durduğum şu zamanlara
dek masal gibi güzellikler gösterdi bir çok insanın hayalini bile
kuramayacağı…
masal gibi yerler dünyalar gördüm…
masal gibi insanlar en
yakınım oldu…
en yakınımdakilere
masal gibi hayatlar yaşattım…
huyuyla suyuyla , boyuyla posuyla
masallar kadar güzel iki erkek çocuğunun
babası olmak ne demektir iyi
bildim
hala da övünmek gibi olmasın iyi
biliyorum…
masallarla hikayelerle
bir evin nasıl güneşlendirildiğini de
çok iyi bilirim… yıllar boyunca, bir
kase yoğurt bir çimdik tuz istemek için gelen komşuların arkadaşların sırf evimizin güneşinden sohbetinden
feyzlenmek için saatler sonra akılları bizde kala kala gönülsüz halde izin isteyip gittiği gündüzleri geceleri de çok yaşadım çok yaşattım…
ama aynı hayat gün
geldi bulutlu yüzünü de gösterdi ve itiraf edeyim daha çok benim eyvallahsız ve ukala taraflarım sebep oldu bunlara… pişman mıyım...asla ve kat'a pişman değilim...
masallarda da öyle değil midir…kibrinden burnu havadaki aslanı düştüğü büyük ağın içinden
zamanında küçümsediği fındık faresinin dişleri kurtarıverir günü gelince…
ama ne
olursa olsun aslan aslandır işte…!!!
burnu düşse yere,
tenezzül edip eğilip almaz...
aslan da böyle aslan olmuştur çünkü….
işte bu yüzden bana
masal demesin kimse…
masallar çocukluğumun anavatanıdır…
masallar;
aldığım binlerce kitapta emeği olan selahi örem dedemdir…
öğretmen maaşının
kallavi kısmıyla kitaplar alan annem müjgan öremdir…
masal gibi cümlelerle yavrularım diye notlar yazan babam
taşkın öremdir…
oyunlar okumalar anılarla büyüttüğüm
can eriklerim umur örsan öremdir…
arda erhan öremdir…
kim bana masal derse
iki elim kanda da olsa
elimden ne gelirse yaparım...
muhtemelen yüzünü hiç görmediğim
ya da aylar önce ayaküstü bir kez üç dakika gördüğüm
muhtemelen yüzünü hiç görmediğim
ya da aylar önce ayaküstü bir kez üç dakika gördüğüm
gülden görgülü güler hanımın
emekleri de buna dahildir…
üç kişilik çekirdek görgülü ailesinin çabaları da buna dahildir…
harflerin kelimelerin ve masalların böyle tarifsiz bir büyüsü vardır işte...
yüzünü bile görmediğiniz insanlarla büyük insanlık ailesine dahil eder sizi...
bu bir gönül birlikteliğidir ve hiçbir beklentiniz yoktur....
gülden görgülü gülerin yıllar önce emek emek ve güzelim bir amatörlükle:) hayata soktuğu http://www.hikayemasal.com da bundan sonra da hiçbir beklenti içinde olmadan, tek bir talepte bulunmadan masallar okumak da bu gönül birlikteliğine her zaman dahildir….
(
murat örem / 28 ekim 2016 / ankara…)
Çocukluğuma döndüm. Abim sırtını kaşımam karşılığı bildiği, uydurduğu masalları anlatır, ben de abim masal anlatırken uyuyakalırdım. Sonraları evin masal okuyucusu haline gelmiştim. Üç kızım da saatlerce masal dinlemeden uyumazdı. Bense gözümden uyku aka aka saatlerce en yumuşak sestonumla okumaya devam ederdim.
YanıtlaSilHep masallar diyarındaki büyük ve mutlu ailenin bir ferdi ol. Yüreğin ve kalemin hiç durmasın.
Namıkçım/Sevgili Dostum/Güzel İnsan;
YanıtlaSilbazen bir programı hazırlarken,
bir yazıyı kaleme alırken,
bir seslendirmeyi yaparken
karşınızda yalnızca tek bir insan
varmış gibi düşünmek çok güzeldir...
o tek tek insanlar
birbirinden habersiz çoğalır
kocaman bir yumak olur...
sonra da o insanlardan böyle manidar sesler gelir:))
o zaman doğru yolda olduğunuzu anlarsınız...
aklının aydınlığından, insanlığından öperim dostum...
murat....
O tek tek insanlar birbirinden habersiz kocaman yumak olurlar...
YanıtlaSilsayın güler,
Silsize ve ailenize
teşekkürlerim
ve iyilik dileklerimle...
murat....