fotoğraf...
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Babası daha ölmemiş Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz...
melih cevdet anday
Türk şiirinin kurucu isimlerinden olan Oktay Rifat öleli tam 25
yıl oldu...
İstanbul’daki öğrencilik
yıllarımda ne çok görmüştüm Oktay Rifat’ı Şehir Hatları vapurunda bir kenarda
gazetesini okurken...
O zaman da rahat bir
adamdım ben yeni iletişim kapılarını hemen açma konusunda ama galiba Oktay Rifat’a bir
hürmetli selamı esirgemişim gençliğin toyluğuyla...
1914 yılında Trabzon’da
açılan ömür parantezi 18 Nisan 1988’de İstanbul‘da kapandığında 74 yaşındaydı Oktay Rifat...
O Oktay Rifat ki Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli Kanık’la
birlikte Türk Şiirinin üç garibinden biri oldu... Şairliğinin yanında romancı ve oyun yazarı kimliğiyle de eserler
bıraktı...
İkinci
Yeni’nin bilge yüzü Cemal Süreya günü
geldiğinde “bu dilin en afacan şairi,
en çevik şairi” diye tanımlamıştı ağabeyi
Oktay Rifat’ı Melih Cevdet ve Orhan Veli’den biraz ayırarak...
Oktay Rifat, Anış şiirinin başında
“Her dakikasını ayrı hatırlarım
Erenköy'de geçen
zamanımın
Rüyama girer bir arada
İstanbul bahar ve
Türkân'ım” derken,
aynı şiiri şu mısralarla bitirir;
Ağaçlar çiçekteydi
Türkân'ım sağ beraberimde
Kalbim sevda içindeydi
İstanbul bahar içinde…
Oktay Rifat, 1940’ların ikinci yarısıyla birlikte toplumcu
duyarlığın öne çıktığı yeni bir şiire yönelmiştir bir çok isme göre. Bu yolun
başında Garip’ten
usul usul uzaklaşmaya çalıştığı, eski limandan ayrılmak istediği bellidir
fakat sanki Montaigne’nin dediği gibi gideceği limana karar
veremeyenlerin tereddüdü içindedir...
Zamanla her şey yerine oturur elbet...
Karıma isimli
şiirinin bir yerinde de şunları söyler Oktay Rifat;
Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir...
Oktay
Rifat’ın, Garip’le başlayan ve zaman zaman alevlenen gelenekle kavga etme yaklaşımı da daima sürmüştür....Aynı Oktay Rifat
son şiir kitabına da ad olan Koca Bir Yaz
şiirinde şöyle der tane tane anlatarak ve okuyup dinleyenin içine içine
akarak;
koca bir yazı çekirdek
içleyerek
sinemalarda geçirdim
taban teptim
sokaklarda
tırnak yedim uyudum
denize baktım
usanmadan
ölüme inandım.
güzel çok güzel olduğunu düşünerek
güzelim düşünerek,
çekirdek içleyerek,
güzelim çekirdek içleyerek
koca bir yaz geçirdim.
şimdi yorgunum
biraz.....
Oktay
Rifat bu şiirinin ad olduğu kitabının yayınlanmasından bir yıl sonra 18 Nisan
1988’de İstanbul’da 74 yaşında öldüğünde dönemindeki bir çok şaire göre daha
uzun bir ömür sürmüştür...
Mesela,
aynı yıl doğdukları Orhan Veli’den 38 yaş büyüktür artık...(!)
Çoğumuz
kendimizi, sonsuz bir oyunda bitmeyecek rolü olan aktörler sanıyoruz ama
hepimizin mutlaka bir yerlerde asılı duran son repliği var...
Hayat
, bedenler için sonlu bir oyun çünkü...
Oktay
Rifat da Son Söz şiirinde bunları anlatır ve şunu der;
boğazından lıkır lıkır geçen şu
suyun kıymetini bil
nedir ki bu mavilik deme
/pencereden görebildiğin kadar
göğün kıymetini bil
kıymetini bil çiçek açmış bademin
güneşli odanın çamurlu sokağın
beyazın siyahın yeşilin
pembenin kıymetini bil
dirilik öyle bir şey yürekte
sevinçle çırpınır
kavak yelleri eser insanın başında
insanoğlu kızar öfkelenir savaşır
halk için girişilen savaşta
o korkulu sevincin
öfkenin kıymetini bil
bil ki bu
budur iste
güneş yalnız dirileri ısıtır
güneşin kıymetini bil.
Aynı Oktay Rifat yaşarken
akşamları parka çıkmaktı
en büyük eğlencesi
şair orhan veli'yi
melih cevdet'i severdi hayatında
ağaçlardan kavağı severdi
yıldızları da severdi
ve en rahat
anasının serdiği döşekte uyurdu
şimdi burada yatıyor......
demiş de bir ustaydı...
Bugün 2013 yılının 18
Nisan’ında 1988 yılındaki ölümünün 25.
yıldönümünde söylemek isterim ki ne çok özledik Oktay Rifatları...
Ne çok....
( murat örem / 2013 /
ankara ....)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder