*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

8 Nisan 2013 Pazartesi

kadınlar erkekler ; " aynı ağacın kurtlu elmaları..."



   Hayat  tarzınız  değişmiş  ama  mantaliteniz aynı kalmışsa ne fayda. Durum buysa sorun büyük demektir. İlişkilerden söz ediyorum. Kadınlarla erkeklerin yaşam biçimleri ve koşulları değişirken, karşı cinse ve ilişkiye bakışlarında eşit oranda bir zihniyet farklılığı yaşanmadığından. Bugünkü yakınmaların kökeninde yatan ana problem bu çelişkiden doğuyor sanıyorum. Birbirlerimizden beklentilerimiz günün gerçeklerine uyum sağlayamıyor. Kadınlar da erkekler de kendi yaşayışlarındaki, yaklaşımlarındaki ve fikrî yapılarındaki değişikliklerin kabul görmesini beklerken, karşı tarafın geçirdiği farklılaşmadan tedirgin oluyor, rahatsızlık duyuyor, hayal kırıklığına uğruyor.

O zaman başlıyor, “nerede o eski erkekler, kadınlar” edebiyatı.

İnsanlar eskisine göre ne daha iyi ne daha kötü; yalnızca imkânları daha farklı ve fazla. Özlemlerimiz, değer yargılarımız, bir beraberlikte aradığımız kriterler hayat akışındaki yeniliklere paralel bir seyir izlemiyor. Bu da doğal. Çünkü ruhen değişmiyoruz ya da “aynı hızla” olmuyor bu sahada devinim. Duygularımız, davranışlarımız kadar kolay adapte olamıyor dönemin şartlarına. Acemilik çekiyoruz. Hissettiğimiz gibi yaşayamıyor, yaşadığımız gibi hissedemiyoruz....Sonuçta neyi denesek , nasıl yapsak, her şeyde bir yavanlık buluyoruz.
        
İçimizde hep, ‘eksik bir şeyler var’ duygusu...
Çabucak usanmak ve hayata dair bir tatminsizlik duygusu...”

Rengin Soysal çok önce yayınlanan, Kadınla Erkeğin Seyrüseferi başlıklı yazısına bu  cümlelerle başlamış...

İnsanlığın var olduğu günle başlayan ve  hep devam edecek bir mesele,  kadınla erkeğin ilişkisi, birbirine olan ihtiyaçları ve bitmeyen tartışma, çatışma konuları....

Zamandan zamana, kültürden kültüre farklılıklar gösterse de, bilimsel araştırmalarla sorgulansa  da   dünyanın her yerinde temel mesele kadınla erkeğin hiç kop(a)mayan ama hiçbir zaman da sütliman olmayan ilişkisi ...

Rengin Soysal yazısının farklı yerlerinde şu çok  önemli cümleleri de kuruyor kadına ve erkeğe dair:

  İş hayatının içinde bin bir zorlukla, türlü rekabetle , haksızlıkla yüz yüze gelen kadın, nasıl koruyabilir eski zarafetini ?

Kadınlarla rakip olan onların kendisine ihtiyacı olmadığını hisseden bir adam ne derece sürdürebilir şövalyeliğini ?  

Hayat geriye doğru akmaz...

Kadınlarla erkeklerin rolleri eskisi gibi devam etmez elbette yeni düzende...(..)

Kadınla erkeğin hayatın içinde daha çok alanı paylaşmaları güzel fakat birbirlerinin rolünü üstlenmeye kalkışmaları tuhaf olan...(..)

Kadın erkek ilişkilerinde anlaşmazlıklar, ayrılıklar, aldatmalar, aradığını bulamamalar bu çağa mahsus değil...

Daima vardı ve daima da olacak...

Esas mesele kıymet bilme duygumuzdaki azalma belki...
Gereğinden fazla müdanasızlık...
Nasılsa ‘seçeneklerimiz’ çok etrafta...Bu durum üzülmeyeceğiz, acı çekmeyeceğimiz anlamını taşımıyor ama kolay atlatacağımıza inanıyoruz...

Bıkkınlık , yorgunluk ve anlamsızlık hakim oluyor yavaş yavaş ruh halimize...Halinden memnun olmak zorlaşıyor...

Erkeklerin hayatında fazla bir şey değişmedi...
Kadınların değişimine alışmak zorluyor onları...(..)

Sorumluluk tek taraflı olmamalı zaten fakat son tahlilde yaşam biçimimiz kadın ya da erkek olduğumuzu unutturmamalı....”


Değişen  koşullar, hızlanan hayat, yetiştirilmesi gereken işler , ödenmesi gereken faturalar ve  Rengin Soysal’ın da çok doğru tespitlerle vurguladığı gibi birbirinden rol çalmalar derken,  kadın ya da erkek olalım hepimiz yıpranıyoruz.

Kendimizi,  sonu olmayan bir koşturmacanın içinde görürken,  ruhen ve bedenen çok bitkin günler yaşıyoruz.

Böyle olunca da kadın ya da erkek olalım en yakınımızdan çıkarmaya kalkıyoruz çaresizliğimizin  yorgunluğumuzun acısını.

Biraz sakin düşündüğümüzde görüyoruz ki , karşımızdaki sevgilimiz, kocamız ya da karımız da   aynı sıkıntıların farklı boyutlarını yaşıyor.

Bunu görüp frene basmadığımız anda da çatışma kaçınılmaz oluyor...
Çatışma dediğimiz şey aslında hayatın ve dramanın içinde var....
Olmalı da....

Ancak  her şeyin yalnızca çatışmadan ibaret olmaya başladığı her ilişkinin de nihayetinde gideceği tek yer de  kişisel tarihlerimizin  mezarlığı....

( murat örem / 2012 ...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder