Yaşım
yavaş yavaş ellilere doğru giderken , küçük hayaller kurmayı daha bir
öğretmeye çalışıyorum gönlüme…
Sıradan hayaller kurmayı
deniyorum…
Mesela , bir bahar akşamında yenen iki
lokmalık yemeklerde çocuklarına sofra
başında şiirler okuyan baba hayalleri kuruyor zihnim…
O
babaların her fırsatta dere kenarlarında , sokaklarda,
okul yollarında yürürken çocuklarıyla sohbet ettiklerini düşünüyorum….
Mesela,
kadınların, annelerin her akşam
yayınlanan rezil televizyon dizileri karşısında zaman öldürmeleri
ve o müptezel dizilerde kimin kimi kaç defa bilmem ne yaptığının çetelesini
tutmaları yerine, her gün beş köşe
yazarını okuduklarını hayal ediyorum…
Annelerin
evlatlarıyla kurdukları ilişkilerde
duygusal sömürüler yapmak yerine o çocukların dünyalarına girebilmek için
zihinleri zorladıklarını hayal
ediyorum…
Erkeklerin
görünür dünyalarındaki kabalıklarına rahmet okutacak derecede acımasız olan, okumuş yazmış tatminsiz kadınların (!) işyerlerindeki
hemcinslerinin mutluluklarından dolayı kıskançlık içinde mutsuz , huysuz, dedikoducu olmaları
yerine, kendi paylarına da huzur çıkardıklarını hayal ediyorum….
Adına
aşk denen dostluk denen paylaşımda herkesin herkese süfli nazlar yapmak yerine
yeni pencereler açmaya çabaladığını hayal ediyorum….
“I have a dream / Bir hayalim
var…” diye diye
ömrü yalnızca kırk yıl süren ve en sonunda boğazına saplanmış kurşunla ölümsüzler
arasına girmiş o kıymetli kara adamı bilsin istiyorum etrafımdakiler, dünyayla birlikte…
Çocuklarımız
merak etsinler istiyorum hayata dair insana dair memleketlerine dair
kendilerine dair detayları…
Bin
yılın nazendeleri sazendeleri televizyon ekranlarını parselleye parselleye
gerdan kıramasınlar dudak büzemesinler istiyorum…
Yazın
sıcağında da , kışın buz gibi soğuğunda da , hazanın sararmışlığında da , baharın
çiçek patlağında da bir çok vesileyle , umutla, sevgiyle kapısından içeri
girdiğim Eymir Gölü’nün en güzel yerinde Kemal Kurdaş ağacından yapılmış bambaşka anıtın yapıldığını göreceğim günü hayal ediyorum…
Bahar
geldiğinde, tıpkı bu Pazar günü de olduğu gibi Eymir Gölü’nün kapısından içeri girmek için
can atan binlerce Ankaralının, o gölün içinde ve etrafında , yaşama bahara ve
hayat belirtisine dair gördükleri hemen her şeyde ODTÜ’nün
Efsane Rektörü Kemal Kurdaş’ın tarifsiz hayallerinin olduğunu bilmelerini hayal ediyorum. Sabahları ağaç
dikmek için Kemal Kurdaş tarafından barakadan hallice yurt odalarındaki yataklarından
kaldırıldıklarında canı gönülden yollara dökülüp her bir fidanı kırk elli yıl
öncesinden elleriyle toprağa diken binlerce
ODTÜ öğrencisinin emeklerinin izi olduğunu herkesin saygıyla andığını hayal ediyorum….
Eymir
Gölünün kenarında yürürken Ankaralıların, o ulu ağaçların arasında ; yalnızca 50 yıl önce buralarda tek bir dikili ağacın bile
olmadığını bilenlerin, tabiata ve insana inanan kemalata ermiş tek bir insanın
bile neleri değiştirebileceğini içtenlikle idrak ettiğini hayal etmek istiyorum…
Bozkırın
tam ortasında, dikili fidanı bile
olmayan ODTÜ arazisi topraklarına ve Eymir Gölüne her yıl binlerce binlerce fidan dikerken “bir gün gelecek, buralarda iğde ağaçlarının
kokusunu içimize çeke çeke yürüyeceğiz çocuklar…” dediğinde, arkasından edilen müstehzi gülümsemelere inat,
yoluna devam eden Kemal Kurdaş’ı hiçbir Ankaralı unutmasın istiyorum…
Yaşım
yavaş yavaş ellilere doğru giderken , küçük hayaller kurmayı daha bir
öğretmeye çalışıyorum gönlüme…
Küçük sıradan hayaller kurmayı
deniyorum…
Mesela “ I have a dream….” diye diye,
Eymir Gölünün adı bir gün Kemal
Kurdaş Gölü’ne değiştirilemese
de, hiç olmazsa bu yazının ardından yüzlerce okurun Kemal
Kurdaş’ı daha yakından tanımak için çırpınacağını hayal etmek istiyorum…
Belki de yukarıdaki o fotoğrafta uzaklara
baka baka çay içen adam da kuruyordur bu
hayalleri , kurmuştur bu hayalleri de Eymir’e her gittiğinde …
Ben de yazmış bulunmuşumdur…
Kimbilir…
Kim bilebilir…
( murat örem / 01 nisan 2013 / ankara…)
-
Kemal Kurdaş’ın aziz hatırasına -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder