Cemal
Süreya da ‘her ölüm erken ölümdür’
diye düşmüş tarihe notunu...
Bu
şairlerin ikisi de yok artık aramızda ama yazdıkları yaşıyor...
Yaşayacak....
Bir can ,
bu dünyadaki konukluğunu tamamlayıp giderken kim olursa kaç yaşında olursa
olsun geride sevenlerini bırakıyor...
Yaşanmışlıklarını,
özlemlerini, anılarını, paylaştıklarını bırakıyor...
Çok yıllar
önce gazeteci Örsan Öymen , Türkiye hızla 12 Eylül darbesine giderken annesini
kaybetmiş olmanın acısını dile getirmenin bile kendisine ayıp geldiğini
yazmıştı, her gün onlarca genç insan teröre , şiddete kurban giderken...
İnsanı
diğer canlılardan ayıran önemli farklardan biri de, aklı ermeye başladığı andan itibaren ölümlü
bir canlı olduğunu bilmesi...
Ölümlü bir
canlı olduğunu bilmek hem tarifsiz bir gönül yükü hem de tersten bakmayı düşünürsek ayrıcalık...
Ölüm
gerçeğini unutmayan bir insanın mutlak kötü olması, hayatının her döneminde hep
kötülük yapması mümkün mü ?
Kimbilir , belki de mümkündür bazıları için....!
Çok yıllar
önce filozof şunu demiş etrafına:
“ Bütün insanların gün gelip ölmesi korkunç
bir şey ama daha korkuncu da olabilirdi ya bu insanların hiçbiri ölmeseydi...?”
Yılın en
güzel ayı olan Haziran da yıllar içinde bir çok
edebiyatçımızı çekmiştir ölümün kıyısına...
Orhan Kemal
bu isimlerden biridir...
Tek bir
kitapla büyük şairler arasına giren
Ahmed Arif de öyle......
Bu iki ismin ortak özelliklerinden biri de çok yıllar önce farklı yıllarda olsa da 2
Haziran’da aramızdan ayrılmalarıdır...
Orhan Kemal
1970 yılının, Ahmet Arif de 1991 yılının 2 Haziran’ında ayrılmıştır dünyadan...
Şair Nazım
Hikmet 3 Haziran 1963’te , tiyatrocu Asaf Çiyiltepe de 7 Haziran 1967’de
ödemiştir hayat ve ölüm borcunu...
Asıl
adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal‘le birlikte Türk Romanının üç Kemal’inden biri olarak
anılır bugün de...
1914 yılında Adana Ceyhan’da
doğan Orhan Kemal’in yazdıklarında Çukurova gerçeği de tarihe not düşülmüştür...
Birinci Mecliste vekillik
yapan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu olan Orhan Kemal babasının yaşadığı siyasi
çekişmelerden ve onun sert mizacından , sürgün döneminden payına düşeni
fazlasıyla alır...
İçinde hapisliğin,
parasızlığın , aşk acılarının da olduğu
yıllar geçirir...
Bursa cezaevi günlerinde
Nazım Hikmet’le tanışan Orhan Kemal için roman ve düzyazı en öndedir ama geçim
sıkıntısı hepsinin önündedir hayat boyu...
Arkadaşı Fikret Otyam’a
1963 yılında gönderdiği mektubunda şunları der Orhan Kemal :
“Bu satırları sabahın
beşinde, buz gibi odamda yazıyorum.
Ne odun ne kömür ne de
hemen odun kömür alacak para var…
Borç, borç, borç…
Gelecek günler hiç de
ümit verici değil ”
Ömrünün son yıllarında
sağlığı bozulan Orhan Kemal 5 Mayıs 1970’te Bulgaristan’da bir kalp krizi daha geçirir..Sofya’daki
hastane günlerinde beyin damarlarındaki pıhtılaşma konuşmasını imkansız hale
getirince kağıt kalem isteyerek şu cümleleri yazar :
“Eşe dosta selâm…
İnandığım doğruların
adamı oldum, böyle yaşadım,
karınca kararınca bu
doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım
olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir”
Bunlar son cümleleri olur Orhan Kemal’in ve 2 Haziran 1970 tarihinde Sofya Devlet
Hastanesi’nde öldüğünde yalnızca 56 yaşındadır...
Cenaze karayoluyla
Türkiye’ye getirilirken Babaeski’de bir
işçi elindeki çiçek demetini cenaze arabasına bırakır.
Çiçek demetinin üzerinde
“Biz işçiler hatıran
önünde saygıyla eğiliriz”
cümlesi yazılıdır.....
Orhan Kemal 6 Haziran’da İstanbul’da toprağa verilir. ....
Orhan Kemal, toplumun neredeyse tamamını oluşturan “
emeğiyle geçinen, sıradan, sokaktaki insanlara adamıştır yazdıklarını ve
yaşamını....”
Kahramanları, fabrika
işçileri, dar gelirliler, emekliler, memurlar, köylüler, çiftçiler, gecekondu
köylüleridir...
Yalın bir hayatları
vardır bu karakterlerin...
Ekmeği hep ama hep
aslanın ağzından almaya çalışan insanlardır...
İhale takibini bilmez
çoğu...
Orhan Kemal
kahramanlarını yazdıklarıyla bu
hayatların içine batırıp çıkarmış
batırıp çıkarmıştır....
Türk Edebiyatının en
büyük ustalarından olan Orhan Kemal’i, gerçek ismiyle Mehmet Raşit Öğütçü’yü
ölümünün 43. yıldönümünde, Nazım Hikmet’i 50. yıldönümünde, Ahmet Arif’i 22.
yıldönümünde , Asaf Çiyiltepe’yi 46. yıldönümünde anmak onurdur bizim için...
Çünkü bu adamların , bu
adam gibi adamların hepsi içinde yaşadıkları dönemde daima mazlumun sesi
olmuştur...
Bazen zalimlikleri
önlemeye gücünüz yetmez , yetemez...
Ama zalimlere karşı
mazlumun yanında duranları anmak tarihin her döneminde anlamlıdır...
( murat örem / 03
haziran 2013 / ankara...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder