Yaşlı sahiplerinin birer
birer ölümüyle boynu bükük kalan , mukavva
çorap kutularının içinde yetim öksüz bırakılan siyah beyaz fotoğraflar...
O fotoğrafların biraz
daha şanslı olan çok küçük bir kısmıysa her
şeye rağmen gümüşü kararmış çerçevelerin, yıpranmış albümlerin içinde...
Saat tiktaklarının ruhları yorduğu
yaşlı evlerinde sonlarını bekliyor...
İçine konuldukları
kutular hatta yerler bile unutulan,
çekmecelerin en diplerinde kalan siyah beyaz fotoğraflarda erkek kadın
çocuk yüzleri...
Nişan, düğün sünnet
anları, anıları...
Bir araya gelinmiş aile
sofralarında yıllar önce çekilen fotoğraflarda , kulak kabartılırsa hala
derinden derine duyulan kahkahalar,
çatal kaşık sesleri...
Çok yıllar önce bir yaz
gününde deniz kenarındaki sevimli halleriyle
görüntülenen çocukların bugün -eğer
yaşıyorlarsa- 50’li yaşlara ulaştığı
fotoğrafların akla getirdiği yaz akşamları, dalga sesleri, güzel kelimelerin fısıltıları...
Mesela o siyah beyaz
fotoğrafta ağız dolusu gülen Erhan Dayı
değil mi ?
150 kiloluk gövdesini
taşıya taşıya herkesin derdine koşan Muzaffer Teyze, elinde yelpazesiyle edalı edalı poz verirken
kimin düğünündeydi acaba ?
Siyah beyaz, sepya,
solgun yıpranmış fotoğraflar...
O fotoğrafların sahaflarda
kiloyla alınıp satılan bugünkü halleri...
Aynı fotoğrafların
bilgisayarlara aktarılmış şanslı
kısmı....
Bir de o fotoğrafları
çeken tıkırtılı makineler, makinelere takılan filmler, filmlerin basıldığı
kartlar...
Mesela bir
zamanların Agfası...
Kodak’ı...
Fuji’si...
Dijital kameralar
tsunamisine dayanamayan ve yeni ticari hamlelerle ayakta kalmaya çalışan onlarca
değişik marka.....
O Agfalar Kodaklar Fujilerde boyna asılmış haliyle tepeden bakılarak
kullanılan Lubitel makinelerde ne
çok anılar , hayatlar vardı...
Anılarımız vardı...
Siyah beyaz, sepya,
solgun yıpranmış fotoğraflar....
Yıllanmış albümlerin
içinde birilerinin kendilerine bakmasını
bekler hala sabırla, sükunetle...
Bugün ellerindeki envai
çeşit kamera ve cep telefonlarıyla çektikleri dijital fotoğrafı beğenmeyip hemen
silenlere, çektiği yeni fotoğrafları binbir çeşit teknolojiyle anında tüm
dünyayla paylaşanlara, o günleri
anlatmak ne zor şimdi....
Ya , o fotoğrafların arkasına elle yazılan tarihler, düşülen notlar ?
Artık ne filmler boşa harcanmaz çocuğum uyarıları kaldı ne de çekilen fotoğrafların nasıl çıktığını hayal
ederek 36’lık 24’lük hatta 12’lik filmlerin banyo yapılmasını , kartlara basılmasını haftalarca
merak ede ede beklemek.
Hayat değişiyor...
Çocukluk ve çocuklar
da...
Biz de...
Her şey ama her şey
değişiyor....
İnsanların
bile değişime direnmeye çalışıp çalışıp başaşağı geldiği bir çağda,
sahiplerinin çoğu ölmüş,
çekmecelerde kalanları ayrı,
sahaflarda kiloyla satılanları ayrı, her biri ayrı bir köşede unutulmuş siyah beyaz fotoğrafların değişime direnme gücü
ne ki ....?
Ne
kadar ki ????
Ne
kadar olabilir ki ????
(
murat örem / 21 haziran 2013 / ankara...)
(
fotoğraf / 1992 / kartopu oynayan insanlar...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder