20’li yaşlarının başındayken yazdığı şiire Haziran adını vermiş
Cahit Külebi....Ve sanki garip bir sezgiyle şiirin bir yerinde de “belki
de haziran bulacak naaşımı...” demiş...
Aradan onlarca yıl geçip
tarih 20 Haziran 1997’yi gösterdiğinde de, hakikaten Haziran bulmuş naaşını Cahit Külebi’nin...
“ her akşam bulutlar
bilmez telaşımı
her akşam bulutlar
belki de haziran
bulacak naaşımı....
belki de haziran....
bir gün geleceğim
alıp şu başımı
bir gün geleceğim..”
Tam 16 yıl olmuş,
Cahit Külebi’yi yıllar önce
öngördüğü gibi Haziran ayında bir başka
limana uğurlayalı...
Bir şiirinin sonunda
da şunları demişti Cahit Külebi;
“ Seller aktı gitti. Biz kaldık.
Bulutlar uçtu gökyüzünden.
Rüzgarlar darmadağın etti.
Ne bahçesinden hayır var, ne güzünden.
Akıl da bulutlar gibi çekip gitti.
Nerden bilirdik,
çalışmaktan
Kocayacağını sevgililerin,
Yaşamanın güzelliği kadar
Hoyratlığını, bezginliğini...
Biz kaldık, koyup gitti
bahar,
Her şeyi nerden
bilirdik....”
Hayatı boyunca Ankara’yı ayrı
bir yere koyan Cahit Külebi İstanbul
isimli şiirinin sonunda da büyük bir
hayal kırıklığıyla şunları der ;
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti...
Cahit Külebi’nin şiirinde
1950’lerle hızlanan iç göçün izleri de
görülür... Yazdıkları şiirler ve
tarzları birbirinden çok uzak olsa da, Turgut Uyar, Cahit Külebi’nin anadoluya dönük
yüzünü hayranlıkla anarak şunları
demiştir vakti zamanında ;
“Külebi, geçmişine, öz geçmişine ve şiirin geçmişine çok şey borçludur..
Halk şiirini halk şiiri yapan bütün duyguları, bütün
deneyleri bir kez de kendisi yaşamıştır…
Bu yönüyle Külebi, benzeri olmayan bir örnek niteliği taşır
Türk şiirinde: Politika yapmadan halkçı
şiir yapmak!
Siyasal hiçbir ima slogan, hiçbir ima yapma hevesine
kapılmadan bütün ezilmişliğini de,
keyfini de duyurur Anadolu insanının.
Bu başarısının tek nedeni, sanırım halkı anlatmaya
kalkışmamasıdır.
O, halk’tır,
halktandır, halkça duygulanır. “
İkinci Yeni şiirinin
lokomotifi ve bir başka ustası Cemal Süreya da bir şiirinde şu ironik
cümlelerle tanımlamıştır Cahit Külebi’yi
"aralıksız kar toplar kepeneği,
kravatındaki kir, mevsimin kiri;
anadolu böyle ilkel
kaldıkça
eskimeyecektir
külebi'nin şiiri."
Cahit Külebi denince akla
gelen ilk şiirlerdendir Hikaye
isimli olanı...
Şunları der bu şiirinin
farklı yerlerinde de Cahit
Külebi;
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar
basardı.
Ben bu yüzden
yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları
eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz !
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
80 yıllık emek verilmiş hayatın sonunda hala yaşayan şiirler bırakan Cahit Külebi’yi 20 Haziran
1997’deki ölümünün 16. yıldönümünde saygıyla anarak ve Yurdum şiirini paylaşarak
olsun son cümlemiz....
1917 senesinde topraklarında doğmuşum.
Anamdan emdiğim süt çeşmenden tarlandan gelmiş.
Emmilerim hudutlarında senin için döğüşürken ölmüşler.
Kalelerin burcunda uçurtma uçurmuşum,
Çimmişim derelerinde.
Bir andız fidanı gibi büyümüşüm topraklarının üstünde.
Koca koca kamyonlara binmişim.
Daha büyük şehirlerine okumaya gitmişim.
Eşkiyalar yolumu kesmiş, alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş,
Ahbap edinmişim.
Kederlendiğim günler olmuş naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında günlerce yolculuk etmişim.
Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder