Yalan dolan bilmediğin için yalan karşısında yenileceksin.
Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir.
Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır.
Yalanın geleneği var,
senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek.
Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek.
Sen yenileceksin.
Yenilmenin tadına varacaksın.
Doğru yenilmeli.
Yenilmeyen doğru yenmiş sayılmaz.
Doğru yenile yenile öyle keskin bir hale gelmeli ki...
Yüz bin yıl su altında yıkanmış, düzelmiş çakıl taşı gibi..”
Yaşar
Kemal / Teneke
Dün
düştü ajanslara haber ; “Yaşar
Kemal öldü” diye…
Bir tatil gününün rehaveti içindeyken aldım haberi ben de…
Bekliyordum uzun süredir bu üç cümleyi ve itiraf edeyim ki içimden bir oh çekip şunları dedim mırıldana mırıldana “bitti işte usta ; senin dünya esaretin ne mutlu ki bitti . bizimki devam ediyor , sen bir kardelen gibi her kışın her şafağın ardından yeniden yeniden açacaksın Türkçemiz durdukça…”
Şu
yazının başındaki dağ gibi sıradağ gibi
cümleler de , bilenler bilir ki
ve
bilmeyenler için altına not düştük ki; Yaşar Kemal’in onlarca yıl önceki “teneke” isimli eserindendir…
Hadi
kitabın ortasından konuşup yazalım hemen, aklımızdan geçenleri ;
Zorunlu
eğitim diye diye, öyle böyle diye en az 15 yıl boyunca kurulmuş saat gibi
okullara gönderdiğimiz çocuklarımıza metamatikte, yabancı dilde, edebiyatta,
geometride , güzel sanatlarda ve tabi ki hayat pratiğinde bir arpa boyu yol aldıramayan eğitim
sistemi yerine, her gün döne döne
yalnızca şu cümleler okutulsaydı bile , inanın ki bu çocuklar yalan ve doğru
arasındaki ilişkinin keskinliğini idrak edip daha özgüvenli , daha sorumluluk
sahibi daha ülkelerine , insanlarına dönük çocuklar olurlardı…
Türkiye
de başka bir yer olurdu…
Ama
bu kadar oldu…
Ne
diyor Yaşar Kemal şu cümlesinde ;
“ Kendine güvendiğin için yalancı değilsin.
Yalan dolan bilmediğin için yalan karşısında yenileceksin.
Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir.
Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır…”
Genç
insanlara habercilik dersi verdiğim yıllarda , sınıfa girdiğim ilk anda ülke
veya dünya gündemiyle ilgili olmayan bir flaş felaket haberi verir hemen yorum yapmalarını
isterdim. Dersin başında felaket haberi alan öğrenciler uğuldamaya başlar ,
uyuklayanlar gözlerini açar ve sırayla yorum yapmaya başlardı. Birbirinden çok uzaktaki yorumlarda herkes
durduğu yere göre hemen bir tarafı kesin biçimde suçlar , diğer tarafı gözü
kapalı aklamaya çalışırdı.
Bütün
yorumlar bittikten şu cümleyi kurardım
ben de ;
“ herkes bir
rahatlasın, bu olay olmadı, bu felaket yaşanmadı…fakat felaketin büyüğünü sizin
zihinlerinizde , sizin önyargılarınızda gördüm ben…çünkü hepiniz olayın daha
aslını öğrenme çabası içine bile girmeden büyük ve boyunuzu aşan önyargılı
yorumları yapıverdiniz…kaldı ki sizler bu toplumun nispeten eğitimli
çocuklarısınız…sizler bu kadar keskinleşmeye meyyal olduktan sonra varın
gerisini siz düşünün”
Bu
cümleden sonra sınıfta o büyük büyük
yorum yapan suratlar düşer, çehreleri belli belirsiz bir utanma ve sorgulama
duygusu sarardı…Ben de hemen arkasından şu dizelerini okurdum Nazım
Hikmet’in ;
“annelerin
ninnilerinden
spikerin okuduğu
habere kadar
anlamak yalanı
anlamak,
gelmekte ve gitmekte
olanı..”
ve
hemen öldürücü cümleyi kurardım ;
“habercilik, haber,
haber okuma ve aktarma ; yalanı ayıklama işidir..”
Sonraki
derslerin hiçbirinde uyuyan olmazdı…
Sınıftaki bütün öğrencilerle yalanı
ayıklamaya başlardık…
O
öğrencilerimin çoğu bugün hala hocam derken bana ağızlarından on
tane hocam kelimesi çıkar ve çoğu yalanı ayıklamayı başaran insanlardan
olmuştur…
Benim de bahtiyarlığım bu işte..
Ne
diyordu Yaşar Kemal ;
“…Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir.
Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır…”
Evet
değerli okur…
Yalan
teşkilat kurmuştur…
Dünyanın
en büyük teşkilatıdır yalan network’u..
Siyasette,
aşkta, işyerinde, evde , sokakta , ailede, haberde …
her
yerdedir yalan…
Türkiye’nin
ve dünyanın siyasi tarihinde de yalan üzerine ayaklanan kitlelerin oluşturduğu
hercümerç üzerinden yaşanan onlarca felaket , dram , trajedi vardır…
Bireysel
tarihinizde de onlarca kere karşılaşırsınız yalanla…
İsa’nın
etrafındakilere söylediği gibi “ilk taşı günahsız olan atsın”
misali, yalansız insan da yoktur…yalanın çıkmadığı ağız da yoktur…
fakat
bazı yalanlar çok ağrına gider insanların , toplumların…
onca
yıl aynı yolu yürüdüğünüz dostunuz,
sevdiğiniz, akrabanız, kardeşiniz, evladınız, eşiniz size ve etrafınıza ortak geçmişinizle ilgili hançerli yalanlar
attığında göğsünüzün ortası yangın yerine döner…
ömrünüzü
bir yapıyı ayakta tutmaya adamışken
ömrünüzü
bir yapıyı yeniden kurmaya adamışken
ömrünüzü
ömürlere adamışken
yalanın
bu kadar kuyruklusuna yuh kere yuh dersiniz…
sonra
şu cümleleri gelir Yaşar Kemal’in aklınıza ;
“ Yalanın geleneği var,
senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek.
Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek..”
Evet sevgili okur
Türkiye gibi aklını kiraya vermeyi seven
toplumlarda
Yalanın geleneği var
Cehaletin geleneği var
Vasatlığın geleneği var…
Ama bizim de aklımız var, vicdanımız var,
tarihimiz var…
İstanbul’daki öğrencilik yıllarımda bir genç
adam olarak Galatasaray Lisesi’nin önünde dalgın dalgın kocaman kocaman
yürürken çok karşılaştığım , iki üç cümle kurduğum Yaşar Kemal ölmüş diyorlar…
Ölsün…
Yaşar Kemaller de ölsün…
Aziz Nesinler…
Cemal Süreyalar…
Behçet Necatigiller…
Cemil Meriçler…
Kemal Tahirler…
Orhan Kemaller…
Bekir Yıldızlar….
Ne kadar öldüyse…
Yaşar
Kemaller de o kadar ölsün…
O kadar öldü...
Biz yaşayalım;
Taşı kırmakta ustalaşa ustalaşa
Dostu düşmandan ayırmakta ustalaşa ustalaşa
Yaşayalım….
Vakti saati gelince de
"o güzel atlara binip o güzel insanların..." yanında olalım…
( murat örem / 01 mart
2015 / Ankara…)
-fotoğraf / güneş karabuda-
-fotoğraf / güneş karabuda-
meraklısı için not ; 2013 yılının ekim ayında yazmıştık şu yaşar kemalli yazıyı...
üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz....
http://yedigunyazilari.blogspot.com.tr/2013/10/teneke-gozu-aclarn-arsz-tarihi.html
Ellerine sağlık. Elbet birgün doğruyu söyleyenler de yalancılar kadar cesaretli olacak. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
YanıtlaSil