1915….
Bir
büyük alt üst oluşun ilk adımıdır dünya için…
Artık
savaş vardır…
İkincisi
daha o zamanlardan bilinmediği için
başına 1. ibaresi gelmeyen dünya savaşı vardır…
Apsenin
içinde birike birike büyüyen cerahat patlayacak , dünya 20. yüzyılda kartları yeniden
dağıtacaktır. Birkaç kelimeyle tanımladığımız bu süreç elbette milyonlarca
insanın trajedisinin de bir başka adıdır.
Oysa Stalin’e
atfedilen o duygusuz söz şunu der tarihin içinden acımasız gerçekçilikle ;
“savaşta bir kişinin ölümü trajedi
milyonların ölümü yalnızca istatistiktir…”
1915
bu topraklar için de büyük bir hercümercin, direnişin, ihanetin, ayaklanmanın,
aydınlanmanın, çöküşün , yeniden ayağa
kalkmanın…kısaca her şeyin tarihidir…
6
yüzyıl süren imparatorluk dağılmanın eşiğindedir…
Çanakkale
savaşları, balkan savaşları derken
“kahvenin önünden habire redif sesi gelmektedir…”
Ama, 1915 Türk düşünce, edebiyat, sanat , kültür,
demokrasi dünyası için de başka günlerin
habercisidir…
Melih Cevdet Anday 1915’te doğmuştur…
Haldun Taner 1915’te doğmuştur…
Ve ,
Aziz Nesin
1915’te doğmuştur…
Bilenler
bilir Aziz Nesin’in okuru olarak, yeri
apayrıdır bende…
Okumayı
öğrendiğim günden beri bu ismin yazdıklarının, yaptıklarının, hayatının, dik
duruşunun, huysuzluğunun, kalabalıklar karşısında yapayalnız kalsa da fikirlerinden
asla geri adım atmamasının bendeki karşılığı apayrıdır…
Elbette
toplumun sinir uçlarına dokunan sert, aykırı, uyarıcı, sarsıcı, dinsel ve
kültürel ortalamaya çok ters gelen çıkışlar da yapmış, yazılar da yazmıştır Aziz Nesin…
Bütün
faniler gibi mutlaka hatalar da yapmıştır, kırılmalar da yaşamıştır…Fakat
hayatının bütününe, daha da doğrusu emeklerinin bütününe baktığınızda Türk insanından, okurundan fazla
fazla alacaklıdır Aziz Nesin…
Oysa o
bunları alacaklı olmak için yapmamıştır.
Çalışmaktan
başka bir şey bilmediği için böylesini yapmıştır.
Düşünmekten
ve düşündüğünü dosdoğru biçimde ifade etmekten başkasını bilmediği için böyle
yapmıştır…
Aziz
Nesin için din düşmanı denmiştir..
Oysa
bütün yazdıklarında ve yaptıklarında döne döne “kimsenin diniyle , inanışıyla
alay etmedim ettirmedim..”demekten yorulmuştur.
Aziz
Nesin için cimridir denmiştir…
Cimriliğin
en büyüğünü kendine yapmıştır Aziz Nesin…
Üretirken,
yazarken, yoksul çocuklar için vakıf kurarken hiç de öyle değildir…
Aziz
Nesin için asık suratlıdır denmiştir…
Gülmece yazarları her zaman anlamsızca gülmek ve güldürmek zorunda
değildir…ayrıca habire etrafını güldürmek için komiklikler yapmaya çalışan
zavallılar kötü gülmece yazarlarıdır…demekten bitap düşmüştür…
Türkiye
maalesef yeniden ve hızla kamplara ayrılmanın yanlışına ışık hızıyla sürüklenmenin
eşiğindeyken bin kere yazıp söylemeliyiz ki ; Aziz Nesin şunun bunun o
ideolojinin bu fikrin kalemi değildir…
Aziz Nesin doğrunun yanında bir
yalnız adamdır…
Bir yapayalnız kalemdir…
Eğilmeyen bükülmeyen kırılmayan harflerin
toplamıdır…
Kemal Tahir
de dostudur Aziz Nesin’in , bir mektubunda üstadım diye hitap edip eşiyle
birlikte vakıfta ağırlamaktan onur duyacağını yazdığı Necip Fazıl da çok önemsediğidir…
Türkiye
, Osmanlıdan beri düşünürlerine yazarlarına aydınlarına çok hoyrat davranan bir
ülkedir…
Türkiye,
birey
olmayı önemseyen,
içini
doldura doldura insan yetiştirmek için çabalayanları ,
yazar olsun olmasın ;
megolaman, bencil , egoist, narsist
diye
yaftalamaya meyyal tembel çoğunluğun
diyarı
olmaktan kurtulmak zorundadır…
Türkiye
çoğunluğun gürültüsünün , düşünsel azınlığın mutsuzluğunu habire katmerlediği ve onların fikirlerini
arsızca bastırdığı yer olmaktan kurtulduğu gün , Aziz Nesinlerin, Kemal
Tahirlerin, Orhan Kemallerin, Cemil Meriçlerin… kıymetini daha iyi
anlayacaktır…
Türkiye,
yazarlarına düşünürlerine yaşarken ve öldükten sonra da kıymet vermeyi
öğreneceği güne dek başıboş akan selin
önündeki kütük misali oradan oraya savrulmanın acısını hem çekecek hem de
insanlarına çektirecektir…
Aziz
Nesinler, Melih Cevdetler, Haldun Tanerler bunları görüp yazmıştır onlarca yıl
boyunca…
Düşünen
insanların, üreten insanların, herkesin susmayı yeğlediği zor zamanlarda kelle
koltukta ayağa kalkan insanların tavrı korkusuzluklarından, yürekliliklerinden,
narsistliklerinden ,
megolamanlıklarından şundan bundan
değildir…
Bu
insanlar da ömürleri boyunca sevdiklerini üzmekten , işsiz kalmaktan ,
sanık sandalyesine oturmaktan, hayat ritimlerini kaybetmekten korkmuşlardır ama
yine de doğru olduğuna inandıkları cümleleri de yazıp söylemişlerdir…
Korkmak
insani bir duygudur …
Fakat
, korktuğu halde fikirlerinden geri adım atmamak , aklından geçenleri söyleyip
yazmak kendini yetiştirmeye çabalayan insanın tavrıdır…
Aradaki fark budur…
Cahil çoğunluğun anlamadığı fark budur…
Bu
insanlar da ellerine bakan çocuklarına , evlerine ekmek götürmenin telaşını
yaşamışlardır…Bu insanlar da en yakınlarının en ağır ve hak etmedikleri cümleleriyle
yıkılmışlar ama düştükleri yerden kalkarak savaşmak zorunda kalmışlardır…
“sen de herkes gibi oluversene, idare ediversene…” cümlesine çığlık atarak verdikleri “ben herkes değilim..” cevabı onların megolamanlıklarından,
narsistliklerinden, egolarından değildir…
Böyle
yaparlarsa, herkesin herkese benzediği bir dünyada insanlık lokomotifinin tek
bir tekerlek bile döndüremeyeceğini bildikleri için kendilerini de bir kenara
koyarak vermişlerdir bu kavgayı…
Çünkü
aklı başında hiçbir insan kendisinin de ölümlü olduğunu unutmaz…Çünkü aklı
başında hiçbir insan ölümlü olduğunu bile bile megolamanlığa, narsistliğe, çiğ
egoya teslim olmaz…Eşyanın tabiatına aykırıdır bu…
Kusura
bakılmasın ama düşünen üreten yazan ve çok azınlıktaki insanları , ülkesi için
kaygılanıp risk alan insanları susturmanın yolu ucuz teşhisler yapmak değildir…
Çoğunluk;
bu gerçekleri görmek, iki cümleyle onore etmek yerine ucuz
psikiyatrik teşhisler koymaya kalktığında bilmelidir ki kendi geleceğini de sıfırlamaktadır…
Toplumlar
kendine emek veren insanlarını, düşünüp yazanlarını böylesine hoyratça ve
basitçe ezmek yerine çok daha sahiplenmelidir.
Herkesin herkese herkes gibi davrandığı bir dünya
Herkesin herkesi herkes gibi yapmak istediği bir yer
Zavallı bir dünyadır çünkü…
Ve o
dünya cehennemin bir başka adıdır…
( murat örem / 23 mart 2015 / ankara-istanbul )
-fotoğraf
/ arda erhan örem / ankara 2015 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder