“ Yaşadım!
Erik ağaçları şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.
Erik ağaçları şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.
Yaşadım!
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım!
İncirin dallarına yürüyen süt
Yonca tarlasından gelen nefes
Horozun ibiğinden damlayan kan
Yollar ve sevgili türküler şahidimdir…”
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım!
İncirin dallarına yürüyen süt
Yonca tarlasından gelen nefes
Horozun ibiğinden damlayan kan
Yollar ve sevgili türküler şahidimdir…”
Bedri
Rahmi Eyüboğlu
Türkçenin en samimi kalemlerindendi Bedri Rahmi Eyüboğlu…
Savruktu, delidoluydu, hesapsız kitapsızdı ama çok içtendi…
Bu cümlelerin ardından şu yukarıdaki şiiri bir daha okuyun…
Ne demek istediğimizi çok daha iyi anlarsınız…
Türkiyenin sevdalısıydı Bedri Rahmi…
Ağaçların sevdalısıydı…
Renklerin sevdalısıydı…
Kayaların , yazmaların, boyaların sevdalısıydı…
Erik ağaçlarının sevdalısıydı…
Türkülerin sevdalısıydı Bedri Rahmi…
Kadınlara da sevdalıydı Bedri Rahmi…
Yolunu şaşırıp kıyıya vurmuş yunuslar misali soluksuz kalma pahasına, denizsiz kalma
pahasına sevdalıydı hem de…Yanacaksak , yanalım , pisipisine yanalım
diye diye en çok karısı Eren’ine
sonrasında da Karadut’una sevdalıydı Bedri Rahmi…
Ne zaman “kadınlar”
dese etrafımdan biri , aklımdan ışık hızıyla günahı sevabıyla bin türlü şey geçer ve finali hep Bedri
Rahmi’nin yukarıdaki şiirinin “Dağları,
kadınları, meyveleri yaşadım! ” dizeleriyle yapar zihnim…
Dağları ve kadınları yaşamak ne zordur…
Kadınlarla yaşamak ne zordur…
Kadınsız yaşamak ne zordur…
Bin türlü hendeği aşa aşa geçtiğiniz yollarda kalan ayak
izlerinize bakıp bakıp kadınlar demek ve olan bitenin içini
hak yemeden, kendinize ve karşınızdakine
haksızlık etmeden hakkıyla doldurmak ne zordur…
Teraziyi , kefelerine cüruf koymadan elde tutmak ne zordur…
Liberali, neoliberali, komünali, ataerkili,
anaerkili, moderni, postmoderni, gelenekçesi
şusu busu bütün sistemler
rezilce
kadını kullanırken,
erkeği kullanırken,
çocuğu kullanırken,
aileyi kullanırken
ve milyarlarca insan sisteme sorgusuzca itaat ederken
hayata ve kadınlara ters köşeden bakmak ne zordur…
bilseniz bedeli ne kadar ağırdır….
Önümüz 8 mart….
Şablonlarınızı hazırlayın…
Çiçeklerinizi hazırlayın…
Kelimelerinizi hazırlayın…
Yalanlarınızı hazırlayın…
Bedel ödeten cümlelerinizi hazırlayın…
Cıvık cıvık masallarınızı hazırlayın…
Kadınlarınızı hazırlayın…
Kendinizi hazırlayın…
İçinizden bazıları hala otoyolda ters gitmenin bedelini
ödemeye kararlıysa onlara da Cevat
Çapan’ın güzelim çevirisindeki Yannis Ritsos şiirini okuyun…
“ Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim…”
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim…”
( murat örem / 06 mart 2015 / ankara…)
-fotoğraf / arda erhan örem / 2014 / ankara-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder