çocuktum…çok
bi çocuktum…
74
dünya kupası finalini,
babam dayılarım, eniştem ve teyze oğlu Gökhan
Abimle
birlikte Acıpayam’da metruk bir
kahve köşesinde siyah beyaz
televizyondan hayal meyal seyrettiğimde
6 yaşındaydım….
Batı
Almanya finalde Hollanda’yı 2-1 yenmişti…
Her
biri “deve
dişi” futbolcular olan
Cruyyf,
Hoeness,
Neeskens,
Beckenbauer,
Breitner,
Bonhoff,
Gerd
Müller,
Sepp
Maier,
Keerkof
Kardeşler
sahadaydı…
Helmut
Schön de kenardaydı elbette bir efsane teknik adam
olarak….
Türkiye
televizyonla kör topal tanışırken önce
kahvelere girmişti sihirli kutu…
1974
dünya kupası yayını da bu adımı
hızlandırmıştı…
Aradan
bir iki ay geçtiğindeyse bu kez de dede ocağına girmişti televizyon…
Bessat
Dedem almıştı elbette televizyonu Acıpayam’daki eve …
Ve
Bessat Dedem , aynı televizyondan
izlemişti 1974 kıbrıs çıkarmasında
beşparmak dağlarında isimlerini bırakan Mehmetçikleri gözlerinden
yaşlar süzülerek…
Pencerelerin
koyu mavi kağıtlarla kaplanıp tetikte beklediğimiz zamanlardı.
Dönemin
Başbakanı Bülent Ecevit’in "biz adaya savaş için değil barış için
gidiyoruz ve yalnız türkler'e değil rumlar'a da barış getirmek istiyoruz" dediği
zamanlardı…
Büyüklerin
tedirgin yüzlerine inat bizim Gökhan abimle birlikte çocukluğun dibine vurduğumuz
zamanlardı…
Neler
yaşamadık ki onunla o çocukluk günlerinde yıllar boyunca…
Erdek’in
Narlı
Köyü’nde hınzırlıklar mı yapmadık bikinili kadınlara çınar kozalakları
atarak ve yakalanarak…
Ocaklar
Köyü’nde tarihi kılıçlarla hırsızları mı beklemedik…
Susurluk’ta apartman
su depolarının üzerinde mi sürünmedik kahramanlıklar yapacağız diye…
Acıpayam’da,
dede ocağında brandalar üzerine yazdığımız Murat-Gökhan isimlerinin
kısaltması olan MG yazısını dağların
tepelerindeki ağaçların arasına gererek ve bu işgüzar çocukluğumuzun bedelini
çok ucuz ödeyerek…
78
Dünya Kupası’nı ve Arjantin'deki final maçını Susurluk'taki evimizde izlediğimizde 10 yaşındaydım…
Susurluk’un
susuzluktan kıvrandığı zamanlardı…
Akşamüzeri
oynanan final maçından önce kovalarca su taşımıştım eve okuldaki sicim gibi
akan tek çeşmeden…Kollarım uzamıştı…
Ve
maç başladığında atılan konfetilere bakmıştı da Taşkın Hoca ,
“şu maçı renkli
televizyondan izlemek vardı…” demişti, hiç unutmam…
Dünya futbolunda portakallar olarak bilinen Hollanda, 4 yıl aradan sonra bu kez de Kempesli Arjantin'e yenilmişti 3-2... Laf aramızda , bir daha da o efsane Hollanda gelmedi geri...
Dünya futbolunda portakallar olarak bilinen Hollanda, 4 yıl aradan sonra bu kez de Kempesli Arjantin'e yenilmişti 3-2... Laf aramızda , bir daha da o efsane Hollanda gelmedi geri...
Aradan
çokkk yıllar geçti…
Ömrümüz
yetti yüzlerce maç izledik renkli televizyonlardan da, üç boyutlu lcd
televizyonlardan da ama bana hiçbiri o yılların tadını vermedi…
Mesela
bir Cubilias’lı
Peru milli takımı vardı ki…
Dirceu’nun
attığı frikikler vardı ki…
Futbolun
hiçbir zaman tutkunu olmadım salakça..
Ama
yok da saymadım…
Futbol
kitlelerin afyonudur kolaycılığına yaslanmadım ama
futbol
hayattır diyenlere de çoğu zaman içimden
dışımdan
“bi
.ittir git cahil ve tatlı su sosyologu çocuğum…” çok dedim..
Sevdiğim
takımlar da oldu nefret ettiklerim de..
Tıpkı
sevdiğim ve nefret ettiğim insanlar gibi…
Beşiktaş’ı
iyi sevdim…
Mersin
İdman Yurdu’na, Adana Demirspor’a saygı duydum..
Samsunspor’a
üzüldüm futbolcuları yollara saçıldığında…
İspanyol
takımı Deportiva La Coruna’yı çok asil buldum, yakın buldum…
Bir
de Balıkesirspor’u
uzaktan uzaktan hep takip ettim, tıpkı vakti zamanında gönlüne düşen genç kızı
eni konu sevip de kavuşma ihtimalini zorlamayan ve okumaktan , eline ekmek
almaktan önce aşka zinhar haddi
olmadığını bilen liseli bir adamın naif ve kırık gönlü gibi…
Duydum ki Balıkesirspor bir büyük
kapının önündeymiş…
Duydum ki Balıkesirspor emek emek
bir yolun ayrımındaymış…
Duydum ki Balıkesirspor tarifsiz
bir başarının tam önündeymiş…
Balıkesirspor
, bu kapıdan içeri girerse ; ben de o liseli genç adam gibi derin bir
mutluluk duyacağım, lise yıllarında kendi
kendine sevgisini yaşayan genç adamın yıllar sonra o genç kızı bir anlık
yolculuk durağında başka biriyle evli ama huzurlu olduğunu
gören genç adam misali…
Diyelim
ki en kötüsü oldu ve o kapının önünde kaldı Balıkesirspor…
Yine
takip edeceğim Balıkesirsporu, yine seveceğim uzaktan uzaktan…
Çünkü
benim kitabımda, bana yar olmayan yar çamura batsın demek yok…
Çünkü
benim kitabımda yalnızca başarıyı sevmek yok…
Çünkü
benim kitabımda yalnızca en güzeli sevmek yok…
Övünmek
gibi olacaksa olsun ama benim kitabımın hamurunda Müjgan Hocanımın, Taşkın Hocanın,
Bessat Dedemin, Selahi Dedemin , Erhan Dayımın da harcı var…
“gene
denedin gene yenildin
Olsun,
bir daha dene , bir daha yenil,
Daha
iyi yenil…”
diyen
Samuell
Beckett’in harcı var…
ağarmış
saçlarımın,
altları
torbalanmış gözlerimin,
çatlamadan
yarı yolda bırakmadan beni taşıyan yüreğimin harcı var,
sorgulayan
, itiraz eden, yalnızca gerçeği arayan aklımın da harcı var..
iyi
ki var….
(
murat örem / 04 mayıs 2014 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder