ankarayı
gittikçe daha az seviyorum…
istanbulu gittikçe daha çok özlüyorum…
oysa
, ankarayı daha çok sevmek
istanbulu
daha az özlemek isterdim…
köklerim egede
25 yıllık ankaralı olarak aklımdan şunlar geçiyor gün gün, hem de her seferinde biraz daha artarak
;
ankara
, kent olarak kaybetti.
ankara
hayatın renkleri olarak, kaybetti.
ankara
kültür sanat olarak , insan profili olarak kaybetti.
ankara
, coğrafi olarak da tam içinde durduğu
iç anadolu kültürünün sığlığına , yeknasaklığına
, denizsiz , ufuksuz olmasına teslim
oldu …
ankaranın
neresinde oturursanız oturun, dikkatli bir gözle bakarsanız uzun yıllardır insanıyla birlikte yaşamadığını görürsünüz
…
sokakları
bakımsız , kaldırımları kırık dökük
ankaranın…
geceleri
ıssız ve soluksuz ankaranın…
güzelim
parkları insansız ankaranın…
balkonları
ardiye niyetine işgal edilmiş, zeytinyağı tenekelerine terk edilmiş ankaranın…
kentin
merkezi kızılayı bile orta halli bir anadolu kentinin pejmürdeliğinde…
bir
egeli , marmaralı olarak , balkon kültürü bu kadar olan şehirde yıllardır yaşamak zorunda kalmanın ne
olduğunu anlatmayalım , bilenler bilir
çünkü bu iç sıkıntısını…
bu
söylediklerimizden yola çıkarak durumdan vazife çıkarmaya veya alınganlık
yapmaya kalkmasın kimse; bu sönüklük ,
pırıltısızlık , içine kapanmışlık , renksizlik, hodbinlik yalnızca yerel
yönetimle belediye başkan(lar)ının tutumuyla açıklanamaz…
onları
kolaydan suçlamayla içinden çıkılamaz…
bu
gelinen noktada , ankarada yaşayan herkesin payı var…
şehrin
sokaklarını bırakıp evlerine kaçanların payı var…
onca
yaşanmışlığa şahit evlerini gözünü kırpmadan satıp inceklere, çayyoluna, yaşamkentlere, olmayan
denizi pazarlayan vadilere… göç edip süpperakıllıdairelere
terfi ettiğini sananların payı var…
güneşi
görmenin unutulduğu alışveriş merkezlerine ibadethane muamelesi yapıp her hafta
sonu buraları maaile tavaf edenlerin payı var…
arabasını
evinin önüne bırakıp iki adım yürüyüp iki insan görmek isteyenleri benzinvearabacimrisi olarak ucuzca yaftalayanların
payı var…
kültür
ve sanat adına talepte bulunmak, sevgiyi yaşayıp paylaşmak yerine kızlarlaoğlanlarhabireeleledolaşıpöpüşmesinlaaagafamızıntasıatıyo
diye
diye ortalıkta gezinenlerin payı var…
işte böyle bir ankarada benim de haftada bir ve özellikle
hafta sonu yürüyerek önünden geçmezsem, soluklanmazsam kendimi iyice eksik sayacağım yerleri hala çok
şükür ki belli ankaranın…
oralardan habire aldıklarım da belli…
yukarıdaki fotoğrafta bugün aldıklarımın kısa bir özeti var ,
merak edenler için…
okurlara bir not olsun ki ; kuğuluparkın karşısındaki o
kocaman kitapçıda, fotoğrafını
da gördüğünüz can yayınlarının çok nitelikli kitaplarını 5 liraya almanız mümkün…
bakın
bugün aldığım , “bizi yaşatanlar ve öldürenler” isimli 5 liralık güzelim kitabının 153.
sayfasındaki yazısında ahmet
cemal ne diyor ;
“öğrencilerime ne zaman okumanın
gerekliliğinden söz etsem bir soruyla karşılaşırım…’iyi ama hocam ne zaman okuyalım.
derslerden vakit kalmıyor ki.’ bu aslında yanlış bir varsayıma yani insanın
okuması için ayrıca vakit bulması gerektiği varsayımına dayanan bir sorudur.
Aynı zamanda da elbette yapmak istemediği şeylere kolayca mazeret bulabilme
yeteneğinden(!) kaynaklanma bir sorudur. okumaya ne zaman vakit bulayım
sorusunu sorduğunuz anda bunun açık ve
seçik anlamı en azından şimdilik okuma diye bir gereksinim duymadığınızdır. yemeğe
ne zaman vakit bulayım diyerek birkaç günü aç geçirdiğiniz oluyor mu ya da giyinmeye
vaktim yok diyerek sokağa çıplak çıktığınız
ya da burası önemli , kantine birkaç gün uğramadığınız. okumak bütün
bunlar gibidir. örneğin yazarın ya da şairin yazmadan yaşayamaması gibidir. insanın
su içmeden susuzluğunu giderememesi gibidir. okur olmak insanın okuyamadığı bir
günü eksik yaşanmış saymasıdır…o gün okuyamamış olmanın yerini başka hiçbir şeyle doldurulamayacak bir
eksiklik diye algılamasıdır.
okumak için zaman bulunmaz fakat yaratılır…”
bugünkü gibi ankarada ahmet cemal’in kitabındaki bu nitelikli satırlarla karşılaşmak , kitapların kitapçıların vahasında soluklanmak bile benim için şu gerçeği değiştirmiyor artık değerli okur ;
ankarayı
gittikçe daha az seviyorum…
istanbulu gittikçe daha çok özlüyorum…
(
murat örem / 25 mayıs 2014 / ankara…)
-fotoğraf / arda erhan örem....-
-fotoğraf / arda erhan örem....-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder